Milli şairimizin 81. ölüm yıldönümü vesilesi ile elbette eğitim çağındaki gençliği yetiştiren okullarımız ve özellikle de Türkçe-Edebiyat öğretmenlerimiz o örnek şahsiyeti tanıtmak için bir seferberlik içine girmelidirler.
Geleceğimizin teminatı olan gençliğimizin öyle bir karaktere, öyle bir duruşa, öyle bir mücadele azmine ve öylesine güçlü bir kaleme ihtiyacı olduğu için okullarda mutlaka gündem edilmeli ve öğrenciler mutlaka Safahat'ın sayfaları arasında dolaştırılmalıdır.
Gençliğin rol modelleri olan babaların, ağabeylerin, amcaların ve dayıların ibadet ve eğitim yerleri olan camilerde ve Cumalarda da mutlaka Mehmet Akif'in örnek hayatı anlatılmalı, onun mesaj yüklü mısraları ve beyitleri kürsülerden seslendirilmelidir.
Kürsülerde vaaz veren değerli hocalarımız da mutlaka Safahat'ta çok önemli bölümleri ihtiva eden "Süleymaniye Kürsüsünden, Fatih Kürsüsünden" adlı şiirleri cemaatle paylaşmalı ve açıklamalarını yapmalıdırlar.
Malum olduğu üzere merhumun öyle mısraları, öyle beyitleri var ki, sizin yarım saat konuşarak veremeyeceğiniz bilgiyi, mesajı ve ikazı onlarla vermeniz mümkün, yeter ki siz Safahat'a hakim olup nerede ne var olduğunu bilin.
Yakamızdan tutup bizi sarsacak ve kendimize getirecek beyitlerden birer pasaj alarak merhuma nice Fatihalar armağan edilmesine vesile olmasını temenni ediyorum:
"Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim?
İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!" diyen merhum dedemiz elbette her yönüyle örnek bir şahsiyettir.
"Kadermiş! Öyle mi?
Hâşâ, bu söz değil doğru;
Belânı istedin, Allah da verdi?
Doğrusu bu.
Talep nasılsa tabiî netice öyle çıkar.
Demek ki her şeyin Allah?
Yanaşman, ırgadın o çoluk çocuk ona ait:
Lalan, bacın, dadın o;
Vekîl-i harcın o; kahyan, müdîri veznen o;
Alış seninse de, mes'ul olan verişten o;
Denizde cenk olacakmış? Gemin o, kaptanın o;
Ya ordu lâzım imiş? Askerin kumandanın o;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı o;
Tabîb-i aile, eczâcı? Hepsi hâsılı o.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir? Ne saygısızlık bu?
Hudâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete? Ha"
Dönün de âtıl olan Şarkı seyredin: Ne geri!
Yakında kalmayacak yeryüzünde belki yeri!
Zaman zaman görülen âhiret kılıklı diyar;
Cenâzeden o kadar farkı olmayan canlar;
Damarda seyri belirsiz, irinleşen kanlar;
Sürünmeler, geberip gitmeler, rezâletler;
Dilencilikle yaşar derbeder hükûmetler;
Esâretiyle mübâhî zavallı milletler;
Harâbeler, çamur evler, çamurdan insanlar;
Ekilmemiş koca yerler, biçilmiş ormanlar;
Durur sular, dere olmuş helâ-yı carîler;
Sıtmalar, tifolar, türlü mevt-i sârîler;
Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar;
Mezar mezar dolaşıp, hasta baktıran sağlar...
Atâletin o mülevves teressübâtı bütün!
Nümûne işte biziz... Görmek isteyen görsün!
Bakın da haline, ibret alın şu memleketin!
Nasıldın ey koca millet? Ne oldu âkibetin?
Yabancılar ediyormuş -eder ya- istikrâh,
Dilenciler bile senden şereflidir billâh.
Vakaarı çoktan unuttun, hayâyı kaldırdın;
Mukaddesâtı ısırdın, Hudâ'ya saldırdın!
Ne hatıratına hürmet, ne ananâtını yâd;
Deden de böyle mi yapmıştı ey sefil evlâd."
Geleceğimizin teminatı olan gençliğimizin öyle bir karaktere, öyle bir duruşa, öyle bir mücadele azmine ve öylesine güçlü bir kaleme ihtiyacı olduğu için okullarda mutlaka gündem edilmeli ve öğrenciler mutlaka Safahat'ın sayfaları arasında dolaştırılmalıdır.
Gençliğin rol modelleri olan babaların, ağabeylerin, amcaların ve dayıların ibadet ve eğitim yerleri olan camilerde ve Cumalarda da mutlaka Mehmet Akif'in örnek hayatı anlatılmalı, onun mesaj yüklü mısraları ve beyitleri kürsülerden seslendirilmelidir.
Kürsülerde vaaz veren değerli hocalarımız da mutlaka Safahat'ta çok önemli bölümleri ihtiva eden "Süleymaniye Kürsüsünden, Fatih Kürsüsünden" adlı şiirleri cemaatle paylaşmalı ve açıklamalarını yapmalıdırlar.
Malum olduğu üzere merhumun öyle mısraları, öyle beyitleri var ki, sizin yarım saat konuşarak veremeyeceğiniz bilgiyi, mesajı ve ikazı onlarla vermeniz mümkün, yeter ki siz Safahat'a hakim olup nerede ne var olduğunu bilin.
Yakamızdan tutup bizi sarsacak ve kendimize getirecek beyitlerden birer pasaj alarak merhuma nice Fatihalar armağan edilmesine vesile olmasını temenni ediyorum:
"Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim?
İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!" diyen merhum dedemiz elbette her yönüyle örnek bir şahsiyettir.
"Kadermiş! Öyle mi?
Hâşâ, bu söz değil doğru;
Belânı istedin, Allah da verdi?
Doğrusu bu.
Talep nasılsa tabiî netice öyle çıkar.
Demek ki her şeyin Allah?
Yanaşman, ırgadın o çoluk çocuk ona ait:
Lalan, bacın, dadın o;
Vekîl-i harcın o; kahyan, müdîri veznen o;
Alış seninse de, mes'ul olan verişten o;
Denizde cenk olacakmış? Gemin o, kaptanın o;
Ya ordu lâzım imiş? Askerin kumandanın o;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı o;
Tabîb-i aile, eczâcı? Hepsi hâsılı o.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir? Ne saygısızlık bu?
Hudâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür'ete? Ha"
Dönün de âtıl olan Şarkı seyredin: Ne geri!
Yakında kalmayacak yeryüzünde belki yeri!
Zaman zaman görülen âhiret kılıklı diyar;
Cenâzeden o kadar farkı olmayan canlar;
Damarda seyri belirsiz, irinleşen kanlar;
Sürünmeler, geberip gitmeler, rezâletler;
Dilencilikle yaşar derbeder hükûmetler;
Esâretiyle mübâhî zavallı milletler;
Harâbeler, çamur evler, çamurdan insanlar;
Ekilmemiş koca yerler, biçilmiş ormanlar;
Durur sular, dere olmuş helâ-yı carîler;
Sıtmalar, tifolar, türlü mevt-i sârîler;
Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar;
Mezar mezar dolaşıp, hasta baktıran sağlar...
Atâletin o mülevves teressübâtı bütün!
Nümûne işte biziz... Görmek isteyen görsün!
Bakın da haline, ibret alın şu memleketin!
Nasıldın ey koca millet? Ne oldu âkibetin?
Yabancılar ediyormuş -eder ya- istikrâh,
Dilenciler bile senden şereflidir billâh.
Vakaarı çoktan unuttun, hayâyı kaldırdın;
Mukaddesâtı ısırdın, Hudâ'ya saldırdın!
Ne hatıratına hürmet, ne ananâtını yâd;
Deden de böyle mi yapmıştı ey sefil evlâd."
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024