Batılılar, Arapları “Büyük Arabistan Devleti” vaadiyle Osmanlı’dan ayırmayı başardılar. Sonra da, tarihte görülmemiş bir şekilde dini, dili, ırkı ve coğrafyası aynı olan Arapları, birçok devletçiklere böldüler. Bu da yetmedi, farklı kamplara ayırıp birbirleriyle çatıştırdılar. Aynı oyun “Arap Baharı” adıyla tekrar sahneleniyor. Ne gariptir ki, senaryoyu yazanlar, oyunu kuranlar, yapacakları gizlemiyor, açıkça ifade ediyorlar. Örnek Bernard Lewis’in söyledikleri. Bernard Lewis, “İslâm coğrafyasının yeniden parçalanması ve Arapların devletlerinin sayının 30’u geçmesi gerektiğini” söylüyor. Sebebini de şöyle açıklıyor: “Arap devletlerinin nüfusu arttı. İsrail’e karşı tehdit oluşturuyorlar. Bu devletler, yeniden bölünürse, bölünen parçalar birbirleriyle boğuşur, böylece İsrail rahat nefes alır ve ömrü uzar.” Bu açık beyanlara rağmen, sahnelenen oyunda rol alanlara, “gafil” deyip geçenlerin asıl kendileri gafildir.
Sadece Arapları mı tekrar bölmek istiyorlar? Hayır, Türkleri de, Kürtleri de bölmenin gayreti içerisindeler. Bölmeye anayasal bir ad koydular: Federalizm. ABD, işgal ettiği Irak’a federal bir anayasa yaptı ve fiilen Irak’ı üçe böldü. Bazıları “böldü ve ayrıldı” diyorlar. Batılılar, işgal ettikleri yerlerden öyle kendiliğinden kolay kolay ayrılmazlar. Ayrılsalar bile, fitne ve fesat tohumlarını eker de ayrılırlar. İslâm coğrafyası, tarih boyunca büyük devletler tarafından idare edildi. Bu coğrafyada küçük devletler, hele hele federalizm, tam bir kargaşa, huzursuzluk ve çatışma demektir. ABD, Irak’ı işgal ederek, işte bunu yaptı. Türkiye’de de aynı şeyi işgalsiz, sessiz sedasız, demokratik yolla yapmaya çalışıyor.
Kürtler adına politika yaptığını iddia edenler de, geçmişteki Araplar gibi, “Büyük Kürdistan” hayalinden söz ediyorlar. İsrail için mevcut Arap devletlerini tehlike görüp parçalamaya çalışan Batılılar, Kürtlere, İsrail’den daha büyük “Büyük Kürdistan” kurduracaklar, öyle mi? Buna inananın aklına şaşılır. Kürtlerin, ayrılmasını destekleyen Batılılar, bunu Kürtlerin, kara kaşına ve kara gözüne âşık olduklarından yapmıyorlar. Çıkarları icabı böyle davranıyorlar. Eskiden beri, aynı görüşteler. İngiltere Büyükelçiliği müsteşarı Holer, Mr.C. Kerre gönderdiği 27 Ağustos 1919 tarihli şifresinde şöyle der: “Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürtlerin meselesine verdiğimiz ehemmiyet Mezopotamya bakımındandır.” Batılıların politikası, her zaman böyledir. Çıkarına uygunsan baş tacı yaparlar, değilse deliğe süpürürler.
Ne yazık ki, Türk ve Kürtlerden bazı aklıevveller, ABD’nin federalizm tuzağına olumlu yaklaşıyorlar. Diyorlar ki: “Federalizmden korkmamak lâzım. Federalizm, bize hiç yabancı değil ki! Osmanlı Devleti, bir federal devletti, eyaletleri vardı. Türkiye de, böyle olsa ne kaybederiz?” Tam bir tuzak veya tam bir cehalet. Evet, Osmanlı’da eyalet sistemi vardı. Vardı ama Osmanlı, birbirinden ayrı ülkeleri, birbirinden ayrı milletleri idare ediyordu. Osmanlı, eyalet sistemini uygulamaya mecburdu. Peki, Türkiye öyle mi? Türkiye’de aynı ülke üzerinde, aynı millet yaşıyor. Böyle bir ülkeyi eyaletlere bölmek için, önce milleti bölmek gerekir. Zaten yapmaya çalıştıkları da budur. Millet bölününce, denilecek ki: “Aynı ülke üzerinde iki millet olmaz, ülkeyi de bölelim.” Bu, geçmişi çok eskiye dayanan tarihi bir oyundur. “Tarihi oyun” diyoruz, gerçekten tarihidir. Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra hatıralarını yazan İngiliz ajanı Lawrence şunları söyler: “En büyük ukdem, bir Kürt devletini kurmaktı. Eğer bunu başarsaydım, Türkleri tarihe gömerdim.” Türklerin tarihe gömüldüğü yerde, Kürtler kalacak mıydı? Elbette kalmayacaktı. Türkler ve Kürtler, asırlarca birlikte yaşamış, yine de birlikte yaşamak zorunda olan bir millettir. Aksi durum, her iki taraf için de yokluk demektir.
Sadece Arapları mı tekrar bölmek istiyorlar? Hayır, Türkleri de, Kürtleri de bölmenin gayreti içerisindeler. Bölmeye anayasal bir ad koydular: Federalizm. ABD, işgal ettiği Irak’a federal bir anayasa yaptı ve fiilen Irak’ı üçe böldü. Bazıları “böldü ve ayrıldı” diyorlar. Batılılar, işgal ettikleri yerlerden öyle kendiliğinden kolay kolay ayrılmazlar. Ayrılsalar bile, fitne ve fesat tohumlarını eker de ayrılırlar. İslâm coğrafyası, tarih boyunca büyük devletler tarafından idare edildi. Bu coğrafyada küçük devletler, hele hele federalizm, tam bir kargaşa, huzursuzluk ve çatışma demektir. ABD, Irak’ı işgal ederek, işte bunu yaptı. Türkiye’de de aynı şeyi işgalsiz, sessiz sedasız, demokratik yolla yapmaya çalışıyor.
Kürtler adına politika yaptığını iddia edenler de, geçmişteki Araplar gibi, “Büyük Kürdistan” hayalinden söz ediyorlar. İsrail için mevcut Arap devletlerini tehlike görüp parçalamaya çalışan Batılılar, Kürtlere, İsrail’den daha büyük “Büyük Kürdistan” kurduracaklar, öyle mi? Buna inananın aklına şaşılır. Kürtlerin, ayrılmasını destekleyen Batılılar, bunu Kürtlerin, kara kaşına ve kara gözüne âşık olduklarından yapmıyorlar. Çıkarları icabı böyle davranıyorlar. Eskiden beri, aynı görüşteler. İngiltere Büyükelçiliği müsteşarı Holer, Mr.C. Kerre gönderdiği 27 Ağustos 1919 tarihli şifresinde şöyle der: “Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürtlerin meselesine verdiğimiz ehemmiyet Mezopotamya bakımındandır.” Batılıların politikası, her zaman böyledir. Çıkarına uygunsan baş tacı yaparlar, değilse deliğe süpürürler.
Ne yazık ki, Türk ve Kürtlerden bazı aklıevveller, ABD’nin federalizm tuzağına olumlu yaklaşıyorlar. Diyorlar ki: “Federalizmden korkmamak lâzım. Federalizm, bize hiç yabancı değil ki! Osmanlı Devleti, bir federal devletti, eyaletleri vardı. Türkiye de, böyle olsa ne kaybederiz?” Tam bir tuzak veya tam bir cehalet. Evet, Osmanlı’da eyalet sistemi vardı. Vardı ama Osmanlı, birbirinden ayrı ülkeleri, birbirinden ayrı milletleri idare ediyordu. Osmanlı, eyalet sistemini uygulamaya mecburdu. Peki, Türkiye öyle mi? Türkiye’de aynı ülke üzerinde, aynı millet yaşıyor. Böyle bir ülkeyi eyaletlere bölmek için, önce milleti bölmek gerekir. Zaten yapmaya çalıştıkları da budur. Millet bölününce, denilecek ki: “Aynı ülke üzerinde iki millet olmaz, ülkeyi de bölelim.” Bu, geçmişi çok eskiye dayanan tarihi bir oyundur. “Tarihi oyun” diyoruz, gerçekten tarihidir. Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra hatıralarını yazan İngiliz ajanı Lawrence şunları söyler: “En büyük ukdem, bir Kürt devletini kurmaktı. Eğer bunu başarsaydım, Türkleri tarihe gömerdim.” Türklerin tarihe gömüldüğü yerde, Kürtler kalacak mıydı? Elbette kalmayacaktı. Türkler ve Kürtler, asırlarca birlikte yaşamış, yine de birlikte yaşamak zorunda olan bir millettir. Aksi durum, her iki taraf için de yokluk demektir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018