Bir kaşık sütte Türkiye’yi boğuyorlar

Türk milleti ayıkmalıdır.
Aklımızı başımıza devşirmeliyiz.
Hangi yöreden, hangi partiden, hangi mezhepten, hangi meşrepten ve hangi seviyede olursak olalım, Türkiye’nin gidişatını akl-ı selim ile ele almak zorundayız.

Parti taassubu lüksümüz yok
Hiç kimsenin, artık parti taassubunu sürdürme lüksü kalmamıştır.
AKP hükümetinin yanlış icraatları, vahim gidişatı sadece AKP’lileri bağlamıyor.
CHP ve MHP’nin, AKP değirmenine su taşımaktan öteye geçmeyen gölge muhalefeti, sadece onları bağlamıyor.
Önümüze konan ağır faturaları hepimiz ödüyoruz.
Sen, ben, o... Biz, hepimiz.
Ateş hepimizi yakıyor.
Yüreklerimizi kavuruyor
Acılar hanelerimizi kıvrandırıyor.

Aklı olana bir günlük haber yeter
Nereden bakarsanız bakın… sadece bir günlük haberler yeter!
Yollarını duvaklarını henüz yeni açtıkları eşlerinin, süt dişleri çıkmamış yavruların, sevda türküleri mırıldandıkları nişanlılarının, gözü yaşlı analarının beklediği gencecik delikanlılar şehit düşüyor…
Şu PKK terörüne şehit verdiğimiz gencecik yavrularımız acısı, bu kesintisiz vahim vaziyet yüreklerimizi kavururken PKK terörünün elebaşlarıyla masaya oturan devlet ve hükümetin ahvali, kendimize gelmemiz için yeter!
Yüreklerimiz kavruluyor!
Lakin ayıkmıyoruz.
Teröre kurban verdiğimiz canlarımızdan birkaç boy küçük mini minnacık çocuklarımız sütten zehirleniyor.
Okullarda, ilim ve irfan yuvalarında… zehirleniyorlar.

Özel maharet lazım…
Yandaşların depolarında kalmış bozuk sütleri, milletin yavrularına içirip tükettirerek, onların kasalarını doldurmayı, her siyasetçi başaramaz.
Bembeyaz sütü böylesine zehirli halde milletin çocuklarını içirip zehirleyebilmek için “çok özel maharetli siyasetçi” olmak gerekiyor!
Dağdaki çoban bile bunu yapmaz…
Ne dağda çoban bıraktılar, ne de ağılda sürü!
Bir kaşık sütte Türkiye’miz, neslimiz zehirleniyor, boğuluyor.
Evet, arşı titretircesine feryad ediyoruz!
Lakin ayıkmıyor, aklımızı başımıza devşirmiyoruz.
Bütün bu gaileleri senin, benim, onun, kız-erkek, çoluk-çocuk hepimizin, yüce milletimizin başına saran siyasilerin “pişkin siyaset”ini yutuyoruz, yutkunuyoruz.

Sadece iki olaydan ders alsak, yeter
Sadece bu sütten zehirlenme olayı bile ayıkmamız için yeter.
Dağların-taşların çiçeklerle bezendiği şu ilkbahar vaktinde şehit verdiğimiz evlatlarımızın cenazeleri ve hanelerine düşen ateş, ürpermemiz, ayıkmamız, kendimize gelmemiz için yeter.
Fakat kendimize gelemiyoruz, gelmiyoruz.
O zaman da fatura kapımıza dayanıyor… Can vererek, olmadı zehirlenerek ödüyoruz bu faturayı.
Kendimiz bu faturayı ödemekle kalmıyor; zararımız komşularımıza ulaşıyor. Komşularımızın da canlarını, yüreklerini yakıyoruz.
Yakanlara maşalık yapıyoruz!
İşin daha vahim tarafı işte burası… Afganistan’daki, Irak’taki, Libya ve son kertede Suriye’deki anaların da yüreklerini yakıyoruz.
İslam coğrafyasındaki milyonlarca çoluk-çocuğu aç, susuz ve yetim bırakıyor, ölüme sürüklüyoruz.
Başlarına bombalar yağdıran, onları can evlerinden vuran eli silahlı muhalif yerel terör ve küresel BOP şebekelerine kol-kanat geriyoruz, bağrımızda besliyor, koynumuzda konuşlandırıyoruz.
Bağrımızda semiriyorlar, gidip masum insanları öldürüyorlar, evlerini-barklarını başlarına yıkıyorlar.
PKK teröründen bağrı yanmış bir millet, hangi partiden ve hangi cemaatten olursa olsun, zerre kadar iz’an ve imanı varsa, bu insanlık dışı katliamları hazmedemez, böyle bir vahşi demokrasi oyununa geçit veremez, emme-basma tulumba gibi kafa sallayamaz.
Henüz tam ayıkmadığımızdan olacak ki, kimi siyasilerimiz, komşularımıza karşı maalesef hala Amerika’dan ve Haçlılardan daha savaşçı ve daha vahşi çıkışlar yapabilmektedirler.

İş, kafadaki patiska değil, yürekteki iman işi…
Milyonlarca Müslümanın vahşi katliamlara tabi tutulduğu ve devam ettirilmek istendiği bu süreçte… Kafalarına “peygamber sarığı” diye güya 7-8 metre patiska dolayanların imanı ve iz’anı, böyle bir katliama geçit veremeyiz diye tavır koyan Rusların ve Çinlilerin ahvalinin onda biri kadar bile onurlu bir duruşu sağlamıyorsa;  sadece aklımızı değil, gönüllerimizi de sorgulamalıyız!
Böylesi bir kot kafa ve kıt gönülle, cennet gibi Türkiye’mizi kendi cehennemimize çeviririz. O zaman dünyamız da, ahiretimiz de cehennem olur.
BTP Genel Bakanı Prof. Dr. Haydar Baş bey, böyle bir akıbete sürüklenmeyelim, cennet vatanımızı kendi ellerimizle cehenneme çevirmeyelim diye yıllardan beri canla-başla uğraşıyor. Türk ve İslam coğrafyasını tekrar kardeş yapmak, ülkemizi ve bölgemizi yeniden cennete çevirmek için, partimiz, meşrebimiz, soyumuz-sopumuz ne olursa olsun geliniz, bu samimi adreste buluşalım, tek yürek tek bilek olalım… Başbakan da dahil, böyle bir cenneti ve huzuru istemeyecek bir Allah kulu yoktur bu ülkede.
 Allah aşkına, artık bir kaşık sütte Türkiye’yi boğdurmayalım!