Bir kez olsun kararlılık

İlim bizim için neyi ifade eder?Hiç düşünür müyüz?Düşünmeliyiz, hem de çok 'İlmin' ve daha pek çok şeyin bizim için neyin karşılığı olduğunu fark etmek, idrak etmek zorundayız.Kitabımız Kur'an'da 'hiç düşünmez misiniz', 'akletmez misiniz' ikazlarının muhatabının biz olduğunu her nedense unuturuz. İşimize öyle gelir. Biz değil, başkaları düşünmelidir, mükellef onlardır, biz hazırcıyızdır.Dünyanın 'en basit' idrak seviyesi budur ve aslında ortada büyük bir 'idraksizlik' vardır.Peki neden böyle düşünür insanoğlu?Cevabı çok basit.İlimden uzaktır da ondan. İlim düşündürür, düşünen ilmin peşinde koşar, ilim 'idrak ettirir', idrak kulluk yaptırır.İdrak eden kul 'hazırcı' olmaz. O çabalayandır, çalışandır, mücadele edendir. Yani kelimenin tam anlamıyla 'insan'dır.Şimdi size bir 'insan' örneği vereceğim. İlimle 'Hz insan' olmuş mükemmel bir örnek. Bu örnekte alınacak çok şey var amma biz ilim yönüne talibiz. Onu aktaracağız.Gencecik yaşta akıllara durgunluk veren siyasi dehası, askerlik zekası, bilim potansiyeli, ilim zenginliği ve tabii ki Hz. Peygamberin duasının bereketiyle İstanbul'u fethetmiş büyük hükümdar Fatih. Fethi gerçekleştiren büyük padişahın ikinci hedefi ülkeyi baştan başa ilim yuvalarıyla donatmaktır. Kolları sıvar, bizzat kendi riyasetinde bir ilim rüzgarı estirir ülkede. Medreseler başta olmak üzere, her tür irfan yuvasının ülke topraklarının en ücra köşesine gitmesi için her şeyi yapar. Başarır da.En büyük eseri, İstanbul'da bizzat kendinin planladığı Sahn-ı Seman Külliyesi'dir.Devrin en büyük ilim merkezidir Sahn-ı Seman. Bittiğinde hükümdarın içi içine sığmaz. Ona göre en büyük fetih 'insan gönlünde' yapılandır. İşte bu muhteşem irfan yuvasında kimbilir nice gönüller fethedilecektir.Şimdi gelelim işin hikmetli cephesine.Padişahın küçük bir isteği vardır müderristen; Sahn-ı Seman'ın talebelere ait odalarından mütevazı bir oda. Fakat cevap beklendiği şekilde olmaz, "Siz talebe değilsiniz, size oda veremeyiz" cevabıyla padişah ağlamaklı olur.Çare yok, boyun büker hükümdar, konuşan alimdir, ilim erbabının sözü bütün sözlerin üzerindedir.Bir yol daha dener Fatih, müderris odalarından birine talip olur. "İmtihana gir, hak et" derler. Molla Gürani gibi bir alimin terbiyesinde yetişmiş padişah istese bu imtihanı kazanır ama olayın üstüne gitmez ve bu talebinden vazgeçer.Kendi eliyle projesini çizdiği bu ilim merkezinde bir odası yoktur padişahın ama orada yetişen ilim erbabı onun en büyük gurur kaynağıdır. Zaten gaye de bu değil midir?Bu muhteşem tabloda neye vurgu yaparsanız yapın altından ihtişam, mükemmellik çıkar. İlme verilen değere mi, alimin 'ilmin ağırlığınca' koyduğu tavra mı hangisine isterseniz.Hükümdarı hükümdar, alimi alim yapan 'ilim' geçmişte hayatımıza damgasını vurmuştu. Örneği çok.'Günümüze gel' diyeceksiniz biliyorum.Halimiz ortada. Kendisine 'ilim erbabı' yaftası yapıştırılmış insanların televizyon şovlarını hep birlikte izliyoruz. Veya öğrendiğini menfaati doğrultusunda kullananları.Siyaset erbabına gelirsek?Siyaset ilim işi olduğuna göre, onları en iyi tarif edecek kelime 'politikacı'. Çapları bu, kantarları bu kadar. Sonuç ortada.Gerçek alim ve siyaset adamları mı?Aramızdalar ve apaçık ortadalar.Görmek, buluşmak, onlarla yürümek; 'bir kararlılık' kadar bize yakın.Daha ne bekliyoruz ki?Bence dibi gördük artık.