Doğan grubunun 7 Kasım sendromu yine depreşti. Kasım'ın yedisi olunca nedendir bilinir, kanları beyinlerine fışkırıyor, nabızları fırlıyor, hayallerinde adeta Meltem-Mesaj grubu canlanıyor. Sendromun psikolojik boyutu psikiyatristlerin, işin hukuki hesaplaşması avukatlarımızın alanında; biz daha çok sosyal ve enformatik boyutuna göz atalım.
Hatırlarsanız geçen sene de aynı gün birileri düğmelerine basmışçasına basın-yayın grubumuza, Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yönelik iftira ve düzmecelerini servise koymuşlardı. Bağımsız mahkemelerin adalet şamarı sebebiyle adeta dünya kendilerine dar geldi. Epeyce sesleri çıkmadı.
O günlerde Doğan grubunun ortağı CNN'in internet sitesinde yayına koyduğu Güneydoğusu kopartılmış Türkiye haritasıyla neyi özlediklerini açığa çıkarmıştık. AB sürecinde bu özlemlerin güneydoğu ile sınırlı kalmadığını, Kıbrıs ve Ege'nin de aynı akıbete maruz bırakılmak istendiğini ısrarla vurgulamıştık. Aylar sonra dün Dışişleri yetkililerimiz işin vahametini sezip feveran etmeye, vekillerimiz TBMM'de Kıbrıs'la ilgili gizli gündem açılması gerektiğini konuşmaya başladı. Yerli işbirlikçilerle beraber yürütülen milli bütünlüğümüze yönelik bu yabancı odaklı faaliyetlerin medyatik piyonlarının maskelerini düşürdük; AB hesapları, Kıbrıs, Ege, güneydoğu hesapları bozuldu. Ellerinde itham edecek hiçbir şey olmayınca ne kadar iftira varsa, düzmece senaryo varsa piyasaya sürdüler. Ama tutmadı. Millet fark etti. Fenersiz yakalandılar.
Bu süreçte Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey, şehir şehir, kasaba kasaba tüm vatan sathını gezerek, ülkemizin sürüklendiği bölünme ve dağılma tehlikesinden her bir vatan evladını haberdar etmeyi sürdürdü. Bıkmadı, yorulmadı. Devletimiz üzerindeki yabancı odakların ekonomik, siyasal, hukukî ve kültürel oyunlarını durmadan dinlenmeden topluma aktarmayı sürdürdü. Bütün bir toplumu Kuvay-ı Milliye ruhuyla yoğurdu. Ay-yıldızlı al bayrağımızı kapan her vatan evladı O'nun etrafında kenetlendi; meydanlar "bu vatan bizimdir, bizim kalacak" sadalarıyla inledi. Milyonlar meydanlara sığmadı. Bu vatanın sahipsiz olmadığını dünya bir kez daha gördü.
İşte abideleşen bu fikir etrafında Kuvay-ı Milliye kadrosu Bağımsız Türkiye Partisi'ni kurdu. Millet, onaltı yıldızın ortasında hilal amblemli BTP'yi omuzladı ve iktidara taşımaya başladı. Korku bu, panik bu... BTP etrafında kenetlenen vatan evlatlarının, bayrağa, sancağa, dine, devlete, vatanlarına, Kıbrıs'a, Ege'ye, ulusal, ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlıklarına sahip çıkmak üzere Kuvay-ı Milliye ruhuyla seferber olmaları.
7 Kasım dürtüsüyle bunun farkına varan Doğan grubu, Milliyet gazetesi ve bunların gölgesinde duranlar, yine iftira ve yalan dolu haberlerini servise koymaya başladılar.
Neymiş, medya grubumuz İstanbul Belediyesinden milyarlık reklam almış. Bunda ayıplanacak taraf ne? Reklam almaya kim yasak koydu? Yoksa ülkedeki tüm reklamlar sizin tekelinizde mi? Belediyenin sayın başkanlarından reklam istedik. Aldık da. İlginçtir; reklam planlamasının başında Doğan grubunun Radikal'inde köşesi bulunan Mehmet Taşdiken vardı. Rezervasyonları, planlamaları yapan sizin köşe taşınız. Aldığımız tüm reklamlar devede kulak bile değil. Milliyet, bizi reklam almakla itham etmeye veya birilerine haber uçurmaya çalışıyor.
Bu gelişmeler, akıllarda kurumları ve grupları hortumculukla nam salmaya başlamış olanların, dikkatleri dürüst insanların üzerine çekme kuşkularını güçlendiriyor.
İftira haberde, başyazarımızın kıymetli evlatları M. Hayri Baş Bey Meltem TV'nin ortağı olmadığı halde ortak gösteriliyor. Bir diğer evladı Osman Baş ise sözkonusu edilen reklamlardan aylar sonra 25 Eylül 2001'de İcmal Yayıncılık'ın ortağı olduğu halde yalan habere altyapı hazırlamak için çarpıtılarak veriliyor. İstanbul Ticaret Odası'ndan edinebilecekleri bilgileri dahi bu derece yalana bulaştıran Milliyet habercilerinin yalan paniği şüphesiz Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ülkeyi 24 saatte düze çıkartacak program, proje ve söylemleridir.
Korkunun kaynağı, milletin siyasetten ve partilerden uzaklaştığı, hatta hiçbir güveni olmadığı bir süreçte Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e olan teveccühtür. Bu düzmece haberler ve yalanlar, işte bu teveccühten paniğe kapılan zavallıların mezarlıktan geçerken ıslık çalarak içini bastıran korkakça vızıltılarıdır. Bunlar korkularından altlarına da kaçırmış olabilirler. Yoksa bu kadarcık bir haberde kırk yalan nasıl düzülebilir?
Hatırlarsanız geçen sene de aynı gün birileri düğmelerine basmışçasına basın-yayın grubumuza, Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yönelik iftira ve düzmecelerini servise koymuşlardı. Bağımsız mahkemelerin adalet şamarı sebebiyle adeta dünya kendilerine dar geldi. Epeyce sesleri çıkmadı.
O günlerde Doğan grubunun ortağı CNN'in internet sitesinde yayına koyduğu Güneydoğusu kopartılmış Türkiye haritasıyla neyi özlediklerini açığa çıkarmıştık. AB sürecinde bu özlemlerin güneydoğu ile sınırlı kalmadığını, Kıbrıs ve Ege'nin de aynı akıbete maruz bırakılmak istendiğini ısrarla vurgulamıştık. Aylar sonra dün Dışişleri yetkililerimiz işin vahametini sezip feveran etmeye, vekillerimiz TBMM'de Kıbrıs'la ilgili gizli gündem açılması gerektiğini konuşmaya başladı. Yerli işbirlikçilerle beraber yürütülen milli bütünlüğümüze yönelik bu yabancı odaklı faaliyetlerin medyatik piyonlarının maskelerini düşürdük; AB hesapları, Kıbrıs, Ege, güneydoğu hesapları bozuldu. Ellerinde itham edecek hiçbir şey olmayınca ne kadar iftira varsa, düzmece senaryo varsa piyasaya sürdüler. Ama tutmadı. Millet fark etti. Fenersiz yakalandılar.
Bu süreçte Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey, şehir şehir, kasaba kasaba tüm vatan sathını gezerek, ülkemizin sürüklendiği bölünme ve dağılma tehlikesinden her bir vatan evladını haberdar etmeyi sürdürdü. Bıkmadı, yorulmadı. Devletimiz üzerindeki yabancı odakların ekonomik, siyasal, hukukî ve kültürel oyunlarını durmadan dinlenmeden topluma aktarmayı sürdürdü. Bütün bir toplumu Kuvay-ı Milliye ruhuyla yoğurdu. Ay-yıldızlı al bayrağımızı kapan her vatan evladı O'nun etrafında kenetlendi; meydanlar "bu vatan bizimdir, bizim kalacak" sadalarıyla inledi. Milyonlar meydanlara sığmadı. Bu vatanın sahipsiz olmadığını dünya bir kez daha gördü.
İşte abideleşen bu fikir etrafında Kuvay-ı Milliye kadrosu Bağımsız Türkiye Partisi'ni kurdu. Millet, onaltı yıldızın ortasında hilal amblemli BTP'yi omuzladı ve iktidara taşımaya başladı. Korku bu, panik bu... BTP etrafında kenetlenen vatan evlatlarının, bayrağa, sancağa, dine, devlete, vatanlarına, Kıbrıs'a, Ege'ye, ulusal, ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlıklarına sahip çıkmak üzere Kuvay-ı Milliye ruhuyla seferber olmaları.
7 Kasım dürtüsüyle bunun farkına varan Doğan grubu, Milliyet gazetesi ve bunların gölgesinde duranlar, yine iftira ve yalan dolu haberlerini servise koymaya başladılar.
Neymiş, medya grubumuz İstanbul Belediyesinden milyarlık reklam almış. Bunda ayıplanacak taraf ne? Reklam almaya kim yasak koydu? Yoksa ülkedeki tüm reklamlar sizin tekelinizde mi? Belediyenin sayın başkanlarından reklam istedik. Aldık da. İlginçtir; reklam planlamasının başında Doğan grubunun Radikal'inde köşesi bulunan Mehmet Taşdiken vardı. Rezervasyonları, planlamaları yapan sizin köşe taşınız. Aldığımız tüm reklamlar devede kulak bile değil. Milliyet, bizi reklam almakla itham etmeye veya birilerine haber uçurmaya çalışıyor.
Bu gelişmeler, akıllarda kurumları ve grupları hortumculukla nam salmaya başlamış olanların, dikkatleri dürüst insanların üzerine çekme kuşkularını güçlendiriyor.
İftira haberde, başyazarımızın kıymetli evlatları M. Hayri Baş Bey Meltem TV'nin ortağı olmadığı halde ortak gösteriliyor. Bir diğer evladı Osman Baş ise sözkonusu edilen reklamlardan aylar sonra 25 Eylül 2001'de İcmal Yayıncılık'ın ortağı olduğu halde yalan habere altyapı hazırlamak için çarpıtılarak veriliyor. İstanbul Ticaret Odası'ndan edinebilecekleri bilgileri dahi bu derece yalana bulaştıran Milliyet habercilerinin yalan paniği şüphesiz Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ülkeyi 24 saatte düze çıkartacak program, proje ve söylemleridir.
Korkunun kaynağı, milletin siyasetten ve partilerden uzaklaştığı, hatta hiçbir güveni olmadığı bir süreçte Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e olan teveccühtür. Bu düzmece haberler ve yalanlar, işte bu teveccühten paniğe kapılan zavallıların mezarlıktan geçerken ıslık çalarak içini bastıran korkakça vızıltılarıdır. Bunlar korkularından altlarına da kaçırmış olabilirler. Yoksa bu kadarcık bir haberde kırk yalan nasıl düzülebilir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019