Avrupa ülkeleri kendi sınırları içinde ekonomik ve sosyal sorunlara kafa patlatırlarken, Birlik eksenli yeni siyasal sürece de kulak vermek zorundalar. Çünkü Birlik bünyesinde alınan bağlayıcı kararlar o ülkelerin dokusuna birebir sirayet ediyor.
Gündem Türkiye olunca sorunlar da daha fazla dillendirilmeye başlanıyor.
Kulaklar Türkiye'ye karşı kabartıldı.
Türkiye'nin gözü ise o ülkelere çevrili durumda.
Bizim gözümüzle onların bize vereceği kulak, yarım milyara yakın insanın geleceği üzerinde derin etkiler doğuracak.
Bu açıdan, Türkiye'nin katılımı kimilerince büyük avantaj, kimilerince tarihi bir dezavantaj.
Bunun önemini bilen, ona göre beyanlar veren ülkelerin samimi olup olmadıklarını ister lehte ister aleyhte değerlendirebilirsiniz; ama kendinizi Türkiye olarak ve kendi kurumlarını belli bir şekilde oturtmuş birlik olarak onların yerine koyduğunuzda o ülkelere hak vermeden edemezsiniz.
Sizin bazı terettütler bulundurma ve çekinceler koyma hakkınızı olabilir.
400 milyonluk bir Müslüman teşkilatsınız ve ileride 100 milyon olması beklenen bir ülkeyi bünyenize alacaksınız..
Anlamlı ve zor bir karar vermek durumundasınız değil mi?
Avrupa Birliği Türkiye'ye karşı bu düşünceyi barındırıyor.
Bu satırlarda bizler Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı kaypak tavır sergilediğini, bizleri içlerine almak istemediklerini, bizi almaları için bizi biz eden değerleri bırakmamız gerektiği taleplerinin olduğunu yazıp durduk.
Asıl vurgulanması ve sorgulanması gerekenin ise bizim bu tutuma nasıl bir tepki verdiğimiz ya da bundan sonra verecek olmamız.
"Almanya, İspanya, İtalya ve İngiltere bizi istiyor" diyerek mi umut yükselteceğiz; yoksa "Avusturya,Hollanda, Yunanistan ve Fransa istemiyor" diyerek mi umutlarımızı çökerteceğiz...?
Hangi tavrı almak bir yana;
Alınan kararlara önümüzdeki uluslararası sürecin etkili ülkesi olarak kendimizi koyuyor ve idealist tutum alıyor isek bunun gereklerini sergileyebiliyor muyuz?
Onların "ikiyüzlü" olarak değerlendirdiğimiz davranışlarını daha nereye ve ne dereceye kadar sineye çekeceğiz?
Avrupa ülkelerine alacağımız karşı tutumdan önce kendi durum ve tutumumuzu da sorgulamamız anlamlı olmaz mı?
Sadece Avrupa ülkeleri Türkiye'ye karşı değil; Türkiye de Avrupa'ya karşı çelişki derinliği yaşıyor.
Gündem Türkiye olunca sorunlar da daha fazla dillendirilmeye başlanıyor.
Kulaklar Türkiye'ye karşı kabartıldı.
Türkiye'nin gözü ise o ülkelere çevrili durumda.
Bizim gözümüzle onların bize vereceği kulak, yarım milyara yakın insanın geleceği üzerinde derin etkiler doğuracak.
Bu açıdan, Türkiye'nin katılımı kimilerince büyük avantaj, kimilerince tarihi bir dezavantaj.
Bunun önemini bilen, ona göre beyanlar veren ülkelerin samimi olup olmadıklarını ister lehte ister aleyhte değerlendirebilirsiniz; ama kendinizi Türkiye olarak ve kendi kurumlarını belli bir şekilde oturtmuş birlik olarak onların yerine koyduğunuzda o ülkelere hak vermeden edemezsiniz.
Sizin bazı terettütler bulundurma ve çekinceler koyma hakkınızı olabilir.
400 milyonluk bir Müslüman teşkilatsınız ve ileride 100 milyon olması beklenen bir ülkeyi bünyenize alacaksınız..
Anlamlı ve zor bir karar vermek durumundasınız değil mi?
Avrupa Birliği Türkiye'ye karşı bu düşünceyi barındırıyor.
Bu satırlarda bizler Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı kaypak tavır sergilediğini, bizleri içlerine almak istemediklerini, bizi almaları için bizi biz eden değerleri bırakmamız gerektiği taleplerinin olduğunu yazıp durduk.
Asıl vurgulanması ve sorgulanması gerekenin ise bizim bu tutuma nasıl bir tepki verdiğimiz ya da bundan sonra verecek olmamız.
"Almanya, İspanya, İtalya ve İngiltere bizi istiyor" diyerek mi umut yükselteceğiz; yoksa "Avusturya,Hollanda, Yunanistan ve Fransa istemiyor" diyerek mi umutlarımızı çökerteceğiz...?
Hangi tavrı almak bir yana;
Alınan kararlara önümüzdeki uluslararası sürecin etkili ülkesi olarak kendimizi koyuyor ve idealist tutum alıyor isek bunun gereklerini sergileyebiliyor muyuz?
Onların "ikiyüzlü" olarak değerlendirdiğimiz davranışlarını daha nereye ve ne dereceye kadar sineye çekeceğiz?
Avrupa ülkelerine alacağımız karşı tutumdan önce kendi durum ve tutumumuzu da sorgulamamız anlamlı olmaz mı?
Sadece Avrupa ülkeleri Türkiye'ye karşı değil; Türkiye de Avrupa'ya karşı çelişki derinliği yaşıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005