İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung'da çıkan makalede, "Türkiye tüm şartları yerine getirse bile duruma göre Avrupa Birliği'ne kabul edilmeyebilir. Çünkü böyle bir katılım birliğin iç dengesini bozabilir" denilerek, Türkiye'nin AB üyesi olamayacağı ayrıntılarıyla inceleniyor Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik'e göre Avusturya, Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanmasını geçici olarak bloke ederek önemli bir noktada bu aydınlanmaya destek oldu. Şimdi Türkiye ile müzakerelerin 'ucunun açık' olduğu çerçeve belgesinde yer aldı. Bunun dayanak noktası, Kopenhag kriterlerinin Türkiye tarafından yerine getirilmesi ve AB'nin yeni üye kabul edebilme kapasitesi. Şimdiye kadar söz konusu kapasite sadece 'önemli bir düşünce' idi. Dışişleri Bakanı, şimdi bir alternatifin yer aldığını söyledi. Eğer Türkiye üyelik müzakere koşullarını yerine getirmezse veya müzakereler sonunda AB'nin kapasitesi yetersiz olursa, o zaman 'en güçlü şekilde bağlanmak' için bir şekil aranacak. Plassnik, Türkiye'nin tüm şartları yerine getirse bile, duruma göre üyeliğe kabul edilmeyeceğini telkin ediyor. En ciddi engelAB'nin aslen yeni üyeleri sadece, kapasite hazır olduğunda alabileceği gerçeği, Türkiye'nin üyeliğini önleyen yeni bir engel etkisi yapıyor. Bu, Avusturya girişiminden çıkarılması gereken mesaj. Birçok üye ülkede şüpheci bir kamuoyu var. Gerçekten karar anı geldiğinde -belki 15 yıl sonra- belki başka siyasetçiler başka argümanlarla gelecekler. Ve o zaman da kamuoyu Türkiye'nin tam üyeliğini reddeder mi, şimdiden söylemek zor. Ancak, üyeliğe hazır bir Türkiye'nin, yeni üye alma kapasitesi yetersiz olduğu için geri çevrilmesi AB'nin inandırıcılığının kaybolmasına neden olur. Tartışma, uzak gelecekteki 'eğer ve ama' etrafında dönüyor. Meclis başkanı Khol bu stratejiden çıkacak sorunları biliyor. Pragmatik olarak Türkiye'nin üyeliğinin prosedürler sebebiyle pek mümkün olmadığını, engellerin çok yüksek olduğunu söylüyor. Ama daha sonra Türkiye'nin 'prensip olarak' Avrupa'ya hazır olabileceğini açıklıyor. Açıklama olarak AB'nin İslam karşıtı olmadığını söylüyor. Bu, AB'nin ilk etapta kendini siyasi olarak tanımlaması gerektiği açıklaması ile aynı anlamda, çünkü Avrupa'ya ait olmada coğrafi veya başka kriterler yetersiz ve AB'nin temel değerlerine aykırılık tehlikesini ortaya çıkarıyor. Referandum için önkoşullar var Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer, Türkiye'nin üyeliği için en önemli noktanın, müzakereler değil onaylama süreci olduğunu söyledi. Fransa'da bu konuda bir referandum sözü verildiğine işaret ediyor. Üyelik konularında referandum için bazı önkoşullar var. Eğer bir halk kendi kaderini ilgilendiren tasarılar üzerine oy verirse bu bir şeydir, bu oylama başka halkları ilgilendiren konularda olursa tamamen başka bir şey. Düşünsenize: 15 yıl sonra Türkiye ile müzakereler zahmetli çabalardan sonra tamamlanmış. Sonra tüm üye ülkeler bunu onaylıyor, ama Malta'daki bir referandumda üyelik reddediliyor. Ne olacak? Katılım kapasitesi, AB'nin yeni üyeleri kabulünden sonra işleyebilmesi için, gerekli kurumsal önlemlerin alınmış olduğu anlamına geliyor. Belki de Khol, AB'nin son genişlemeyi henüz hazmedemediği tespitinde haklı. Dışişleri Bakanı Plassnik'in de, Türkiye'nin üyeliğe kabulünün şimdiye kadarki genişleme çalışmalarıyla kıyaslandığında -maliyet, halk ve toplum siyaseti açısından- bir özel sınıf teşebbüsü olduğu iması da tamamen yanlış değil. Birliğin iç dengesi bozulabilir, yeni birisinin aranması gerekebilir. AB, Romanya ve Bulgaristan için, 2007 veya bir yıl sonra üye olsalar bile, kurumsal olarak hazır. Ondan sonrasını üye ülkeler yeniden ele almalılar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.