Ülkemizde aydın olarak takdim edilenlerin, milletten koptuğunu gösteren en önemli delil, gündemlerinin farklı olmasıdır. Tabiri caizse, aydınlar (!) ve millet ayrı telden çalıyor. Dünya düzenini yeniden şekillendirecek gelişmeler, maalesef ne aydın, ne medya, ne de hükümetin gündemine giriyor.
Son günlerin dikkat çeken gelişmesi, Asya'nın "iki devi" olarak nitelendirilen Çin ve Hindistan'ın 43 yıllık sınır anlaşmazlıklarını sona erdirerek, "barış ve refah" anlaşması imzalamaları idi. Anlaşma, "küresel sorun ve tehditlere karşı" yapıldığı, açıkça ilan edildi. Küresel tehdit kimden geliyor? Tabii ki, ABD'den. Öyleyse bu anlaşma ABD'yi, dolayısıyla dünyayı değiştirmeyi hedef alıyor. Nitekim iki ülkenin liderleri bu hedeflerini gizlemediler. İşte Hindistan Başbakanı Manmohag Singh'in söyledikleri: "Hindistan ve Çin dünya düzenini yeniden şekillendirebilir". Çin Başbakanı Wen Jiabo da, "ülkelerimizi geleceğe taşıyacak çok önemli bir köprü kuruyoruz" dedi.
Böylesi önemli bir gelişme, neden aydınlarımızın gündemine girmiyor da, milletin bayrağına sahip çıkması onları endişelendiriyor ve bildiri yayınlamaya sevk ediyor? Bunları görüp de Attila İlhan'a hak vermemek mümkün mü? Ne demişti sayın İlhan: " Türkiye'nin asıl sorunu, aydın sorunudur. Zira aydınlarımız, aydın değil, cahildirler". Aman efendim olur mu, onların diplomaları ve akademik kariyerleri var? Bu itiraza en güzel cevap, şu mısra olsa gerektir:
"Cehlin o rütbesi sehl olmaz,
Tahsilsiz bu rütbe cehl olmaz". Yani, bu kadar cahil olmak için mutlaka cehalet tahsili yapmak şarttır. Hani, Kamran İnan, "cehalet tedrisinde dünyada rekoruz" diyordu ya... İşte bunun ispatı.
Cemil Meriç'in deyimiyle, "Batı'nın yeniçerisi" olan aydınlarımız, millet gibi düşünemiyorlar. Düşünemedikleri için de dünyadaki gelişmeleri, Türk milletinin lehine değerlendiremiyorlar. Dünyada, küçük devletler birleşerek, bütünleşerek varlığını devam ettirme peşinde koşarken, Türk aydınları AB'nin ektiği ayrılık tohumlarını yeşertmeyi ve beslemeyi aydın olmanın gereği sayıyorlar.
Böyle olmasaydı, Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika'nın, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'e yaptığı teklifin üzerinde biraz olsun düşünür ve kafa yorarlardı. Buteflika, İngiliz Uluslararası Topluluğu (Commenwealth) örnek göstererek, "Osmanlı Milletler Topluluğu" kurulmasını teklif etti ve şöyle dedi: "İngiltere bu topluluğu eski sömürgeleriyle yaptı. Ama biz Osmanlı'yı hiçbir zaman sömürgeci olarak görmedik. Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı düzeni günümüz dünyasına uygulanamaz mı, ona bakmalıyız. Biz Osmanlı'nın bir parçasıyız. Osmanlı'yı biz davet ettik ve gitmesini hiç istemedik". Bu sözleri, uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapmış, yaşlı ve tecrübeli bir devlet adamı olan Cezayir Devlet Başkanı Buteflika söylüyor. Ama ne yazık ki, başta AKP hükümeti ve aydınlarımız, bu teklifi dikkate değer bulmadılar.
Cezayir Devlet Başkanının, Cezayirlilere karşı yaptığımız tarihi hatalara bakmadan, Osmanlı dönemine atıfta bulunması gerçekten çok manidardır. Halbuki o da, Türkiye'de bazılarının ikide bir "Araplar bizi arkadan vurdu" dediği gibi, "biz Fransa'ya karşı istiklal savaşı verirken, siz Fransa'nın yanında yer aldınız" diyebilirdi, ama demedi. Bakınız, o ne diyor: "Bizi sömüren Fransa ile serbest ticaret anlaşması yaptık. Aynı anlaşmayı Türkiye ile yapmaktan çekinmeyiz. Önümüzdeki beş yıl içinde 55 milyar dolarlık ihaleler açacağız. Bu pastadan en büyük payı Türk firmalarına vermek istiyoruz".
Kafasını ve gönlünü AB'ye, ABD'ye kaptırmış olanlar, gözlerini açıp etrafa bir bakabilseler, neler görecekler neler. Ama nerede o aydınlar, o hükümet üyeleri? Anlaşılan o ki, aydınlanmaya muhtaç aydınlar ve onların yönlendirdiği siyasetçiler, egemen olduğu sürece sıkıntılarımız bitmeyecektir.
Son günlerin dikkat çeken gelişmesi, Asya'nın "iki devi" olarak nitelendirilen Çin ve Hindistan'ın 43 yıllık sınır anlaşmazlıklarını sona erdirerek, "barış ve refah" anlaşması imzalamaları idi. Anlaşma, "küresel sorun ve tehditlere karşı" yapıldığı, açıkça ilan edildi. Küresel tehdit kimden geliyor? Tabii ki, ABD'den. Öyleyse bu anlaşma ABD'yi, dolayısıyla dünyayı değiştirmeyi hedef alıyor. Nitekim iki ülkenin liderleri bu hedeflerini gizlemediler. İşte Hindistan Başbakanı Manmohag Singh'in söyledikleri: "Hindistan ve Çin dünya düzenini yeniden şekillendirebilir". Çin Başbakanı Wen Jiabo da, "ülkelerimizi geleceğe taşıyacak çok önemli bir köprü kuruyoruz" dedi.
Böylesi önemli bir gelişme, neden aydınlarımızın gündemine girmiyor da, milletin bayrağına sahip çıkması onları endişelendiriyor ve bildiri yayınlamaya sevk ediyor? Bunları görüp de Attila İlhan'a hak vermemek mümkün mü? Ne demişti sayın İlhan: " Türkiye'nin asıl sorunu, aydın sorunudur. Zira aydınlarımız, aydın değil, cahildirler". Aman efendim olur mu, onların diplomaları ve akademik kariyerleri var? Bu itiraza en güzel cevap, şu mısra olsa gerektir:
"Cehlin o rütbesi sehl olmaz,
Tahsilsiz bu rütbe cehl olmaz". Yani, bu kadar cahil olmak için mutlaka cehalet tahsili yapmak şarttır. Hani, Kamran İnan, "cehalet tedrisinde dünyada rekoruz" diyordu ya... İşte bunun ispatı.
Cemil Meriç'in deyimiyle, "Batı'nın yeniçerisi" olan aydınlarımız, millet gibi düşünemiyorlar. Düşünemedikleri için de dünyadaki gelişmeleri, Türk milletinin lehine değerlendiremiyorlar. Dünyada, küçük devletler birleşerek, bütünleşerek varlığını devam ettirme peşinde koşarken, Türk aydınları AB'nin ektiği ayrılık tohumlarını yeşertmeyi ve beslemeyi aydın olmanın gereği sayıyorlar.
Böyle olmasaydı, Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika'nın, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'e yaptığı teklifin üzerinde biraz olsun düşünür ve kafa yorarlardı. Buteflika, İngiliz Uluslararası Topluluğu (Commenwealth) örnek göstererek, "Osmanlı Milletler Topluluğu" kurulmasını teklif etti ve şöyle dedi: "İngiltere bu topluluğu eski sömürgeleriyle yaptı. Ama biz Osmanlı'yı hiçbir zaman sömürgeci olarak görmedik. Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı düzeni günümüz dünyasına uygulanamaz mı, ona bakmalıyız. Biz Osmanlı'nın bir parçasıyız. Osmanlı'yı biz davet ettik ve gitmesini hiç istemedik". Bu sözleri, uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapmış, yaşlı ve tecrübeli bir devlet adamı olan Cezayir Devlet Başkanı Buteflika söylüyor. Ama ne yazık ki, başta AKP hükümeti ve aydınlarımız, bu teklifi dikkate değer bulmadılar.
Cezayir Devlet Başkanının, Cezayirlilere karşı yaptığımız tarihi hatalara bakmadan, Osmanlı dönemine atıfta bulunması gerçekten çok manidardır. Halbuki o da, Türkiye'de bazılarının ikide bir "Araplar bizi arkadan vurdu" dediği gibi, "biz Fransa'ya karşı istiklal savaşı verirken, siz Fransa'nın yanında yer aldınız" diyebilirdi, ama demedi. Bakınız, o ne diyor: "Bizi sömüren Fransa ile serbest ticaret anlaşması yaptık. Aynı anlaşmayı Türkiye ile yapmaktan çekinmeyiz. Önümüzdeki beş yıl içinde 55 milyar dolarlık ihaleler açacağız. Bu pastadan en büyük payı Türk firmalarına vermek istiyoruz".
Kafasını ve gönlünü AB'ye, ABD'ye kaptırmış olanlar, gözlerini açıp etrafa bir bakabilseler, neler görecekler neler. Ama nerede o aydınlar, o hükümet üyeleri? Anlaşılan o ki, aydınlanmaya muhtaç aydınlar ve onların yönlendirdiği siyasetçiler, egemen olduğu sürece sıkıntılarımız bitmeyecektir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018