Vergi sisteminiz milli güvenlik sorunu oldu!

İnsanlık tarihi boyunca ilk vergi uygulamaları ve sonuçları hakkında aydınlatıcı olacağına inandığım bir yazı ile karşınızdayım.

Aslına bakılırsa vergilendirme konusu, çok uzun tarihlerden beri uygulanagelen bir faaliyettir.

Oklahoma Eyaleti tarihçisi Tonia Sharlach'a göre, örneğin bir cesedi mezara gömmenin bile vergisi vardı.

MÖ 2.000-1.800 dolaylarında, 18.880 süpürge ve altı kütükle ödeme yapan bir adamın bile kaydı var.

Eski Mısır, organize bir vergi sistemine sahip olan ilk medeniyetlerden biriydi.

Yeni Krallık'ta hükümet yetkilileri, nilometre adı verilen bir icat sayesinde, insanlardan kazandıklarını daha kazanmadan vergilendirmenin bir yolunu bulmuştu.

Bu cihaz, Nil'in yıllık taşkınları sırasındaki su seviyesini hesaplamak için kullanılıyordu.

Su seviyesi çok düşük olursa vergiler daha az oluyordu, bu da kuraklığın ve mahsullerin ölmesinin habercisiydi. Sağlıklı su seviyeleri sağlıklı bir hasat anlamına geliyordu, bu da daha yüksek vergiler anlamına geliyordu.

Hindistan'ın Mauryan İmparatorluğu'nda her yıl bir fikir yarışması düzenlenir ve kazanana vergi affı verilirdi.

Hükümet, vatandaşlardan hükümet sorunlarının nasıl çözülebileceği konusunda fikir isterdi.

Çözüm seçilip uygulanırsa hayatlarının geri kalanında vergi muafiyeti elde edeceklerdi.

Roma imparatoru Vespasianus ise, insanların idrarına uygulanan ilginç bir vergi yoluyla herkesin tepkisini çekmişti.

15. ve 16. yüzyıllarda Aztek İmparatorluğu, vergilendirme sayesinde zengin ve güçlüydü.

Ancak Aztek'lerde uygulanan vergilendirme sistemi, daha çok gönüllülük esasına dayanıyordu.

Çar I. Petro ise erkeklere sakallarını kestirerek veya vergi ödeterek Rusya'yı daha modern hale getirmeye çalışmıştı.

Osmanlı'da durum farklı değildi.

Öşür vergisi, haraç, cizye, baş vergisi, ağnam vergisi, pazar vergisi, tımar sistemi, kapitülasyonlar vs.

Peki ya İngiltere…

Parlamenter demokrasinin beşiği sayılan İngiltere'de, demokratik hareketlerin tarihsel köklerinin 1215 tarihli "Magna Carta Libertatum'a dayandığı ve bu bildirgenin yayınlanmasında ise, İngiliz Kralı'nın keyfi vergi uygulamalarına duyulan tepkinin belirleyici olduğu bilinmektedir.

Benzer şekilde 1776 tarihli Amerikan bağımsızlık hareketini tetikleyen temel etkenlerden birisinin de,  İngiltere'nin kolonilere uyguladığı ağır vergi uygulamalarıdır.

Dikkat edilirse, gerek Doğu ve Batılı ülkelerin tamamında ağır vergi uygulamaları söz konusu olmuştur.

Ekonomi ilmini bilmeyen ülke idarecileri, gerçek manada ekonomi ve devletin kamu maliyesinin ayakta kalmasına olanak sağlayacak formülleri elde etmede kifayetsiz kalmışlardı.

Ekonomi ilmi ile seküler bilim arasında çok ciddi farklılıklar vardır.

Örneğin bir devletin tüm ihtiyaçlarını gidermesi için vergi toplamaktan başka çaresi yoktur diye bilimsel bir yaklaşım sergilenebilir. Ancak bunun tam tersi de mümkündür.

Mesela vergilerin toplanmadığı ve vatandaşın cebinde kaldığı düşünüldüğünde, bu toplam miktarın alış-veriş yoluyla ve piyasa şartlarında oluşacak çarpan etkisi dolayısıyla çok daha fazla gelir ve katma değer oluşturacağı gerçeği, ilmi bir hakikatin gereği olarak kesin bir sonuçtur.

Tarihten üç büyük ismin vergi toplama konusuna ilişkin görüşlerini aktararak yazımızı sonlandıralım.

Hazreti Ali Mısır'a vali tayin ettiği Malik bin el-Haris'e gönderdiği mektubunda diyor ki:

"Çiftçilerin durumunu düzelterek zirai toprakları verimli hale getir. Çünkü bunların ıslah olması onların dışındakilerinin de ıslah olması demektir. Tüm insanlar çiftçinin ve zirai arazinin iyali gibidir. Vergi toplamaktan ziyade gözün arazi ıslahında ve ülkenin imarında olsun. Çünkü vergi ülkenin imarından sonra toplanabilir. Kim ülkeyi imar etmeden vergi toplamak isterse ülkeyi harap, insanları bîtap eder."

Eşsiz önderimiz Atatürk'ün bu konuya yaklaşımını ise, bir köylü vatandaşla arasında yaşanan söyleşi ile aktaralım:

Atatürk yurt gezilerinden birinde, tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşır.

- Kolay gele, bereketli ola Ağa...

- Allah razı olsun Bey...

- Hayrola Ağa, öküzün tekine ne oldu?

- Devlete vergi borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.

- Sağlık olsun ağa diyerek, konuşmasını kısa keser.

Çiftçinin adının Halil Ağa olduğunu öğrenen Atatürk, Salih Bozok'u yanına çağırır.

-  Salih, yarın sabah git Halil Ağa'yı bul, bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de.

Ertesi gün Salih Bozok Halil Ağa'yı bulur ve Atatürk'ün yanına getirir.

Atatürk Halil Ağa'ya dönerek; "Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha" der.

Halil Ağa, tekrar anlatır. Atatürk kaşlarını çatarak İsmet Paşa ve Şükrü Kaya'ya dönerek;

- Arkadaşlar, biz İstiklal Savaşı'nı Halil Ağa'nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir veya hiç alınmayabilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.

Bu konuşma üzerine olayı fark eden Halil Ağa Atatürk'e dönerek;

- Sen Atatürk Paşa'msın galiba, ne olur beni bağışla kusur ettim diye yalvaracak olur.

Atatürk, bir yandan tebessüm eder bir yandan da Halil Ağa'nın sırtını okşayarak;

- Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın der ve Halil Ağa'yı ayakta uğurlar.

Devletin tek gelir kalemi olarak düşündüğü vergi konusuna ilişkin son sözü, Milli Ekonomi Modeli tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e bırakalım:

"Devlet tüzel kişiliğinin vatandaşından aldığı vergiler de elbette ki devletlerin gelir kalemidir.

Ancak her gelir kesiminden aynı oranda vergi almak, sosyal devlet anlayışına aykırıdır.

Devlet, geliri belli bir miktarın altındakilerden vergi almamalıdır. Bu kesimden vergi almamak devletin gelirini azaltmamakta, tam tersine arttırmaktadır.

Bunu örnekleyelim: yıllık geliri 20 bin TL olan bir bireyden alacak olduğumuz 8 bin TL'lik vergiyi almadığımız takdirde, bu 8 bin TL'lik para tüketim olarak piyasaya girecek ve elden ele dolaşacaktır.

Bunun ülkemiz şartlarında yılda 16 kez el değiştirdiğini düşünürsek, bu meblağda bir para vergi olarak alınmadığı takdirde ortaya çıkacak artı tüketim miktarı 128 bin TL olacaktır.

Buna mukabil bir üretim artışı olacağı göz önüne alındığında bu yeni üretim artışından alınacak vergi miktarı bizim başta almadığımız 8 bin TL'den en az 4 kat daha fazla olacaktır.

Yani dar gelirliden alınmayan vergi devletin topladığı vergi miktarını azaltmayacaktır.

Geliri belli bir meblağın altındaki kesim sadece vergi muafiyeti ile değil, sosyal devlet projeleri ile de destekleyeceğiz.

Bu sayede dar gelirli ekonomiyi ayağa kaldıran bir kaldıraç vazifesi de görecektir. Senyorajın devreye konması, yeraltı kaynaklarının devlet - millet ortaklığı ile işletilmesi ve vergiler Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan gelir kalemleridir."

Maksadımız karanlığa taş atmak değil, ışık tutmaktır.

Bu vatan hepimizindir.

Ancak, uygulanan mevcut ekonomik politikalar tecrübeyle sabit olduğu üzere asla bir sonuç vermeyeceği gibi, artık bir Milli Güvenli sorunu haline dönüşmüştür.

Ülkemizi belki düşmanlar dışarıdan yıkamayabilir fakat iktisadi olarak çöküş söz konusu olduğunda, düşmana bile gerek kalmaz!