2001'lerde eylem yapamaz konuma getirilen, kolu, kanadı kırılan PKK maalesef 3 dönemlik AKP iktidarı döneminde ülkeyi bir iç savaşın eşiğine getirdi. Tabi PKK bu kuvvet ve kudrete kendi çabalarıyla, yapılanmalarıyla mı ulaştı? Bu soruların cevabı "evet" olamaz. Çünkü orta doğunun en büyük ve dünyanın sayılı büyük devletlerinden biri olan, yine dünyadaki en büyük ordulardan birine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, içindeki bölücü unsurların, terör yapılanmalarının gizli veya açık yapılanmasına izin vermez. Büyüklük, akıl ve mantık bunu gerektirir. Yanlış hatırlamıyorsam milli mücadele yıllarından bugüne 29 adet, PKK vari isyan ve ayaklanma yapılmış ama hepsi devlet ve askerin gereğini yapmaları, milletin ise "biz kardeşiz, ayrım yapanlar ise kalleştir ve kalleşlerin yanında asla yer almayız" duruşu ile taban desteği de bulamayan bu isyanlar bastırılmış, sonuçsuz kalmıştı. Bu isyanlar ve bu isyanların günümüz versiyonu olan PKK, hiçbir zaman iddia ettikleri gibi Kürt halkının bağımsızlığı, refah ve mutluluğu için çalışmadı. Şeyh Said'den Abdullah Öcalan'a bu isyan hareketlerine öncülük edenler, ülkemiz toprakları üzerinde emelleri olan, o zamanki adları ile "itilaf devletlerinin" şimdiki tanımlamaları ile "kadim dostların" birer kuklası, tetikçisi olmuşlardır. Bugün PKK'nın elindeki silah, bilgi, belge ve istihbaratın Batı ve ABD tarafından sağlandığı ispatlanmıştır. Ama ne hikmetse eldeki bu bilgi, belge, itiraf ve fotoğraflara rağmen ne geçmiş iktidarlar ve ne de AKP, Batı ve ABD'ye gerekli "postayı" koymadı, koyamadılar. Bu ayrıntıyı halkımızın çok iyi algılaması lazım. Geldik bu günlere. Hükümet bir "açılım" sevdasına tutuldu. Habur'da yaşanan rezalet bugünlerin habercisiydi. Ama "durmak yok, yola devam" mantığı işlemeye devam etti. İdam mahkûmu muhatap alındı, çare beklendi. Apo'ya yazdıkları şarkılarla meşhur olmuş, sosyalist ve bölücü fikirleri ve yapılanmalarıyla ülkeyi terk etmiş, kovulmuş kişiler kahraman ilan edildi, onları iyi anlayamadıklarını ifade etti iktidar ve geri çağırdı, umut (!) için. Popçuları, topçuları, artistleri, yazarları, çizerleri topladı Dolmabahçe'de. Açılımı anlattı. Onlardan da umut (!) bekledi. Ama olmadı, olamazdı da zaten. Terör örgütünün resmi sözcülerine "milletvekili" unvanı verdik. Maaş bağladık. Onlar da her fırsatta "bağımsızlık, federasyon, özerklik, ayrı dil, ayrı bayrak vs." söylemlerini benim ülkemin göbeğinde seslendirdiler. Yetmedi, o kadın çıktı (Aysel Tuğluk) "Ya bizim dediğimiz olur, ya da çok kan akacak" (bu bir öngörü değil) açıkça tehditte bulundu. Bu tehdidin sahibi sözünü tuttu. Benim ülkemde her gün asker, polis kanı akıtılıyor. Sayın Başbakan 20-25 gün önce "artık bıçak kemiğe dayandı" açıklamasında bulundu. Ama ne hazindir ki, bu açıklamadan sonra şu an itibarıyla 20 şehit daha verdik. Kandili bombalıyoruz. Eee başka. Yine ABD himmetine sığınmışız. Nasıl mı? Irak'taki Amerikan güçlerinin sözcüsü Tuğgeneral Jeffrey Buchanan, "PKK'nın Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetlerini önlemek için Irak ordusu ve Peşmerge güçleri ile koordineli olarak 'hükümet kontrolü altında olmayan' bölgelerde devriye gezmeye başladık" dedi. (PKK'nın hamileri onları kontrol edecekmiş!)Düşünüyorum da! Sayın Erdoğan, madem bir açılım başlatacaktın, önce millete gitseydin. Bu milleti yüzyıllardır ayakta tutan milli ve manevi olguları iyi etüt etseydin. "Önce insan ve insan gönüldür" mantığıyla milli eğitimini dizayn etseydin. Sadece doğu değil tüm ülke için bir milli ekonomi seferberliği başlatıp, halkın gelir düzeyini en azından, kendinizin belirlediği fakirlik sınırı olan 2800 TL'ye çıkarsaydın. Ağalık düzenine son verip, toprak reformu yapsaydın. İnsanlara gerçek manevi değerlerini öğretip, töre diye inandıkları, yazısız kanun gibi uyguladıkları sapkınlıkları bitirseydin. Doğunun yer altı, yer üstü zenginliklerini devlet-millet ortaklığı ile işletmeye koyup, halkın refah düzeyini yükseltip, zenginleştirseydin terör biter miydi, bitmez miydi? Tabi ki biterdi. Şimdi bu satırları okuyanlar "Yahu bu bahsettiğin projeler Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Sosyal Devlet-Milli Devlet projeleri" diyecek. Doğrudur. Terörün bitmesinin de, halkın refah ve huzura kavuşmasının da, hülasa Türk Devleti'nin ve Milleti'nin tekrar büyüklük iddiasının ispatlanması için Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet projelerinin acilen fiiliyata geçirilmesi şarttır. Yoksa sözde demokrasi, özgürlük adı altında birilerinin "mandacılığını" yapmaktan kurtulmamız imkânsızdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025