Gönüllerini ve gözlerini nefret, kin, kıskançlık bürüyenler, ama ne strateji, ne taktik üretemeyenler, nefsanî dürtülerden dolayı takım tutar gibi tarafgirlik yaparak kutuplaşmadan ve tefrikadan başka bir şey yapmayanlar ve öte taraftan da ne dostu, ne düşmanı, ne mektebi ve ne de onun davet ve tebliğ metodunu bilmeyenler her zaman olduğu gibi bu günde bol keseden atıyor ve böylelikle insanları daha da soğutup kaçırıyorlar. "Biz" derken "biz"den uzaklaşıyor ve İslam dininin oluşturduğu ilk "bizi" parçalayarak bölünmüşlüğü daha da artırıyorlar. Ama ilkeli olup idealleri olan insanlar davaları ve değerleri uğruna "kol kırılır yen içinde kalır" düşüncesi ile her bildiklerini ortaya dökmezler ve ulu orta yerde seslerini yükselterek dile getirmezler.
Bugün dünyada, bölgemizde ve ülkemizde yaşananlar gözümüzün önünde cereyan etmektedir. Ancak aklının, fikrinin, tercihlerinin tamamını bir kuruma, kuruluşa, siyasi partiye, onların başında bulunanlara ve onların medyasına, kaynaklarına bağlayanlara bu gerçekleri anlatmanız çok zordur. Çünkü bu da bir çeşit bağnazlık ve gaflettir. Siyasi bir parti, tarz, meşrep, üslup, kurum, kuruluş, cemaat, dernek, vakıf, kişi sevgisinde ifrat edilirse, bu ifrat gözleri kör eder ve yerine göre gaflete, bağnazlığa ve asabiyete sebep olur. Bunu aşarak gerçekleri görmek ve bu halin gafletinden kurtulmak o kadar kolay değildir.
"Aynı inancın, aynı mektebin, aynı kültürün ve aynı düşüncenin" insanı olduklarını bilemeyen, derk edemeyen ve bu gerçekleri göremeyen, fakat her konuda, bütün dallarda kendilerini ehil, doğru, hak başkalarını ise yanlış, iş bilmez, batıl, fasık, fitneci görenler her geçen gün yanlış yaparlar ve yanlışlarının fark edilmemesi için başkalarının hizmetlerinin saklı, üzeri örtülü kalmasını ve konuşulmamasını isterler. Böylelerinin, kendilerinden gördüklerini ve kendilerinden hesap ettiklerini kastederek söyledikleri ve savundukları tek bir cümle vardır: "Biz". Onlar, onların şahıslarını kabul etmeyip onlar gibi inananları ağyar, ama kendilerini kabul edenlerle beraber onlarla aynı inançları paylaşmayanlara da "biz" derler. Bu "bizi" kendi "biz"lerini güçlendirmek için söylerler. Ama böylelerinin samimiyetsizliği ortadadır. Zira kardeşi "ağyar" görüp amcaoğlunu "biz" görmek samimiyet olmasa gerek.
Aslında "Biz" çok önemli bir kavramdır. Ancak bu "Biz" kelimesinden kimlerin ve nelerin amaçlandığı önemlidir. O "bizlerin" her yaptıklarını, söylediklerini savunur, onaylar ve o "bizlere" avukatlık yaparsanız, bir zaman sonra sizlerde o "bizlerden" olursunuz ve imkânlar, kapılar sizlere de açılmış olur. Çünkü onlara göre siz de bir "biz" oldunuz artık. Fakat bu tür bir "biz" anlayışı tekelleştirmek olduğundan, "bizden" gayrı olup da dalında uzman ve ehil olanları görmemeyi gerektirdiğinden sakıncalar doğurur.
Fakat yanlış olan, bu tür "biz" anlayışına sahip olanlar, kendilerine yapmış oldukları gülistan bahçelerinin devamlı böyle gideceğini ve gülistanın asla solmayacağını hiç düşünmüyorlar. Onların bu hali sarayları bile tez zamanda harabeye dönüştürebilir. Zira böylelerinin yıllardan beridir söyledikleri hep aynı nakarattır: "sizin düşünmenize, bir şeyler yazmanıza, yapmanıza gerek yoktur, her şey hazırdır ve yapılmaktadır, sizler boşuna yorulmayınız, biz zaten yapıyoruz!"
"Nedir güzellikler, yapılanlar, yazılanlar, ileri doğru kat edilen mesafeler, diye sorsanız, ortada elle tutulur gözle görülür, akılla derk edilip kabul edilir doğru dürüst bir şey bulamazsınız. Peki ne var? Bol bol "biz" sınıfında olanlarla oturup laflamalar var, vaatler var, hatta "biz"lerini koruma adına yapılan günahlar var. Var, var, var... Artık bu varları varın siz düşünün ve akledin.
Ama şu inkâr edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir ki; Helva, helva demekle tatlı olmaz, laf-ı güzafla peynir gemisi yürümez.
Bugün dünyada, bölgemizde ve ülkemizde yaşananlar gözümüzün önünde cereyan etmektedir. Ancak aklının, fikrinin, tercihlerinin tamamını bir kuruma, kuruluşa, siyasi partiye, onların başında bulunanlara ve onların medyasına, kaynaklarına bağlayanlara bu gerçekleri anlatmanız çok zordur. Çünkü bu da bir çeşit bağnazlık ve gaflettir. Siyasi bir parti, tarz, meşrep, üslup, kurum, kuruluş, cemaat, dernek, vakıf, kişi sevgisinde ifrat edilirse, bu ifrat gözleri kör eder ve yerine göre gaflete, bağnazlığa ve asabiyete sebep olur. Bunu aşarak gerçekleri görmek ve bu halin gafletinden kurtulmak o kadar kolay değildir.
"Aynı inancın, aynı mektebin, aynı kültürün ve aynı düşüncenin" insanı olduklarını bilemeyen, derk edemeyen ve bu gerçekleri göremeyen, fakat her konuda, bütün dallarda kendilerini ehil, doğru, hak başkalarını ise yanlış, iş bilmez, batıl, fasık, fitneci görenler her geçen gün yanlış yaparlar ve yanlışlarının fark edilmemesi için başkalarının hizmetlerinin saklı, üzeri örtülü kalmasını ve konuşulmamasını isterler. Böylelerinin, kendilerinden gördüklerini ve kendilerinden hesap ettiklerini kastederek söyledikleri ve savundukları tek bir cümle vardır: "Biz". Onlar, onların şahıslarını kabul etmeyip onlar gibi inananları ağyar, ama kendilerini kabul edenlerle beraber onlarla aynı inançları paylaşmayanlara da "biz" derler. Bu "bizi" kendi "biz"lerini güçlendirmek için söylerler. Ama böylelerinin samimiyetsizliği ortadadır. Zira kardeşi "ağyar" görüp amcaoğlunu "biz" görmek samimiyet olmasa gerek.
Aslında "Biz" çok önemli bir kavramdır. Ancak bu "Biz" kelimesinden kimlerin ve nelerin amaçlandığı önemlidir. O "bizlerin" her yaptıklarını, söylediklerini savunur, onaylar ve o "bizlere" avukatlık yaparsanız, bir zaman sonra sizlerde o "bizlerden" olursunuz ve imkânlar, kapılar sizlere de açılmış olur. Çünkü onlara göre siz de bir "biz" oldunuz artık. Fakat bu tür bir "biz" anlayışı tekelleştirmek olduğundan, "bizden" gayrı olup da dalında uzman ve ehil olanları görmemeyi gerektirdiğinden sakıncalar doğurur.
Fakat yanlış olan, bu tür "biz" anlayışına sahip olanlar, kendilerine yapmış oldukları gülistan bahçelerinin devamlı böyle gideceğini ve gülistanın asla solmayacağını hiç düşünmüyorlar. Onların bu hali sarayları bile tez zamanda harabeye dönüştürebilir. Zira böylelerinin yıllardan beridir söyledikleri hep aynı nakarattır: "sizin düşünmenize, bir şeyler yazmanıza, yapmanıza gerek yoktur, her şey hazırdır ve yapılmaktadır, sizler boşuna yorulmayınız, biz zaten yapıyoruz!"
"Nedir güzellikler, yapılanlar, yazılanlar, ileri doğru kat edilen mesafeler, diye sorsanız, ortada elle tutulur gözle görülür, akılla derk edilip kabul edilir doğru dürüst bir şey bulamazsınız. Peki ne var? Bol bol "biz" sınıfında olanlarla oturup laflamalar var, vaatler var, hatta "biz"lerini koruma adına yapılan günahlar var. Var, var, var... Artık bu varları varın siz düşünün ve akledin.
Ama şu inkâr edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir ki; Helva, helva demekle tatlı olmaz, laf-ı güzafla peynir gemisi yürümez.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012