"Avrupa Birliğinin Önlenemez Düşüşü" kitabının yazarı Ersal Yavi, tasfiye pahasına Türkiye'nin üyelik için çırpındığı AB hakkında önemli bir gerçeğe dikkat çekiyor. Yavi; sadece sermaye ve yatırımların değil bilimadamlarının da AB'yi terk etmekte olduğuna işaret ediyor
Avrupa Birliği, tüm parlak gösterişlerinin aksine işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve skandalların her türlüsünün giderek arttığı bir ülkeler topluluğuna dönüşmekte... AB'ye işsizler ve yoksullar birliği desek isabet etmiş oluruz herhalde. Mayıs 2004'ten itibaren AB'nin toplam nüfusu içinde 55 milyon işsiz, 120 milyon yoksulluk sınırı altında yaşayan insan var. Bu tabloya bakarak 70 milyon problemli nüfusuyla Türkiye'nin AB üyeliği çok düşündürücü... AB yetkililerinin bugüne dek vermiş oldukları beyanatlar üzere de bu üyelik imkansız. İnsan sormadan edemiyor: "Bizim girme ısrarımız ve sünepeliğimiz acaba neden?..."Ersal Yavi 1943 doğumlu, araştırmacı yazar. Yayınlanmış bir çok eseri mevcut. İzmir'de bir yerel kanalda program yapan Ersal bey ile İzmir'i , o güzelim körfezini kuş bakışı seyrettiğimiz manzarasına doyulmayan evinde, kendi elleriyle hazırlamış olduğu kahvelerimizi yudumlarken işte bu AB konusunu konuştuk."Avrupa Birliği'nin Önlenemeyen Düşüşü" kitabınızda nelerihedeflediniz?Ersal Yavi- Türkiye, Türkiye'de ve dünyada ne olup bittiğini dış medya ve kaynaklardan öğrenir. Hazırlamış olduğum "Avrupa Birliğinin Önlenemez Düşüşü" adlı kitabım, AB karşıtı bir yayın değildir. Son 3 yılından beri AB ülkelerinde bulundum ve yakinen takiplerim sonucu, AB'yi yönlendiren merkezî ülke yöneticileri ve AB'de yaşananlar hakkında olumlu cümleler bulmakta zorlandık. Tüm parlak gösterişlerinin aksine AB'nin işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve skandalların her türlüsünün giderek arttığı bir ülkeler topluluğuna dönüşmekte olduğunu gördük. Bunu kendileri de saklamıyorlar. Ancak içeriden ve dışarıdan iş, finans, siyaset çevreleri ve işbirlikçileri ile bunların güdümündeki Türk medyası, AB'nin sadece olumlu yönlerini abartmakta, olumsuzluklarının üstünü örterek geniş toplum kesimlerini yanıltmaktadırlar. Kimi bireysel çabalar, dernek ve uzman yayınlarda daha tutarlı bilgilendirme ve yorumlar mevcuttur; ancak bunlar çok sınırlı ve toplumumuzun büyük kesimine zaten ulaşmamaktadır. AMACIMIZ yıllardır olduğu gibi, ileride doğabilecek daha kötü hayal kırıklıkları ve telafisi olmayan kayıplarla karşılaşmamak için, ne olup bittiğini artık herkesin bilmesi.400 bin bilim adamı AB'yi terk etti n AB'den herkesin kaçtığını, özellikle bilim adamlarının kaçtığını söylüyorsunuz?Yavi- AB'yi terk eden sadece sermaye ve yatırımlar değil. AB'NİN EN İYİ 400.000 BİLİM YILDIZI AB'Yİ TERK ETTİ. Kitabımın basıma hazırlandığı sırada Amerika'da bir üniversite dekanı olan dostumun gönderdiği notta aynen şöyle yazıyordu: "ABD işsizlikten kan ağlıyor, işini uyduran Çin'e gidiyor." AB'li bilim adamları ABD'ye, ABD'liler de Çin'e gidiyorsa, dünyanın en gelişmiş bu iki bölgesinde NELER OLUYOR" Bunun yanıtını 19 Ocak 2004'te TIME dergisinde Jeff Chu'nun "Avrupa Bilim Yıldızlarını Nasıl Kaybetti? AB'nin en iyi 400.000 bilim adamı Amerika'ya gitti" başlıklı araştırmasında buluyoruz.3 yıl önce AB liderleri, AB'yi dünyanın en başarılı ve dinamik ekonomi ve bilim bölgesi yapacaklarına söz vermişlerdi. Ancak onların bu sözlerine rağmen, başarısız olduklarının kanıtı Avrupa'nın en iyi ve parlak bilim adamlarının ABD'ye gitmeleri ve bu beyin akışının gelecek yıllarda da devam edeceğidir. ABD'nin hemen her yerinde bilimsel araştırma yapan kuruluşlarda genç ve parlak Avrupalı bilim adamlarını görebilirsiniz. Çünkü ABD onlara daha iyi hizmet ve her türlü destek ve cömert fonları sağlıyor. New York Üniversitesi (NYU)'nde görevli İtalyan tıp araştırmacısı V.Dorello: "Avrupa'da alabileceğim 900 euroya karşılık burada 3 mislini alabiliyorum. Eğer gerçek bir bilim adamıysanız ve gerçek bilimsel çalışma yapmak istiyorsanız, gideceğiniz en iyi yer burasıdır. Bu işler futbol transferi gibidir. En yüksek ücreti ödeyene gidersiniz" diyor.ABD'de 2000 yılında R&D (Research and Development) araştırma ve geliştirme için yapılan harcama 287 milyar euro. Avrupa'da harcanandan 121 milyar euro daha fazla. ABD'de yüksek teknoloji patentlerinin sayısal oranı AB'ye göre %78 daha fazla. Yeryüzüne en fazla bilimsel aklı sunan Avrupa'dır. Avrupa'dan ABD'ye bilim adamlarının gelişi yeni değil. Bunların en bilinenleri Albert Einstein ve Enrico Fermi'dir. Birçoğu 1950 ve 1960'larda savunma için milyarlarca dolar harcanırken, diğerleri 1980 ve 1990'larda her alanda yüksek teknoloji araştırmaları ve buna ayrılan fonların artmasıyla gittiler. Avrupa eski Sovyetler gibiAraştırmayı yapan Jeff Chu, ABD'ye giden bilim adamlarıyla yaptığı görüşmelerle bu konuyu açıklığa kavuşturuyor. Temelde AB'de bolca olan merkeziyetçi bürokrasi, katı hiyerarşi ve yasal engeller bilim adamlarını işlerinden bezdirerek, uzaklaştırmaktadır. Günümüzde bu olumsuzlukların halen devam ettiğinin en tipik örneğini İngiltere'den bir akademisyen Christopher Evans (Biotechnology Professor atfour British Universities) çok kısa ve kesin özetliyor: "Avrupa karmakarışık, darmadağın." (Profesör hızını alamayıp AB'ye şiirsel, dehşetli bir de eleştiri getiriyor: (E.Y.) "Bürokrasinin güçleştirici kuralları ve boğucu sisi, gerçek girişimlerin parlak kıvılcımlarını örtüyor."Paris'te VII. Jeokimya Lâboratuvarının başkanı olan Fransa eski Kültür Bakanı Claude Allègre: "Fransa, Sovyet sistemindeki gibi bir merkezden yönetiliyor. Bürokrasi bilimsel araştırmalara engel olmamalı. Bu koşullarda burada kalamam. ABD'ye gitmeyi planlıyorum" diyor. Oysa AB yöneticileri, 2010 yılına kadar 700.000 araştırmacıya daha ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar. Schröder 2004 yılı öncelikleriyle ilgili olarak yaptığı açıklamasında: "Günümüzün değişen dünya koşullarında, refah düzeyimizi iyileştirmek ve yükseltmek için yenilikleri en üst düzeyde desteklememiz gereklidir" diyordu, ancak CERN (Nükleer Araştırma İçin Avrupa Organizasyonu) müdürü Luciano Maiani: "Bu işlerde para gerçekten önemli. Avrupa bu konuda zayıf ve yatırımları yetersiz" diyor.Finlandiya ve İsveç'in araştırmaya ayırdığı miktar GSMH'nın %3'ü. Fransa'nın ise 2004 yılı araştırma bütçesi GSMH'nın sadece %0.9'u. AB'nin 2010 yılı araştırma ve geliştirme için hedeflediği bütçe AB GSMH'nın %8'i.Bilimsel fonlara yeterince para yokAvrupa'da durum bu kadar kötü mü? Elbette dünya standartlarında pek çok bilim merkezleri var. Cenova'da CERN, Almanya Heidelberg'de EMBL (Avrupa Moleküler Biyoloji Lâboratuvarı), Potsdam'da DIfE (Beslenme Enstitüsü) gibi; ancak kaynakları yeterli değil. Örneğin İngiltere Tıbbi Araştırmalar Konseyi MRC Başkanı C. Blakemore şöyle diyor: "Edinburg Roslin Enstitüsü, Nottingam Üniversitesi Kraliyet Koleji gibi kuruluşlara karşılık, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH)'nün yıllık bütçesi olan 27 milyar dolar bu kuruluşların bütçelerinden 40 kat, personel sayısı da 12 kat fazladır." Öte yandan AB Komisyonu araştırma fonlarını aşağıya çekiyor; çünkü sosyal ve coğrafi faktörler nedeniyle bilimsel araştırma fonlarına yeterince para aktaramıyorlar. Amsterdam Üniversitesinden Peter Sloot: "AB'de yönetim ve bürokrasi kültürü bilimsel kültürden daha güçlü" diyerek AB yöneticilerini eleştiriyor. Ancak iyi haberler de var. İrlanda'daki gelişmeler bunların başında geliyor. Hükümet şirketlere vergi kolaylıkları sağlayarak, araştırma ve geliştirme alanlarında yatırım yapmayı teşvik ediyor. Örneğin İrlanda Bilim Vakfı (SFI), önümüzdeki yıl için 400 milyon euroyu bioteknoloji, matematik ve toprak bilimlerinin araştırılması için ayırdı. ABD Utah Üniversitesi'nin de katkısıyla Cork'ta 3.2 milyon euroluk bir yatırımla bir araştırma lâboratuvarı kurdular.Özetle, BİLİM ADAMLARI AB'Yİ NEDEN TERK EDİYORLAR?: Yetersiz kaynaklar, yetersiz hizmet ve düşük ödemeler. Boğucu bürokrasi, özellikle Fransa ve Almanya'da aşırı. Daha iyi kariyer fırsatları.AB işsizlik çıkmazından AB, işsizlik ve emek sömürüsü çıkmazında mı?Yavi- Yabancı işçilerin anavatanlarına dönmeleri, yerli işçilerin iş bulma şanslarını artırıyormuş gibi görünecektir. Bu bazıları için geçerli olabilir, fakat bütün düşünüldüğünde, yüksek işsizlik oranları veriyken ana vatana dönüş yeni işlerin yaratılması yönünde bir etkiye neden olmaksızın sadece işsizlerin sayısını azaltacaktır. İkincisi, genelde yabancı işçiler düşük ücretli işlerde çalışırken, bu işçiler yerlilerle yer değiştirdiği ölçüde, bu ikincilerin ücretleri artmak yerine azalacaktır. En önemlisi, işçilerin ücretlerinde ve işsizler için iş olanaklarında yabancı işçilerin ülkelerine dönmelerinden dolayı başlangıçta bir artma olduysa bile, bu kısa dönemli iyileşme bir süre sonra ortadan kalkacaktır. Yerli işçiler için "olumlu" gelişme (daha yüksek ücretler ve daha düşük işsizlik) bir defa sona erdiği zaman kapitalist ekonominin iç dinamikleri nedeniyle, yani tekrar tekrar krize girme eğilimi nedeniyle daha fazla işsizlik baş gösterecektir.Neo-klasik tarzda olduğu gibi krizlerden çıkış yüksek kârlılık, yatırımlar, büyüme ve istihdam yoluyla düşük ücretlerle olsaydı AB'deki yabancı emeği çıkarmanın ve bu arada ücret oranlarını sabit tutmanın bir anlamı olabilirdi. Keynezyen tarzda düşünürsek, yüksek ücretler daha yüksek alım gücü ve talep uyarılması yoluyla krizden çıkışı sağlasaydı, yabancı emeği çıkarmanın ve bu arada ücret oranlarını artırmanın anlamı olabilirdi. Eğer krizlerle ücret oranlarını manipüle ederek baş edilemiyorsa, yabancı emeğin çıkarılması krizden çıkışı sağlamadan, ücret oranları üzerindeki etkisiyle sadece çevrimin şeklini değiştirecektir. Kriz ise emekçi sınıfın her iki bölmesini vurmaya devam edecektir. Yabancı işçileri yerli işçilerin tekelci sermayeye karşı savaşımında potansiyel bir yardım olarak değil de, sermayenin algıladığı gibi yerli işçilerin rakibi olarak algıladığı durumda, sadece söz konusu güç ilişkileri emek açısından negatif yönde etkilenecektir.Yaklaşık 40 bini Avusturya vatandaşlığına geçmiş bulunan 160 bini aşkın Türkün içinde "yeni yabancı alımını durdurup, ülkede yaşayanların durumunu rahatlatacak" diyerek, Haider'e destek verenler bile vardı. Pek çok yerde olduğu gibi, Türkler arasındaki bölünmüşlük, ülkenin en büyük yabancı grubunun tek ses halinde tepki vermesini engelliyor!..n