Ekonomiden dış politikaya Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı maliyetli riskler ve ödemek durumunda olduğu ağır faturalar, miyopluğun bu kadarı da fazla dedirtiyor.
Son 15-20 yılı şöyle kabaca hatırlamaya çalışın?
1995'in DYP-CHP koalisyonu AB kapitülasyonları olan Gümrük Birliği'ne imza atıyor. Tam üye olmadan böyle bir Gümrük Birliği'ne imza atan tek ülke olan Türkiye, o gün bugündür sadece bu tavizden 100-150 milyar dolar zarardadır.
Ankara'yı bayraklarla donatarak bu kara günü bayram diye kutlayan DYP, politika kazanının dibine doğru karanlıklara yuvarlanmıştır; fakat Gümrük Birliği vebalinin ortağı CHP, AB konusundaki o günkü politik miyopluğunu bugün daha ileri halde devam ettirmektedir.
Rum Kesimi'nin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Kıbrıs'ın sahibi olarak AB'ye girilmesine aynı kara günde göz yumulmuştu. Kuzey Kıbrıs'ta Türk askerinin işgalci olduğuna dair AB kararı aynı kara gün görmezlikten gelinerek sindirilmişti. Bu kara günde başbakan Yardımcısı olan CHP lideri Deniz Baykal, tam bir politik miyop örneği olarak "Türkiye'nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkarı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır?" diyordu.
Türkiye, Gümrük Birliği kapitülasyonları sonrasında ithalat cennetine döndü.
Dış ve iç politik miyopluğun bu kadarı da fazla, denecek noktaya dayandı. AB miyopluğu artıkça arttı. Uyumlu-hortumlu üçlü koalisyonun ardından, güdümlü tek parti iktidarıyla bir AB'ye, bir ABD'ye savrulup yokluğa doğru şen-şakrak gidiyoruz.
Derken Misak-ı Milli sınırlarımız, delik deşik oldu. Ne kırmızı çizgi kaldı, ne milli onur...
Miyopluk o derece ilerledi ki, Ankara, burnumuzun dibindeki ihaneti görmedi, görmezlikten geldi, şimdi de başımıza geçirdiler çuvalı. Milletlimizin onurunu beş paralık ettiler? Akredite köşe takımından Hasan Cemal, döndü dolaştı, dün faturayı kesti: Türkiye'nin Kuzey Irak politikasına damgayı hep asker vurmuştu. Bunun değişmesi gerekiyor.
Miyopluk içinde miyopluk; ayır ayırabilirsen.
Bu arada Kıbrıs elden çıkmaya başladı. Ege'de sular ısıtılmaya, İstanbul'da tezgâh kurulmaya başlandı.
Ekonomide pembe göstergeler havada uçuşuyor; fakat memura 50-60 milyonluk zam için ormanlıklara sıra geldi. IMF kaynak vermiyor; her memura bir ağaç ayarlanmaya çalışılıyor.
Dün açıklanan resmi rakamlara göre ise bütçemiz, 6 ayda 24.7 katrilyon açık verdi.
IMF, milletin kanını eme eme artık patlayacak derecede şişmiş sülük gibi dört köşe kurulmuş, talimatlarını sürdürüyor. Bu sülüğü kimse görmüyor.
Ankara'ya göre ise Türk ekonomisi kurtuluyor.
Ekonomik miyopluğun bu kadarı da fazla, değil mi? Fakat bunu konuşmaya kimsenin takâtı kalmamış vaziyette.
Bu arada bir zamanların AB karşıtı, 'sizi gidi batı taklitçileriii?' beyanıyla maruf muhterem hocamız de çark ediverdi. O da AB'ci oldu. Artık zât-ı âlileri de rüzgara göre yelken, konjonktüre göre söylem kullanıyor.
İktidar ve yok hükmündeki muhalefette de miyopluk aldı başını gidiyor.
Miyopluğun bu kadarı da fazla, değil mi?
Bu derece miyopluğa gaflet veya dalalet denemez, bunun daha başka bir adı olmalı? Çünkü gaflet veya dalaletin bir sonu olur, bu miyoplukların sonu yok ki.
Üzülmeyin, her karanlığı bastıracak bir aydınlık, bir ışık vardır.
Türkiye'nin bir ve tek ışığı kaldı.
Tek milli çizgi, tek milli duruş, tek bağımsız oluş kaldı.
Gelişmeleri gören, yakın ve uzak tehlikeleri sezen, öngörü ve yerli çözümlerini haykıran tek milli sadâ kaldı? Bağımsız Türkiye Partisi.
Bunu görmemek için miyop olmak değil, kör olmak lazım.
Miyopluğun bu kadarı da fazla; değil mi?
Son 15-20 yılı şöyle kabaca hatırlamaya çalışın?
1995'in DYP-CHP koalisyonu AB kapitülasyonları olan Gümrük Birliği'ne imza atıyor. Tam üye olmadan böyle bir Gümrük Birliği'ne imza atan tek ülke olan Türkiye, o gün bugündür sadece bu tavizden 100-150 milyar dolar zarardadır.
Ankara'yı bayraklarla donatarak bu kara günü bayram diye kutlayan DYP, politika kazanının dibine doğru karanlıklara yuvarlanmıştır; fakat Gümrük Birliği vebalinin ortağı CHP, AB konusundaki o günkü politik miyopluğunu bugün daha ileri halde devam ettirmektedir.
Rum Kesimi'nin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Kıbrıs'ın sahibi olarak AB'ye girilmesine aynı kara günde göz yumulmuştu. Kuzey Kıbrıs'ta Türk askerinin işgalci olduğuna dair AB kararı aynı kara gün görmezlikten gelinerek sindirilmişti. Bu kara günde başbakan Yardımcısı olan CHP lideri Deniz Baykal, tam bir politik miyop örneği olarak "Türkiye'nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkarı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır?" diyordu.
Türkiye, Gümrük Birliği kapitülasyonları sonrasında ithalat cennetine döndü.
Dış ve iç politik miyopluğun bu kadarı da fazla, denecek noktaya dayandı. AB miyopluğu artıkça arttı. Uyumlu-hortumlu üçlü koalisyonun ardından, güdümlü tek parti iktidarıyla bir AB'ye, bir ABD'ye savrulup yokluğa doğru şen-şakrak gidiyoruz.
Derken Misak-ı Milli sınırlarımız, delik deşik oldu. Ne kırmızı çizgi kaldı, ne milli onur...
Miyopluk o derece ilerledi ki, Ankara, burnumuzun dibindeki ihaneti görmedi, görmezlikten geldi, şimdi de başımıza geçirdiler çuvalı. Milletlimizin onurunu beş paralık ettiler? Akredite köşe takımından Hasan Cemal, döndü dolaştı, dün faturayı kesti: Türkiye'nin Kuzey Irak politikasına damgayı hep asker vurmuştu. Bunun değişmesi gerekiyor.
Miyopluk içinde miyopluk; ayır ayırabilirsen.
Bu arada Kıbrıs elden çıkmaya başladı. Ege'de sular ısıtılmaya, İstanbul'da tezgâh kurulmaya başlandı.
Ekonomide pembe göstergeler havada uçuşuyor; fakat memura 50-60 milyonluk zam için ormanlıklara sıra geldi. IMF kaynak vermiyor; her memura bir ağaç ayarlanmaya çalışılıyor.
Dün açıklanan resmi rakamlara göre ise bütçemiz, 6 ayda 24.7 katrilyon açık verdi.
IMF, milletin kanını eme eme artık patlayacak derecede şişmiş sülük gibi dört köşe kurulmuş, talimatlarını sürdürüyor. Bu sülüğü kimse görmüyor.
Ankara'ya göre ise Türk ekonomisi kurtuluyor.
Ekonomik miyopluğun bu kadarı da fazla, değil mi? Fakat bunu konuşmaya kimsenin takâtı kalmamış vaziyette.
Bu arada bir zamanların AB karşıtı, 'sizi gidi batı taklitçileriii?' beyanıyla maruf muhterem hocamız de çark ediverdi. O da AB'ci oldu. Artık zât-ı âlileri de rüzgara göre yelken, konjonktüre göre söylem kullanıyor.
İktidar ve yok hükmündeki muhalefette de miyopluk aldı başını gidiyor.
Miyopluğun bu kadarı da fazla, değil mi?
Bu derece miyopluğa gaflet veya dalalet denemez, bunun daha başka bir adı olmalı? Çünkü gaflet veya dalaletin bir sonu olur, bu miyoplukların sonu yok ki.
Üzülmeyin, her karanlığı bastıracak bir aydınlık, bir ışık vardır.
Türkiye'nin bir ve tek ışığı kaldı.
Tek milli çizgi, tek milli duruş, tek bağımsız oluş kaldı.
Gelişmeleri gören, yakın ve uzak tehlikeleri sezen, öngörü ve yerli çözümlerini haykıran tek milli sadâ kaldı? Bağımsız Türkiye Partisi.
Bunu görmemek için miyop olmak değil, kör olmak lazım.
Miyopluğun bu kadarı da fazla; değil mi?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019