‘Cehennemin felâketlerini kalbine hatırlat’
Oraya uğrayacağın kesin, ancak kurtulacağın şüphelidir. O halde cehennemin felâketlerini önce kalbine bir hatırlat, belki ondan kurtulmak için hazırlıklara başlarsın
14.06.2019 00:00:00





İmam Gazali Hazretleri, Mukaşefetü'l-Kulûb adlı eserinde cehennem hakkında buyuruyor ki:
"Ey şu yok olmaya ve zevale mahkûm dünyanın meşgaleleriyle aldanmış kişi! Pek yakında göçüp gideceğin şu dünyayı düşünüp durmayı bırak artık. Düşüncelerini varacağın yere; mahşere ve âhirete çevir. Çünkü herkesin o ateşe uğrayacağı haberi sana gelmiştir.
Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyurmaktadır: 'İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra Biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız." (Meryem, 19/71-72).
Oraya uğrayacağın kesin, ancak kurtulacağın şüphelidir. O halde cehennemin felâketlerini önce kalbine bir hatırlat, belki ondan kurtulmak için hazırlıklara başlarsın!
Sonra kıyametin dehşetleriyle yüz yüze gelen mahlûkatı bir düşün; hepsi âdeta iki büklüm olmuşlardır. Onlar böyle korku ve dehşet içinde bir şefaatçinin şefaat haberlerini beklerken birdenbire cehennemin karanlıkları içinde kalmış günahkârlar tarafından kuşatılırlar.
Alevli bir ateş onların üzerini kaplar. Sonra cehennemin öfkelenişini (kaynamasının sesini) ve uğultusunu işitirler, işte o zaman günahkârlar helak olacaklarını anlarlar. Korkularından herkes dizlerinin üzerine çöker. Öyle ki hiç günahı olmayanlar bile akıbetlerinin kötü olacağından endişe duymaya başlarlar.
Sonra cehennem bekçilerinden bir zebani çıkar ve 'Dünyada uzun hayaller peşinde koşup ömrünü boş yere zayi eden o falan oğlu falan nerede?' diye seslenir. Ardından ellerinde demirden tokmaklar bulunan zebaniler süratle o günahkârın yanına gelirler, onu büyük bir azapla korkuturlar ve şiddetli bir azap çekmek üzere baş aşağı cehennemin derinliklerine atarlar. Arkasından, 'Tat bakalım (şimdi bu azabı)! Hani sen kendince üstündün, şerefliydin" (Duhân, 44/49) derler.
O günahkârları dar, karanlık, korkutucu ve ürkütücü ve ateşinin ebediyen sönmediği bir yere hapsederler. İçecekleri kaynar su, meskenleri ise cehennemdir. Orada zebaniler tarafından devamlı dövülürler. O günden sonra tek arzuları yok olup gitmek olur, ancak oradan kurtuluş yoktur.
Bu günahkârların, kimi zaman ayakları saçlarına bağlanır öyle azap edilir. Günahlarının zulmetinden yüzleri simsiyah olmuştur.
Günahkârlar türlü türlü azabın ardından, seslerinin yettiği kadar, cehennemin her köşesinde şöyle seslenirler: Ey cehennem meleklerinin reisi! Çekeceğimiz kadarını çektik. Demir kelepçelerin ve bukağıların altından kalkamaz olduk. Derilerimiz pişti, kavruldu. Ne olur bizleri buradan çıkar. Zira o yaptıklarımıza bir daha dönmeyeceğiz." (bu bahis devam edecek…)
OKAN EGESEL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.