Bir soruya cevap

Soru şöyle; "Sizler neden her konuşmanızda sürekli Haydar Baş adını zikrediyorsunuz! Sadece fikrinizi anlatsanız olmaz mı?"
Hatırlarsanız aynı soruyu Selim Kotil'in NTV'de katıldığı bir programda gazeteci Oğuz Haksever de sormuştu.
Bizler yıllardır ülkemizdeki sorunlara çözüm üreten basın-yayın ve fikir hareketi olduk.
Ama ne var ki bizlerin ortaya koyduğu çözümler milletimiz tarafından henüz kabul görmediğinden, bize de düşen de milletin kendine layık gördüğü ve yaşadığı bu makûs kaderi ibretle seyretmek oluyor.
Ancak bizler yılmadan ve usanmadan, kutlu bir davanın hamalları olarak bu milleti ikaza ve irşada devam ediyoruz?
Bizler ortaya koyduğumuz her çözümü kaynağı ile beyan ediyoruz.
Yaşadığımız şu zamanda mesele "doğru söylemek" değil, "doğru insan" ile bir ve beraber olabilmektir.
Bugün maalesef herkesin kendi doğruları var!
Her iddia sahibi kendince doğru ama bu doğruların sağlamasını yaptığımızda yani bu doğruları toplum menfaati ekseninde analiz ettiğimizde elimizde olan; fakirlik, yoksulluk, yolsuzluk, faiz, fuhuş, alkol, uyuşturucu ve daha birçok sosyal yıkımın altında kalmış bir millet!
Şimdi bize sorulan sorunun cevabına gelir isek şu hakikati iyi anlatmak istiyoruz; "her dava liderinin şahsında kazanılır."
Hak bir dava iddiasında iseniz veya kendince haklı olduğunuz bir iddianız dahi olsa iddianızı ispata yarar numune, ideal bir kişilik ve bilgeliğe sahip, yaşayan, diri bir önderiniz, lideriniz yoksa sizin en haklı olduğunuz meseleler dahi bir müddet sonra mutlaka bir karmaşaya yol açacaktır.
Lideri ve ona tam bir teslimiyet ile tâbi olmayan ehil bir kadrosu yoksa her iddia er geç itham edilecektir.
Şimdi biz dile getirdiğimiz gerek ekonomik, gerek siyasi ve gerekse sosyal çözümlerimizi beyan derken, fikrin mimarından ve kadrosundan bahsetmez isek bu fikri hangi kavramlar ile ne kadar müşahhas bir şekilde açıklayabiliriz!
Tez, eğer sahibinin önüne geçiyorsa o ideolojik bir saplantı olmaz mı?
Mesela, bugün insanımızın en çok istismar edilen yönü olan inancımızı ele alalım.
Allah'ın murat ettiği İslam'ı bir cümle olarak kabul edersek bu cümlenin öznesi Ehl-i Beyt'tir. Eğer siz Ehl-i Beyt'siz bir İslam'ı anlama ve yaşama yanılgısına düşerseniz Allah'ın murat ettiği İslam ahlakı ortadan kalkar, bugünkü cemaat İslam'ı ile karşı karşıya kalmış olursunuz.
Ülkemiz ise Atatürk'ün ifadesi ile "şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi" olmaktan öteye gidemez.  
En basit ifade ile cümleden özneyi çıkarırsanız cümlenin anlamı bozulmaz mı?
Asla samimi ve ikna edici olamazsınız.
Bugün yaşadığımız her problemin çözüm cümlesinde özne "Prof. Dr. Haydar Baş"tır.
Tarihimiz de böyle örnek şahsiyetler ile dolu değil midir?
Şimdi siz Peygamberi anmadan ve tanımadan Al-i İmran suresinin 31. ayetinde Allah'ın muradını nasıl anlayacaksınız!
Ehl-i Beyt'i anmadan ve tanımadan Şura suresinin 23. ayetinde Peygamberin muradını nasıl anlayacaksınız!
Hünkâr Hacı Bektaş Veli'yi anmadan ve tanımadan Sulucakarahüyük de filizlenip tüm Anadolu'ya kök salan, Lazı, Kürdü, Türkü, Arabı, Acemi kardeş yapan o mayayı nasıl anlayacaksınız!
Siz Atatürk'ü anmadan ve tanımadan Kuvva-yı Milliye hareketini ve yüzbinlerce şehidin şehadetini nasıl anlayacaksınız!
İsmini zikrettiğimiz bu isimlerin sevilmiş ve seçilmiş olduğunu kabul etmez iseniz, En'am Suresinin 90. ayetindeki murad-ı ilahiyi nasıl anlayacaksınız!
Bugün insanımız kendi aklı, heva ve hevesleri ile sahiplendiği davasını ideolojik saplantılara dönüştürdüğünden hiçbir meseleye kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulamamakta, bir bataklıkta debelenip durmaktadır.
Bizim her meseleye hocamızın ismini anarak yaklaşmamız ve onun ismini mutlaka çözümün içinde anmamız aslında siz kıymetli milletimize bir mesaj vermek içindir. 
Bizler millet olarak tarih boyu liderlerimizin liyakati ve basiretinden beslenerek, şühedanın kanı ile yoğrulmuş, evliyanın nefesi ile hayat bulmuş bir belde olan bu vatanda bir olmuş, iri olmuş, diri olmuş milletiz. 
Bugün toplum olarak, gerek nefsimize ve gerekse neslimize örnek ve önder olacak "ideal insan" tipini tanıma ve tanıtma kabiliyetini, şuurunu yitirdik.
O halde yaşadığımız sorunlara kendi aklımızca bir çözüm beyan etmeden evvel, bu millete örnek ve önder olacak doğru insanı bulmalı, onun, Türk İslam mirasından beslenen dini ve milli fikir ve görüşlerine tam bir teslimiyet ile inanarak, mutmain olmuş bir kalp ile sarılmalıyız. 
Ama bu teslimiyet asla bir taassup veya tabu olmamalı. 
Bu teslimiyette hak-batıl, helal-haram ölçüleri ile toplum menfaati güdülmeli.
Eğer bizler bu çağın Hacı Bektaş'ı değilsek, bu çağın Hacı Bektaşı'na; bu çağın Mevlana'sı değilsek, bu çağın Mevlana'sına; bu çağın Atatürk'ü değilsek bu çağın Hoca Atatürk'üne tâbi olmalıyız.