Türkiye ciddi bir darboğazdan geçiyor. Spekülatör adı altında faaliyet gösteren "kapitalist teröristler" Türk sermaye ve döviz piyasaları ile kedinin fare ile dalga geçtiği gibi oynuyorlar. Hükümet ve bu amaçla tesis edilen kuruluşlar, "serbest piyasada bu tür olaylar olur" iddiasını ortaya atarak, olup-bitene seyirci kalıyor. Gerçi yababilecekleri birşey de yok. Çünkü sözkonusu spekülatörler Türkiye'ye IMF aracılığıyla kredi veren Citibank, Chase-Manhattan, HSBC, Morgan Stanley, Deutche Bank gibi dünya çapında ön sıralarda yer alan bankalarla çalışıyorlar. Haliyle onların oyuncağını elinden almak demek, kredi musluklarının kesilmesi demek! Bir kere kolunuzu IMF'ye kaptırdınız mı, elinizdeki tüm kartlar da bir bir sökülüp alınıyor böylece!
Mesela, doların bundan bir süre önce bankalararası piyasalarda 1 milyon 600 bin liraya yükselişini ele alalım. Yabancı "korsan bir fon - hedge fon" Türkiye'deki yabancı bir bankanın (ABN AMRO) kapısını çalarak, kısa vadeli olarak yüklü miktarda Türk lirası borçlanıyor. Aldığı TL'lerle ilk olarak Merkez Bankası'nın döviz ihalesini girerek, "best bid yani en yüksek bedeli" veriyor ve ihalede aslan payını kapıyor. Ardından Kapalı Çarşı'ya yönelerek, 1350'den başlayarak 1480'ye kadar döviz topluyor. Dolar 1500'e çıkınca elindeki dövizi satarak, tekrar TL alıyor. Sözkonusu fon'un o günkü karının yüzde 10 olduğunu bizzat 'gazeteler' yazdı.
Bugünkü konumuzun girişi bu olsa da değineceğimiz asıl mesele farklı. Malum kriz çıkalı beri, Türkiye'nin "bor madeni rezervleri" gündem başlıklarından biri olarak sürekli tartışma konusu. Krizin hemen ardından, krizden çıkış yollarından birisi olarak dünya toplam rezervlerinin yüzde 70'ine sahip olduğumuz bor madenlerinin özelleştirilmesi gündeme getirilmiş ve hükümet içinde başta Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel olmak üzere bir kaç bakanın direnişi sonucu bor madenlerinin özelleştirilmesiyle ilgili dosya kısa bir süre için de olsa rafa kaldırılmıştı. Bu tartışmanın hemen ardından nedenleri hala tam olarak bilinmeyen Şubat krizi patlak verdi. Ve ardından Türkiye bir kaç milyar dolar bulabilmek için her türlü tavizi verebilecek bir duruma sürüklendi. IMF'ye bu tarz boğun eğme eğilimi sürerse, çok kısa bir süre sonra bor madenlerinin özelleştirme yoluyla yabancı sermayeye satışı yeniden gündeme getirilecektir. Ve korkarız bu kez ülkenin içine düşürüldüğü ağır ekonomik buhran nedeniyle hiç kimse bu özelleştirme işlemine karşı direnemeyecektir!
"Yeni Avrasya" dergisinin Mart 2001 tarihli sayısında, bor mineralinin stratejik önemi ve değeriyle ilgili önemli bir çalışma yayınlandı. Bu çalışmanın dikkat çeken bölümlerini yukarıda çizdiğimiz ana çerçeve bağlamında ilginize sunuyorum:
"Yüzlerce bilimadamının "21. yüzyılın petrolü" diye tanımladığı ve uzay teknolojisinden, bilgisayar sektörüne, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanın vazgeçilmez hammaddesi durumuna gelen bor madeni ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğidir...
Üzerinde oturduğumuz bu zenginliğin stratejik ve ekonomik öneminin farkına varmamız, bugünümüzü ve yarınımızı daha iyi değerlendirmemizi sağlayacaktır.
20. yüzyıl boyunca dünyada yaşanan her türlü siyasi, iktisadi ve askeri gelişmenin baş aktörü durumunda olan petrol yerini bor madenine bırakmıştır.
Petrol üzerinde oynanan oyunları hatırlamamız, ülkemizin sürüklendiği ekonomik ve siyasi krizi de kavramamıza yardımcı olacaktır.
Ham haldeki değeri yaklaşık 1 trilyon dolar olan ve işlendiği zaman değeri 6-7 trilyon dolara ulaşan bor rezervlerimiz bir kaç milyar dolara elimizden alınmaya çalışılmaktadır.
Türkiye yaklaşık 2.5 milyar tonluk bor rezerviyle çok zengin bir ülkedir. Ham haldeyken tonu 400 dolar olan bor mineralinin değeri, işlenerek süper iletken hale dönüştüğünde kat be kat artacaktır.
Bor, neredeyse hiç dirençle karşılaşmadan elektrik taşıyabilen metal bir bileşim. Dünya bilim çevrelerini şaşırtan bu bileşimin, özellikle süper hızlı bilgisayarların üretiminde kullanılabileceği belirtiliyor.
Stratejik zenginlik
Deterjan sanayiinden uzay teknolojisine kadar yüzlerce değişik alanda kullanılan bor minerali, petrol ve doğalgaz kadar büyük bir stratejik öneme sahip. 20 yüzyılda sınırların çizilmesinde temel unsur olan petrol Orta Doğu için nasıl bir lütufsa, bor da Anadolu için bir lütuftur.
Amerikan uzay mekiği Challenger'in infilakından geriye sadece Türk borlarından imal edilen kabin kesiminin kaldığı düşünülecek olursa borun uzay teknolojisi için ne denli hayati bir madde olduğu da anlaşılabilir. Tüm dünyayı kontrol etme gayretinde olan ABD'nin dünya bor rezervlerindeki payının sadece % 13 olduğunu da düsünürsek, ABD-Türkiye ilişkilerinin seyrinde bor mineralinin çok önemli bir rol oynadığını rahatlıkla görebiliriz.
Bor minerali, sanayide alternatifi olmayan, vazgeçilmez bir zenginlik. Dünyada bor minerali bakımından en zengin ülke ise Türkiye.
Ülkemiz dünya toplam bor rezervinin yüzde 70'ine sahip.
Borun bir çeşidi olan tinkal Eskisehir'in Kirka bölgesinde yoğun olarak bulunuyor. Kolemanit cevheri de Kütahya-Emet, Balikesir-Bigadic ve
Bursa-Kestelek bölgelerinde yer alıyor.
Türkiye'nin 1999 yılındaki tabii boratlar toplam ihracatı 121 milyon dolar olarak gerçekleşti. Türkiye 1999 yılında toplam 30 sanayileşmiş ülkeye bor ve kimyasallarını ihraç etti...
Bor madenlerinin ruhsat ve saha işletme hakları 01.10.1978 tarih ve 2172 sayi ve 10.06.1983 tarih ve 2840 sayılı kanunlar gereğince ETİ Holding Anonim Şirketi'ne ait.
"Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun"la, 2172 sayılı kanunun 2. maddesinde yer alan "bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır" ibaresi gereği bor sahaları ve bor türevleri işletmelerinin özelleştirilmesi mümkün değil.
ETİ Holding'in aniden özelleştirme kapsamına alınması, bünyesinde bulunan yüksek kar marjli bor işletmeleri nedeniyle, yurt dışından pek çok değişik çevrenin ilgisini çekti. Batı dünyası sanayilerinin ayakta tutabilmek için muhtaç oldukları bor madenine Türkiye'deki bor işletmelerinin özelleştirilmesi yoluyla çok ucuza ulaşabilmeleri ihtimalinin ortaya çıkması pek çok soruyu da beraberinde getiriyor.
Özelleştirilmek istenen ETİ Holding 2000 yılında 30 trilyon liralık harcamayla, 83.8 trilyon lirası iç satış, 147.1 trilyon lirası dışsatış olmak üzere toplam 231 trilyon liralık hasılat elde etmiştir.
Yılda 700 bin ton ham, 350 bin ton rafine bor ürünleri satışı gerçekleştiren ETİ Holding'in küçük bir teknoloji yenileme operasyonuyla mevcut üretimini ve satışını kat be kat artırabileceği söylenmektedir.
Bor madenlerinin özelleştirilmesiyle, bu büyük milli servet yabancı sermayenin eline geçecektir.
Dünyadaki diğer örneklerde olduğu gibi yabancı sermaye bu stratejik maddeyi işlemek için kaynağında tesis kurmak yerine kendi ülkesine götürerek işleyecek ve Türkiye kendi elleriyle kendi servetini gelişmiş sanayii ülkelerine teslim etmiş olacaktıir."
Analiz: Recep BAHAR