Önümüzdeki Kasım ayı Amerikan Başkanı Bush için sonun başlangıcı olacak.
Ülke içerisinde uyguladığı zayıf ekonomik ve sosyal politikalar ile kan kaybetmekte olan Bush'un iç politikası selefi Clinton dönemini aratır durumda. Çoğu siyasal bilimci ve ekonomistin üzerine basa basa vurguladığı bu duruma Bush ve ekibinin seyirci kalması kötümser tabloyu daha da karartıyor.
Dış politikada ise tam bir çöküntü hakim. Afganistan'dan sonra Irak'ta ortaya konan acımasız performans, Amerikan vatandaşlarınca bile protestolara maruz kaldı.
Dış politikanın yansıması olarak ülke içerisinde yabancı milletlere uygulanan fişlemeler, Müslüman ülke vatandaşlarına yönelik başlatılan yıldırma operasyonları, idam konusunda yaşanan son gelişmeler ve Guantanamo'daki çocuk esirlerin dramı uluslararası kurum ve kuruluşların büyük tepkilerine neden oluyor. Bilhassa Avrupai İnsan Hakları örgütlerinin çırpınışları bize durumun ne derece vahim olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyetçi kanadın yegane adayı olarak Kasım'da seçime katılacak olan Bush bu sıralar kara kara düşünüyor.
Ülke içerisinde yapılan siyasal anketlere göre Demokratlar büyük bir oy potansiyeli yakalamış durumda. Clark, Dean ve Kerry arasında kızışan seçimlerden Kerry üstün bir konumda çıktı.
Cumhuriyetçi Bush ile Demokrat Kerry büyük ihtimalle karşı karşıya gelecek ve başkanlık için kapışacaklar. Büyük ihtimalle de seçimleri Kerry kanalıyla Demokratlar kazanacak.
Vietnam gazisi olan ve daha sonra Vietnam politikalarına karşı çıkan Kerry'yi Amerikalılar siyasette yeni bir yüz olarak görüyor.
Kerry'nin Yahudiler ile sıkıfıkı olduğu iddiaları ortaya atılırken Kerry iddialar karşısında sessiz kalmayı yeğliyor.
Başkan Bush'un Irak'ta başlattığı işgale ilk başlarda destek çıktığını söyleyen ve şuan için temkinli tavır çizen Kerry savaş karşıtlarının oyunu da alacak diyebiliriz.
İç ve dış politikada Bush'un yalpalayan politikaları Kerry'nin yelkenlerini şişirecek.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Washington'a yaptığı ziyaret sırasında
"Keşke Demokrat Parti ve onun siyasal diğer kurumlarıyla da görüşülseydi" diye de aklımızdan bir temenni geçti.
Yahudi, Katolik ve (biraz da İslami) temsilcilerle yapılan dirsek teması muhalif Demokrat kanatla da sürdürülebilir miydi? diye düşündük.
Tabi bunun Amerikan yasaları kapsamında ne derece yasal ya da etik olduğunu bilmiyoruz; Ama bilinen bir gerçek var o da: " 2004'e Bush değil, Demokratlar damgasını vuracak"
Gidici görünen Bush ve Neo-Con Şahinler'in ( Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Donald Rumsfeld) yerini Kerry ve ekibi alacak.
Avrupa Birliği, Irak ve Kıbrıs'ı biz bu ekiple diyalog kurarak çözmeye çalışacağız.
" Tanrı adına söz veren" Bush ve şurekasına fazla bel bağlamamalı Türkiye. Türk dış politikası ve bu politikanın öncelikleri " Kolaylaştırıcı, Arabulucu''gibi isimlere indirgendikçe yolunuzu daraltmış, elinizi kısmış oluruz. Gidici kişiler yerine müstakbel kişi ve olaylara göre adım atmak daha pragmatist bir yoldur. Türk-Amerikan ilişkilerinin tekrar rayına oturtulduğu iddialarının tersine bizler çoğu asli sorunun geçiştirildiği kanaatindeyiz.
ABD'nin telkiniyle AB üyeleğimiz garanti altına alınabilecek mi?
Yaklaşan seçimler öncesi Ermeni sözde soykırum tasarıları tekrar ısıtılacak mı?
Rum lobileri karşısında Beyaz Saray'ın atacağı adım ne olacak?
ABD'nin tartışmalı stratejik ortağı Türkiye, sadece Bush ve Şahinleri ile değil, AB ve onun Verheugen, Prodi, Solana ve D'estaing gibi temsilcileriyle daha sıcak diyalog kurmalı.
Türk-Amerikan ilişkileri gerçekten de kaypak bir zeminde. Bir raydan çıkıyor, bir o raya geri oturuyor. Hassas bir denge ve hassas olduğu söylenen bir yıl. Türkiye Aralık'ı beklerken ABD Kasım'ı bekliyor.
Gerçi biz 1963'ten beri beklemedeyiz.
Ülke içerisinde uyguladığı zayıf ekonomik ve sosyal politikalar ile kan kaybetmekte olan Bush'un iç politikası selefi Clinton dönemini aratır durumda. Çoğu siyasal bilimci ve ekonomistin üzerine basa basa vurguladığı bu duruma Bush ve ekibinin seyirci kalması kötümser tabloyu daha da karartıyor.
Dış politikada ise tam bir çöküntü hakim. Afganistan'dan sonra Irak'ta ortaya konan acımasız performans, Amerikan vatandaşlarınca bile protestolara maruz kaldı.
Dış politikanın yansıması olarak ülke içerisinde yabancı milletlere uygulanan fişlemeler, Müslüman ülke vatandaşlarına yönelik başlatılan yıldırma operasyonları, idam konusunda yaşanan son gelişmeler ve Guantanamo'daki çocuk esirlerin dramı uluslararası kurum ve kuruluşların büyük tepkilerine neden oluyor. Bilhassa Avrupai İnsan Hakları örgütlerinin çırpınışları bize durumun ne derece vahim olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyetçi kanadın yegane adayı olarak Kasım'da seçime katılacak olan Bush bu sıralar kara kara düşünüyor.
Ülke içerisinde yapılan siyasal anketlere göre Demokratlar büyük bir oy potansiyeli yakalamış durumda. Clark, Dean ve Kerry arasında kızışan seçimlerden Kerry üstün bir konumda çıktı.
Cumhuriyetçi Bush ile Demokrat Kerry büyük ihtimalle karşı karşıya gelecek ve başkanlık için kapışacaklar. Büyük ihtimalle de seçimleri Kerry kanalıyla Demokratlar kazanacak.
Vietnam gazisi olan ve daha sonra Vietnam politikalarına karşı çıkan Kerry'yi Amerikalılar siyasette yeni bir yüz olarak görüyor.
Kerry'nin Yahudiler ile sıkıfıkı olduğu iddiaları ortaya atılırken Kerry iddialar karşısında sessiz kalmayı yeğliyor.
Başkan Bush'un Irak'ta başlattığı işgale ilk başlarda destek çıktığını söyleyen ve şuan için temkinli tavır çizen Kerry savaş karşıtlarının oyunu da alacak diyebiliriz.
İç ve dış politikada Bush'un yalpalayan politikaları Kerry'nin yelkenlerini şişirecek.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Washington'a yaptığı ziyaret sırasında
"Keşke Demokrat Parti ve onun siyasal diğer kurumlarıyla da görüşülseydi" diye de aklımızdan bir temenni geçti.
Yahudi, Katolik ve (biraz da İslami) temsilcilerle yapılan dirsek teması muhalif Demokrat kanatla da sürdürülebilir miydi? diye düşündük.
Tabi bunun Amerikan yasaları kapsamında ne derece yasal ya da etik olduğunu bilmiyoruz; Ama bilinen bir gerçek var o da: " 2004'e Bush değil, Demokratlar damgasını vuracak"
Gidici görünen Bush ve Neo-Con Şahinler'in ( Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Donald Rumsfeld) yerini Kerry ve ekibi alacak.
Avrupa Birliği, Irak ve Kıbrıs'ı biz bu ekiple diyalog kurarak çözmeye çalışacağız.
" Tanrı adına söz veren" Bush ve şurekasına fazla bel bağlamamalı Türkiye. Türk dış politikası ve bu politikanın öncelikleri " Kolaylaştırıcı, Arabulucu''gibi isimlere indirgendikçe yolunuzu daraltmış, elinizi kısmış oluruz. Gidici kişiler yerine müstakbel kişi ve olaylara göre adım atmak daha pragmatist bir yoldur. Türk-Amerikan ilişkilerinin tekrar rayına oturtulduğu iddialarının tersine bizler çoğu asli sorunun geçiştirildiği kanaatindeyiz.
ABD'nin telkiniyle AB üyeleğimiz garanti altına alınabilecek mi?
Yaklaşan seçimler öncesi Ermeni sözde soykırum tasarıları tekrar ısıtılacak mı?
Rum lobileri karşısında Beyaz Saray'ın atacağı adım ne olacak?
ABD'nin tartışmalı stratejik ortağı Türkiye, sadece Bush ve Şahinleri ile değil, AB ve onun Verheugen, Prodi, Solana ve D'estaing gibi temsilcileriyle daha sıcak diyalog kurmalı.
Türk-Amerikan ilişkileri gerçekten de kaypak bir zeminde. Bir raydan çıkıyor, bir o raya geri oturuyor. Hassas bir denge ve hassas olduğu söylenen bir yıl. Türkiye Aralık'ı beklerken ABD Kasım'ı bekliyor.
Gerçi biz 1963'ten beri beklemedeyiz.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005