Sınır komşumuz İran'da önceki gün meydana gelen 6.4 şiddetindeki depremde ölenlerin sayısı 500'ü geçti.
İran geçtiğimiz yıl da sarsılmış ve binlerce insan canından olmuştu.
17 Ağustos depreminin acısını bizler ülkemizde derinden hissederken yanıbaşımızda meydana gelen yeni felaketlerle yeniden acılarımız nüksediyor.
Güney Asya'da yüzbinlerce tsunamizedenin feryadı kulaklarımızdayken yeni feryadların yaşanması ve yaşanacak olması dünyamızın tükenişe doğru gittiğini gösteriyor.
Bu tükeniş belli bir ülkenin ya da belli bir kesimin değil hepimizin tükenişi.
Dünya ile birlikte tükeniyoruz.
Yeryüzünün ve gökyüzünün dengesi bozuldukça dengesiz sonuçlar ortaya çıkmaya devam ediyor.
Dün sularla sellerle boğuşurken, bugün depremlerin yangınların önüne geçmek için gayret göstereceğiz, yarınsa buzulların erimesini durdurmak için çare arayacağız.
Savaşlarla, işgallerle boğuşan dünya toplumları içinde bulundukları vahim durumu kavrayarak ortak mücadeye soyunacaklar.
İnsanların dünyayı koruma savaşı.
Hepimiz kurtulacağız ya da hep birlikte öleceğiz...
Kıyamet ne kadar kaçınılmaz olsa da, kendi ömür süremizi tayin edebilmek belli şekilde ve bizim elimizde.
İnsanlar başkalarının acılarını kendi yüreklerinde hissettikçe daha fazla gayret gösterecekler.
Gayretler arttıkça birlik ve dayanışma daha da artacak.
Asıl olan böyle bir ortak toplum şuurunu ve bilincini oluşturabilmek.
Felaketin ne dini, ne imanı olur.
Ölen de, yaşama asılan da insan olduğuna göre
Bu ortaklıktan ortak bir şuur çıkarmak gerekmez mi?
İran'da yaşamını yitirenlere başsağlığı dilerken, Endonezya ve Filipinler'de sele kapılanlara ağıt yakarken, Çeçenistan'da kurşuna dizilenleri şehit ilan ederken, Filistin'de tutuklananlara destek çıkarken, Irak'ta zulme uğrayanlara destek için protestolar yaparken bunu kendi adımıza mı yoksa tüm insanlık onuruna mı yapıyoruz?
Peki yapıyor muyuz?
Dünya hergeçen gün kendi kendine tükenmeye devam ederken tükenmesine seyirci mi kalacağız?
Yaşamla ölüm arasında sıkışarak hayata yapışmaya çalışanların ellerinden tutmayacak mıyız?
Müslüman da olsanız, Hıristiyan da, Musevi de, ateist de..
Başkalarının acısını paylaştıkça insanların acıları hafifler.
Bunlar insana özgü meziyetler olduğu kadar insanlık onurunu da yücelten değerlerdir.
Kendi acınız kadar başkalarının acılarına da kulak verin lütfen...
İran geçtiğimiz yıl da sarsılmış ve binlerce insan canından olmuştu.
17 Ağustos depreminin acısını bizler ülkemizde derinden hissederken yanıbaşımızda meydana gelen yeni felaketlerle yeniden acılarımız nüksediyor.
Güney Asya'da yüzbinlerce tsunamizedenin feryadı kulaklarımızdayken yeni feryadların yaşanması ve yaşanacak olması dünyamızın tükenişe doğru gittiğini gösteriyor.
Bu tükeniş belli bir ülkenin ya da belli bir kesimin değil hepimizin tükenişi.
Dünya ile birlikte tükeniyoruz.
Yeryüzünün ve gökyüzünün dengesi bozuldukça dengesiz sonuçlar ortaya çıkmaya devam ediyor.
Dün sularla sellerle boğuşurken, bugün depremlerin yangınların önüne geçmek için gayret göstereceğiz, yarınsa buzulların erimesini durdurmak için çare arayacağız.
Savaşlarla, işgallerle boğuşan dünya toplumları içinde bulundukları vahim durumu kavrayarak ortak mücadeye soyunacaklar.
İnsanların dünyayı koruma savaşı.
Hepimiz kurtulacağız ya da hep birlikte öleceğiz...
Kıyamet ne kadar kaçınılmaz olsa da, kendi ömür süremizi tayin edebilmek belli şekilde ve bizim elimizde.
İnsanlar başkalarının acılarını kendi yüreklerinde hissettikçe daha fazla gayret gösterecekler.
Gayretler arttıkça birlik ve dayanışma daha da artacak.
Asıl olan böyle bir ortak toplum şuurunu ve bilincini oluşturabilmek.
Felaketin ne dini, ne imanı olur.
Ölen de, yaşama asılan da insan olduğuna göre
Bu ortaklıktan ortak bir şuur çıkarmak gerekmez mi?
İran'da yaşamını yitirenlere başsağlığı dilerken, Endonezya ve Filipinler'de sele kapılanlara ağıt yakarken, Çeçenistan'da kurşuna dizilenleri şehit ilan ederken, Filistin'de tutuklananlara destek çıkarken, Irak'ta zulme uğrayanlara destek için protestolar yaparken bunu kendi adımıza mı yoksa tüm insanlık onuruna mı yapıyoruz?
Peki yapıyor muyuz?
Dünya hergeçen gün kendi kendine tükenmeye devam ederken tükenmesine seyirci mi kalacağız?
Yaşamla ölüm arasında sıkışarak hayata yapışmaya çalışanların ellerinden tutmayacak mıyız?
Müslüman da olsanız, Hıristiyan da, Musevi de, ateist de..
Başkalarının acısını paylaştıkça insanların acıları hafifler.
Bunlar insana özgü meziyetler olduğu kadar insanlık onurunu da yücelten değerlerdir.
Kendi acınız kadar başkalarının acılarına da kulak verin lütfen...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005