Bugün yeni bir sözde çözü(lü)m süreci yürütülüyor, iktidar buna "Terörsüz Türkiye" diyor; teröristbaşı Öcalan'ın çağrısıyla feshini açıklayan terör örgütü PKK ise "Bu bir son değil, yeni bir başlangıç" mottosuyla, "demokratik konfederasyon" hedefiyle, "Demokratik siyasete adım" diyor.
Normal şartlar altında böyle bir süreci başlatan taraflar, süreç sekteye uğramasın diye söylemlerine dikkat eder, gerçek niyetlerini bir süre gizler, en azından köprüyü geçene kadar durumu bir şekilde idare eder ama çok ilginçtir hiç de öyle olmuyor.
Örneğin DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın Muş'ta bir toplantıda yaptığı korucularla ilgili açıklamalar…
Bakırhan, terör örgütü PKK'nin silah bıraktığını hatırlatıp, Doğu ve Güneydoğu'da görev yapan koruculara gerek kalmadığını söyledi.
Bakırhan, "Korucuları işsiz bırakmayacağız inşallah. Elindeki silahı al, ver sopayı, köyde hayvan baksın. Daha onurlu bir görevdir" ifadelerini kullandı.
Alaylı ve aşağılayan bir üslupla…
Konuşmasında ayrıca korucuların kendi köylülerine saldırdığından da bahsetti, PKK'lı teröristleri "köylü" olarak tanımlayarak…
Öncelikle şunu ifade edelim; korucularımız, PKK terörü ile mücadelede elimiz, gözümüz ve kulağımızdır. Onlar Mehmetçiğimizle, emniyet güçlerimizle omuz omuza can vererek vatanımızın ve milletimizin güvenliğini sağladılar.
Onlara çok şeyler borçluyuz ve minnettarız.
Bakırhan'ın bu cümleleri bir askerimiz, bir komutanımız ya da bir polisimiz için sarf ettiğini düşünün, nasıl tepki verirdiniz? İşte aynı tepkiyi korucularımıza yapıldığında da göstermek zorundayız. Çünkü onlar da aynen askerimiz, polisimiz gibi bu ülke ve bu millet için terörle mücadele ettiler ve ediyorlar.
Koruculuk 26 Mart 1985'te oluşturuldu, oluşturulma sebebi ise PKK'lı teröristlerin Güneydoğumuzdaki köylerimize, yerleşim birimlerimize kanlı saldırılar düzenlemeleriydi.
Yani korucular köylüleri öldürmedi, köylüleri öldüren PKK'lı teröristleri öldürdü.
Sayın Bakırhan'a sormak lazım; koruculuğu çok zarar gördüğü için PKK terör örgütü istemiyor, kaldırılmasını istiyor, bu ülkede bu milletin oyuyla, bu devletin verdiği yetkiyle siyaset yapan sizlere ne oluyor ki bu sözleri sarf ediyorsunuz?
Korucular, terörle mücadelede çok önemli görevler üstlendiler. Bölgeye giden askerler, emniyet güçleri korucular kadar bölgeye hakim değildi. Teröristler nereden saldırır, nasıl saldırır, nerelere mayın döşer, arazi bilgileri bunların hepsi o bölgenin insanları olduğu için korucuların bilgisi dahilindeydi.
Terörle mücadelede 2 binden fazla korucumuz şehit düştü, 3 binden fazla da korucu gazimiz var. Hepsinden Allah binlerce kez razı olsun.
Neyse ki, Mili Savunma Bakanlığı'ndan da koruculara sahip çıkan bir açıklama geldi. Bakanlığın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi: "Terörle mücadelede devletinin ve milletinin yanında yer alarak Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve güvenlik güçlerimiz ile birlikte omuz omuza büyük bir cesaretle görev yapan ve gözünü kırpmadan şehit ve gazi olan güvenlik korucularımız, terörle mücadelenin gerçek kahramanlarındandır. Devlet-millet bütünleşmesinin güzel bir örneği olarak daima devletinin yanında yer alan güvenlik korucularımızı hedef alan açıklamalar, milletimizin engin feraseti ile birlik ve dayanışma ruhu karşısında beyhude bir çaba olmaktan öteye geçemeyecektir."
İnşallah, "Terörsüz Türkiye" kapsamında terör örgütünün talepleriyle koruculuğu kaldırma yanlışına düşülmez.
En başta "söylemler" dedik, "üslup" dedik, AKP'li Şamil Tayyar örnekler de vererek bakın bu konuda neler söylüyor:
"PKK'nın silah bırakma ve fesih kararını, YPG pek üzerine almıyor. Mazlum Abdi, 'İlgili tarafların gerekli adımları atmasını ve tüm dostların gerekli desteği vermesini umuyoruz' diyor. DEM vekili Cengiz Çandar da Rudaw'a yaptığı açıklamada, Öcalan'ın çağrısının YPG'yi kapsamadığını söylüyor.
DEM sözcüleri de tahrik edici konuşmalarını sürdürüyor. Tuncer Bakırhan, koruculardan silahlarını alıp sopa verilmesini ve hayvanlara bakmalarını salık veriyor.
Ayşegül Doğan, umut hakkının gündemde olmadığını söyleyen Adalet Bakanı'na çemkiriyor.
Gülistan Kılıç Koçyiğit, Öcalan bile ifade etmediği halde Kürtçe'nin resmi dil olmasını istiyor. Tıpkı ilk süreçteki gibi şımarık ve küstahlar, akıllanmamışlar…"
Tayyar'ın aktardığı bu sert söylemlerin amacı sizce ne olabilir?
Dediğimiz gibi, ifade edildiği gibi bu bir çözüm süreci ya da barış süreciyse, bu söylemler gerginliği artırmaktan, toplumu germekten başka ne işe yarar?
Böyle devam ederse, bırakın "olmayan" bir iç cepheyi güçlendirmeyi, içeride oluşan bir cephe tehlikesi ile karşılaşabiliriz!
Tekrar tavsiyemizi hatırlatalım; terörle müzakere edilmez, mücadele edilir.
Eğer müzakere edecekseniz, bahsettiğiniz iç cepheyi güçlendirecekseniz, işe önce milletimizin gerçek sorunlarının çözümleri konusunda tüm muhalefet partileriyle toplumsal bir uzlaşı sağlayarak, muhalefet liderleri üzerindeki yargı baskılarını kaldırarak başlamalısınız.
Bizimki sadece bir tavsiye; karar sizin, sorumluluk da sizin.
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025