Takva kelimesi yerleşik anlamı ile korkma ve sakınma olarak bilinmektedir. Ama takvanın gerçek anlamı, en doğru tercümesi ise kendini koruma, yani nefsin korunmasıdır. Muttakiler kelimesi kendini koruyanlar manasındadır.
Amelde takvanın gereği nefsi bir şeyden korumak ve o şeyin terk edilmesidir. Ama bu sadece terk ve sakınmak ve uzak durmak manasında olduğu demek de değildir.
Dini ve ahlaki takva, insanın kendisini dinin ve dinin belirlediği usullerin bakış açısına göre hata, günah, kötülük ve çirkinliklerden koruyup sakındırması ve onlara karışmayıp onlar ile hemhal olmamasıdır.
İnsanın kendisini günahtan koruyup sakındırması iki şekilde olabilir. Bunlara zayıf ve kuvvetli takvalar diyebiliriz.
İlki yani zayıf takva, insanın kendisini günahın kötülüklerinden koruyabilmesi için günaha düşebileceği ortamlardan devamlı kaçması şeklindedir. Bu sağlığını koruyan insanın mikroplu ortamlardan, hastalık bulaşabilecek ortamlardan kaçması gibidir. Diğeri yani kuvvetli takva ise, insanın ruhunda öyle bir halet ve kuvvet oluşturur ki, kendine sahip olan insanda ruhi ve ahlaki bir muhafaza, bir koruyucu zırh meydana getirir. Bu takva bahsettiği halet ve meleke sayesinde kendisine sahip olan kimsenin günah işlemeye müsait olan her tür ortamda bulunması durumunda bile, günaha düşüp kötülük ve pisliklere bulaşmasına engel olur.
Zamanımızda halkın takva hakkındaki tasavvuru ilk şıkta olduğu gibidir. "Falanca kimse takvalı kimsedir" dendiğinde o kimsenin çok ihtiyatlı bir kimse olduğu, inzivaya çekildiği, dünyadan elini eteğini çektiği ve kendisini günah ortamından koruduğu akla gelir. Bu zayıf dediğimiz takva şeklidir.
En güzel, en iyi olan hata ve günahlardan uzak kalabilmeyi insanın ruhunda bir meleke haline getirmesidir. Yani insanın ruhunu maleyaniden, menhiyattan ve gayrimeşru bir hayat yaşamaktan alacak olduğu behemi zevkin yerine, kalbinde hissedebileceği ibadet haz ve lezzetinin olmasıdır.
Gözün baktığı her yere kalp de yönelir bunda şüphe yoktur. "Bakışın eli kalbin ipini çeker" sözü meşhur bir sözdür. Ancak gözü yok etmek çare midir! Gözü hallettik kulağı, dili, eli ne yapacağız.
Günah ve menhiyat ortamlarından uzaklaşmak elbette takvanın bir merhalesidir. Ama nefis aynı ejderha olarak içimizde durmaktadır. Asıl olan imkanı, gücü yerinde olasına rağmen günah işlemeyip günahtan sakınan insanın yaptığıdır, buna da kemal denir.
Kısaca takvanın hakikati başkadır.
Takvanın hakikati insanı kendiliğinden koruyan kuvvetli bir ruhiye ve yüce bir paklıktır. Bu mana ve hakikate ulaşmak ancak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in dediği gibi ibadet ile, ezkar ile ve bu yolda çaba sarf etmek ile mümkün olur.
Nehcü'l Belaga'da İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır. "Bilin ki hatalar suçlar, serkeş ve azgın atlara benzerler. O hataları ve suçları işleyenlerdir onlara binenler. Gemlerinden boşanırlar üstlerindekiler ile ateşe atılırlar. Bilin ki şüpheli şeylerden sakınmak, sahiplerine ram olan develere benzer, çekinenler de onlara binenlere; Binenlerin ellerindedir yularları, onları cennete götürür giderler."
Özet ile takvalı olmanın yolu, toplumu terk edip münzevi bir hayat yaşamak yerine toplumun içinde öyle güçlü bir kalbi meleke, ruhaniyete ve haslete sahip olarak nefse uymadan maleyaniye tenezzül etmeden yaşamaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kalp itminanı ancak Allah'ı (c.c.) çokça anmak ve çokça ibadet ile mümkündür sözü ile bitirelim.
Cenab-ı Hak'tan, yapacağımız ibadetler ve Allah'ı (c.c.) çokça anarak kalp aynamızda marifet ve sevgi nurlarının parlamasını niyaz ediyoruz.
- Nuh'un gemisi / 08.07.2021
- Hz. Ali’nin adaleti / 03.06.2021
- İnsan-ı Kamil / 27.05.2021
- ‘Ben yoksulluktan sararmıştım, Yoksulların derdi beni soldurdu’ / 25.05.2021
- İnsanın derdi / 24.05.2021
- Sosyal çürüme ve yozlaşma / 01.04.2021
- Salihlerin süsü / 29.03.2021
- İmam Zeynelâbidîn’in duası / 22.03.2021
- Kadınlarımızın kurtuluşu / 15.03.2021