Evet, Prof. Dr. Haydar Baş’tan bahsediyorum. Ve yineliyorum; Haçlılara karşı vatanına, dinine, bayrağına sahiplenen ve bu gücünü Ehl-i Beyt’ten aldığını hayatıyla, eserleri ile yazdığı ve yaptığı programlarla ispat eden bir tek o kaldı. Onun partisi kaldı. Onu sevenler kaldı…
Özellikle 2007 sonrası AKP’nin haçlı safında ısrar ve inatla duruşundan ve duruşun alkışlanmasında sonra Sayın Baş; Ülkemizde artık “Ulusalcılar” ve Mandacılar” diye ayırabileceğimiz iki türlü siyasi olduğunu beyan etmişti.
2010’da yapılan referandumda Sayın Baş’ın genel başkan olduğu BTP ile CHP ve MHP “hayır” demişti. BTP hazırladığı 54 madde ile gelinen sürecin, yapılacak referandumun ülkemizi bir “manda cumhuriyetine” dönüştüreceğini anlatmıştı. Tabi bu duruşu ve bu duruşun haklı nedenleri özellikle “dincileri” çileden çıkarmıştı.
CHP ve MHP ise muhalefet olsun diye bile değil muhalif olmak için “hayır” demişlerdi. Sebepleri bile yoktu. Maksat AKP’ye karşıymış gibi görünmek.
Ya, sende çok ağır ithamlarda bulunuyorsun? Olabilir… Fikir özgürlüğünün doya doya yaşandığı bir ülke değil mi burası!
Aslında biraz kafa yorduğumuzda şu an Meclis’teki partilerin sadece isimlerinin farklı, zihniyetlerinin aynı olduğunu görürsünüz… İşte ispatı…
Obama Türkiye’ye gelmiş ve Meclis’te konuşmuştu. Hatırladınız mı? Hür iradeleri ile artı milleti temsilen Bush’tan daha Bush olan Obama’yı kimler alkışlamıştı? AKP, CHP, MHP ve ismi ha bire değişen parti.
Obama’nın alkışlanan sözlerini bir hatırlayalım;
“Son birkaç yılda devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdınız, adil yargı haklarını genişlettiniz. Ceza yasası, basın ve toplanma özgürlüklerini güçlendirici reformlar yaptınız. Kürtçe öğrenme ve yayın yapma üzerindeki yasakları kaldırdınız ve dünya yeni Kürtçe devlet televiz-yon yayını ile gönderdiğiniz önemli işareti saygıyla kaydetti. Bu gelişmeler mutlaka uygulanmak zorunda olan yeni yasalar ve sürdürülmesi gereken bir hareketlilik ortaya çıkardı. Demokrasiler durağan kalamaz, ilerlemek zorundadır.”
AKP ve BDP zaten bu sürecin bir parçasıydı. CHP ve MHP’nin de bu süreç içinde gizli ortak oldukları artık ortaya çıkmıştır.
Malum Suriye ile (Türkiye’nin demiyorum) AKP’nin bir kapışması var. AKP bir türlü rakibini yere indiremedi. NATO’yu çağırdı, gelmedi. BM’yi çağırdı. Bi düşünelim, dediler. Ama ABD’de isteğinden hiç vazgeçmedi; Suriye’ye demokrasi gelecek!
Bir uçağımız hükümetin, genelkurmayın emri ile kalktı, gitti, düştü. İki şehit verdik. Uçağımız 1300 metre derinde bulundu. Ama AKP su üstünde kalmak için çok çabaladı. Başaramadı.
Bizzat kadim dostunun haber kanalları, basını “uçağın orada ne işi var” sorusunun, korkutucu cevaplarını yayınladılar. Rusya bilimsel olarak aynı vurguyu yaptı. AB basını da, Türk uçağını casusluk yapmakla ve hava sahasını işgal ile itham etti. Yani Erdoğan su üstünde kalamadı. Yardıma ihtiyacı var.
İlk yardımına (seçim öncesi bozkurt polemiği ile) “benim hayvanlarla işim olmaz” diye, itham ettiği Bahçeli koştu. Suriye, Türk uçağını nasıl düşürürmüş! Bu milli bir meseleymiş. Artı hükümetin alacağı her türlü kararı destekleyeceklermiş…
Tabi bu görüşleri okuyunca, Sayın Muharrem Bayraktar’ın 4 Temmuz tarihli “Devlet Bahçeli, AKP’den aday mı oluyor?” başlıklı yazısı aklıma geldi. Olur, olur. DP başkanı Uslu, HAS başkanı Kurtulmuş AKP’ye katılması, AKP’den aday olması konuşulu-yor da Bahçeli’nin neden olmasın?
Sonra Bahçeli başkanlığında ki, MHP, hangi milli meselede milli bir duruş gösterdi? Hatırlayan var mı? Ülkenin bölünmesi taa Meclis koridorlarında konuşuluyor, o sükûnete davet ediyor. Deme ki, bir görevi var!
CHP’nin başkanına gelirsek, Erdoğan’ı haklı çıkardı. Erdoğan; Başkan olursun ama lider olamazsın, demişti. Kemal Beyde gerek Suriye ve gerekse PKK konusundaki duruşuyla bunu teyit etti. Bakın neler diyor Kemal Bey;
(PKK konusunda) “Başbakan böyle bir beklenti yarattı anladığım kadarıyla. O zaman oturmalılar masaya ve nasıl çözeceklerini, toplumsal desteği nasıl alacaklarını kamuoyuna açıklamalılar. Bu toplantıyı birlikte de yapabilirler. Eğer bir toplumsal destek söz konusu olursa ve bu sorun da çözülürse ayrıca memnun oluruz.”
Yani AKP ve Erdoğan’ın açılımlarına, Oslo görüşmelerine, özerkliktir, ev hapsidir, ana dildir vs. hepsine “evet” diyor Kemal Bey.
Suriye konusunda ise bu kadar bilimsel ve siyasi veri elde varken, Kemal Bey, Bahçeli’yi aratmayacak açıklamalar yapıyor; “Biz kendi devletimizin yet-kililerinin verdiği bilgilere güveni-yoruz.”
Sonuçta AKP’de, CHP’de, MHP’de ABD’nin istediği şarkıyı söylüyorlar. İşte eskiden buna “mandacılık” diyorduk. Şimdi halkın iradesi diyorlar…
Özellikle 2007 sonrası AKP’nin haçlı safında ısrar ve inatla duruşundan ve duruşun alkışlanmasında sonra Sayın Baş; Ülkemizde artık “Ulusalcılar” ve Mandacılar” diye ayırabileceğimiz iki türlü siyasi olduğunu beyan etmişti.
2010’da yapılan referandumda Sayın Baş’ın genel başkan olduğu BTP ile CHP ve MHP “hayır” demişti. BTP hazırladığı 54 madde ile gelinen sürecin, yapılacak referandumun ülkemizi bir “manda cumhuriyetine” dönüştüreceğini anlatmıştı. Tabi bu duruşu ve bu duruşun haklı nedenleri özellikle “dincileri” çileden çıkarmıştı.
CHP ve MHP ise muhalefet olsun diye bile değil muhalif olmak için “hayır” demişlerdi. Sebepleri bile yoktu. Maksat AKP’ye karşıymış gibi görünmek.
Ya, sende çok ağır ithamlarda bulunuyorsun? Olabilir… Fikir özgürlüğünün doya doya yaşandığı bir ülke değil mi burası!
Aslında biraz kafa yorduğumuzda şu an Meclis’teki partilerin sadece isimlerinin farklı, zihniyetlerinin aynı olduğunu görürsünüz… İşte ispatı…
Obama Türkiye’ye gelmiş ve Meclis’te konuşmuştu. Hatırladınız mı? Hür iradeleri ile artı milleti temsilen Bush’tan daha Bush olan Obama’yı kimler alkışlamıştı? AKP, CHP, MHP ve ismi ha bire değişen parti.
Obama’nın alkışlanan sözlerini bir hatırlayalım;
“Son birkaç yılda devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdınız, adil yargı haklarını genişlettiniz. Ceza yasası, basın ve toplanma özgürlüklerini güçlendirici reformlar yaptınız. Kürtçe öğrenme ve yayın yapma üzerindeki yasakları kaldırdınız ve dünya yeni Kürtçe devlet televiz-yon yayını ile gönderdiğiniz önemli işareti saygıyla kaydetti. Bu gelişmeler mutlaka uygulanmak zorunda olan yeni yasalar ve sürdürülmesi gereken bir hareketlilik ortaya çıkardı. Demokrasiler durağan kalamaz, ilerlemek zorundadır.”
AKP ve BDP zaten bu sürecin bir parçasıydı. CHP ve MHP’nin de bu süreç içinde gizli ortak oldukları artık ortaya çıkmıştır.
Malum Suriye ile (Türkiye’nin demiyorum) AKP’nin bir kapışması var. AKP bir türlü rakibini yere indiremedi. NATO’yu çağırdı, gelmedi. BM’yi çağırdı. Bi düşünelim, dediler. Ama ABD’de isteğinden hiç vazgeçmedi; Suriye’ye demokrasi gelecek!
Bir uçağımız hükümetin, genelkurmayın emri ile kalktı, gitti, düştü. İki şehit verdik. Uçağımız 1300 metre derinde bulundu. Ama AKP su üstünde kalmak için çok çabaladı. Başaramadı.
Bizzat kadim dostunun haber kanalları, basını “uçağın orada ne işi var” sorusunun, korkutucu cevaplarını yayınladılar. Rusya bilimsel olarak aynı vurguyu yaptı. AB basını da, Türk uçağını casusluk yapmakla ve hava sahasını işgal ile itham etti. Yani Erdoğan su üstünde kalamadı. Yardıma ihtiyacı var.
İlk yardımına (seçim öncesi bozkurt polemiği ile) “benim hayvanlarla işim olmaz” diye, itham ettiği Bahçeli koştu. Suriye, Türk uçağını nasıl düşürürmüş! Bu milli bir meseleymiş. Artı hükümetin alacağı her türlü kararı destekleyeceklermiş…
Tabi bu görüşleri okuyunca, Sayın Muharrem Bayraktar’ın 4 Temmuz tarihli “Devlet Bahçeli, AKP’den aday mı oluyor?” başlıklı yazısı aklıma geldi. Olur, olur. DP başkanı Uslu, HAS başkanı Kurtulmuş AKP’ye katılması, AKP’den aday olması konuşulu-yor da Bahçeli’nin neden olmasın?
Sonra Bahçeli başkanlığında ki, MHP, hangi milli meselede milli bir duruş gösterdi? Hatırlayan var mı? Ülkenin bölünmesi taa Meclis koridorlarında konuşuluyor, o sükûnete davet ediyor. Deme ki, bir görevi var!
CHP’nin başkanına gelirsek, Erdoğan’ı haklı çıkardı. Erdoğan; Başkan olursun ama lider olamazsın, demişti. Kemal Beyde gerek Suriye ve gerekse PKK konusundaki duruşuyla bunu teyit etti. Bakın neler diyor Kemal Bey;
(PKK konusunda) “Başbakan böyle bir beklenti yarattı anladığım kadarıyla. O zaman oturmalılar masaya ve nasıl çözeceklerini, toplumsal desteği nasıl alacaklarını kamuoyuna açıklamalılar. Bu toplantıyı birlikte de yapabilirler. Eğer bir toplumsal destek söz konusu olursa ve bu sorun da çözülürse ayrıca memnun oluruz.”
Yani AKP ve Erdoğan’ın açılımlarına, Oslo görüşmelerine, özerkliktir, ev hapsidir, ana dildir vs. hepsine “evet” diyor Kemal Bey.
Suriye konusunda ise bu kadar bilimsel ve siyasi veri elde varken, Kemal Bey, Bahçeli’yi aratmayacak açıklamalar yapıyor; “Biz kendi devletimizin yet-kililerinin verdiği bilgilere güveni-yoruz.”
Sonuçta AKP’de, CHP’de, MHP’de ABD’nin istediği şarkıyı söylüyorlar. İşte eskiden buna “mandacılık” diyorduk. Şimdi halkın iradesi diyorlar…
Akın Aydın / diğer yazıları
- İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu? / 26.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024