Sömürücüler, emperyalistler, tarih boyunca cehalet silâhını büyük bir ustalıkla kullandılar. Sömürecekleri ülkelerin halkını cahil bırakmak için ne gerekiyorsa, hepsini yaptılar. Öyle ki, cehalet eğitimi bile verdiler.
“Cehalet eğitimi nasıl olur?” demeyiniz, onun da çaresini buldular. Bazılarının zannettiği gibi cahillik, okuma-yazma bilmemek değildir.
Okuma-yazma bilmediği halde, bilge insanlara tarihimiz şahittir. Demek ki, okuma-yazma bilmeyen bilge olduğuna göre, okumuş-yazmış diploma sahipleri de cahil olabilirler.
Cahilliğin ölçüsü eksik bilgi değil, yanlış bilgidir. Bazıları az bilir, fakat bildiklerinin hepsi doğrudur. Bu, bilgisizdir, cahil sayılmaz.
Bazısı da çok bilir, ama bildikleri yanlıştır. Böylesi kişiler cahildir, cahilin de en tehlikelisidir. O bakımdan, yanlış bilgi edinmişlere “cehalet eğitimi almış” denilebilir. Hatta o kişiler için, “bu kadar cahillik ancak eğitimle olur” derler.
Ülkemizde, cehalet eğitimi alıp belli bir seviyeye gelen ve milletinden kopan kişilere, ne yazık ki, ‘aydın’ unvanı veriliyor. Milletimiz için en zararlı, Batılılar içinse en yararlı işte bu kişilerdir. Hâlbuki aydın insanda aidiyet duygusu olmalı, hem de çok yüksek derecede. Onun için aydın kelimesi, dünyanın hiçbir yerinde tek başına kullanılmaz, önüne ait olduğu milletin ismi mutlaka konulur. Meselâ, Türk aydını, İngiliz aydını gibi.
Aydın, hangi millete aitse, dünyaya o milletin gözüyle bakar. Bundan dolayıdır ki, milletini tanımayana aydın denilmez, aydın olmayan da milletinin sorunlarına çözüm bulamaz.
Üniversitelerimizdeki öğretim üyelerimizi aydın kabul edebilir miyiz? Aslında öğretim üyeleri, aydın değil, alanlarının uzmanıdırlar. Alanlarının uzmanı olduğu halde, aydın olanlar yok mu? Elbette vardır, fakat üzülerek ifade edelim ki, onlar da çok azdır. Aydın kişi, milli olacak, milletin derdiyle dertlenecektir.
Milletimiz, başı derde düşünce “hani aydınlarımız?” diyerek, sağına-soluna bakıyor, ne hazin bir tecellidir ki, Batılı devşirmelerden, daha doğrusu Batı’nın yetiştirdiği ajanlardan başkasını göremiyor. Bu kişilere şunun için ajan diyoruz: Onlar, Batının düşünce tarzını benimsemiş, kaderlerini milletin kaderiyle değil, Batılıların kaderiyle birleştirmişlerdir. Onun için bu kişiler, isteseler bile millete hizmet edemezler. Cehalet eğitiminin en klâsik örneğini İngilizler Hindistan’da sergilemişlerdir. Hindistan’da Müslümanları cahil bırakmak için her vasıtaya, her şeytanlığa başvurdular. Müslümanları cahil bırakmak için İslâm’ın okumaya, ilerlemeye karşı olduğu yönünde propaganda bile yaptılar. Amaç, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak, cehalete düşürüp sömürmek, köleleştirmekti. Bu tarihi gerçek, İstiklâl Mücadelesi’nin yayın organı olan ‘Hakimiyeti Milliye’ gazetesinin 20 Nisan 1920 tarihli sayısında şöyle ifade edilmiştir: “Müslümanlar, nerede Fransız, Moskof, Hollandalı, hangi devlet ve milletin esareti altına girdilerse, bu, cahil oldukları zamanlarda ve cahil oldukları için vaki olmuştur. Ve hangi Müslüman millet yabacı ve Hıristiyan tahakkümüne isyan etti ise, İslâm’ın azamet ve vakarını anlayabilecek ilmi elde ettikten sonra isyan etmiştir”. Bu, her dönemde geçerli olan, ilmi ve tarihi bir tespittir.
Son günlerde, yaz-boz tahtası haline getirdiğimiz eğitim sistemimiz üzerinde, yine kavgaya varan tartışmalar yaşanmaktadır. Eğitimin evrenselliğinden söz ediliyor, “milli eğitimimiz ne kadar millidir?” sorusu gündeme hiç getirilmiyor.
Milli eğitim sisteminde hedef, milletin değerleriyle bütünleşecek, her türlü sömürüye set çekecek, Türk aydını yetiştirmek olmalıdır. Unutmayalım, aydını olmayan millet, savunmasız millettir. Bir başka ifade ile milli eğitim, milli savunmanın temelidir. Milli eğitimimizi, bu değerler çerçevesinde ele almadıktan sonra, yapılan tartışmaların hiçbir faydası olmayacak, havanda su dövülecek, dağ fare doğuracaktır.
“Cehalet eğitimi nasıl olur?” demeyiniz, onun da çaresini buldular. Bazılarının zannettiği gibi cahillik, okuma-yazma bilmemek değildir.
Okuma-yazma bilmediği halde, bilge insanlara tarihimiz şahittir. Demek ki, okuma-yazma bilmeyen bilge olduğuna göre, okumuş-yazmış diploma sahipleri de cahil olabilirler.
Cahilliğin ölçüsü eksik bilgi değil, yanlış bilgidir. Bazıları az bilir, fakat bildiklerinin hepsi doğrudur. Bu, bilgisizdir, cahil sayılmaz.
Bazısı da çok bilir, ama bildikleri yanlıştır. Böylesi kişiler cahildir, cahilin de en tehlikelisidir. O bakımdan, yanlış bilgi edinmişlere “cehalet eğitimi almış” denilebilir. Hatta o kişiler için, “bu kadar cahillik ancak eğitimle olur” derler.
Ülkemizde, cehalet eğitimi alıp belli bir seviyeye gelen ve milletinden kopan kişilere, ne yazık ki, ‘aydın’ unvanı veriliyor. Milletimiz için en zararlı, Batılılar içinse en yararlı işte bu kişilerdir. Hâlbuki aydın insanda aidiyet duygusu olmalı, hem de çok yüksek derecede. Onun için aydın kelimesi, dünyanın hiçbir yerinde tek başına kullanılmaz, önüne ait olduğu milletin ismi mutlaka konulur. Meselâ, Türk aydını, İngiliz aydını gibi.
Aydın, hangi millete aitse, dünyaya o milletin gözüyle bakar. Bundan dolayıdır ki, milletini tanımayana aydın denilmez, aydın olmayan da milletinin sorunlarına çözüm bulamaz.
Üniversitelerimizdeki öğretim üyelerimizi aydın kabul edebilir miyiz? Aslında öğretim üyeleri, aydın değil, alanlarının uzmanıdırlar. Alanlarının uzmanı olduğu halde, aydın olanlar yok mu? Elbette vardır, fakat üzülerek ifade edelim ki, onlar da çok azdır. Aydın kişi, milli olacak, milletin derdiyle dertlenecektir.
Milletimiz, başı derde düşünce “hani aydınlarımız?” diyerek, sağına-soluna bakıyor, ne hazin bir tecellidir ki, Batılı devşirmelerden, daha doğrusu Batı’nın yetiştirdiği ajanlardan başkasını göremiyor. Bu kişilere şunun için ajan diyoruz: Onlar, Batının düşünce tarzını benimsemiş, kaderlerini milletin kaderiyle değil, Batılıların kaderiyle birleştirmişlerdir. Onun için bu kişiler, isteseler bile millete hizmet edemezler. Cehalet eğitiminin en klâsik örneğini İngilizler Hindistan’da sergilemişlerdir. Hindistan’da Müslümanları cahil bırakmak için her vasıtaya, her şeytanlığa başvurdular. Müslümanları cahil bırakmak için İslâm’ın okumaya, ilerlemeye karşı olduğu yönünde propaganda bile yaptılar. Amaç, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak, cehalete düşürüp sömürmek, köleleştirmekti. Bu tarihi gerçek, İstiklâl Mücadelesi’nin yayın organı olan ‘Hakimiyeti Milliye’ gazetesinin 20 Nisan 1920 tarihli sayısında şöyle ifade edilmiştir: “Müslümanlar, nerede Fransız, Moskof, Hollandalı, hangi devlet ve milletin esareti altına girdilerse, bu, cahil oldukları zamanlarda ve cahil oldukları için vaki olmuştur. Ve hangi Müslüman millet yabacı ve Hıristiyan tahakkümüne isyan etti ise, İslâm’ın azamet ve vakarını anlayabilecek ilmi elde ettikten sonra isyan etmiştir”. Bu, her dönemde geçerli olan, ilmi ve tarihi bir tespittir.
Son günlerde, yaz-boz tahtası haline getirdiğimiz eğitim sistemimiz üzerinde, yine kavgaya varan tartışmalar yaşanmaktadır. Eğitimin evrenselliğinden söz ediliyor, “milli eğitimimiz ne kadar millidir?” sorusu gündeme hiç getirilmiyor.
Milli eğitim sisteminde hedef, milletin değerleriyle bütünleşecek, her türlü sömürüye set çekecek, Türk aydını yetiştirmek olmalıdır. Unutmayalım, aydını olmayan millet, savunmasız millettir. Bir başka ifade ile milli eğitim, milli savunmanın temelidir. Milli eğitimimizi, bu değerler çerçevesinde ele almadıktan sonra, yapılan tartışmaların hiçbir faydası olmayacak, havanda su dövülecek, dağ fare doğuracaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018