Belli bir yaşın üstünde olan bizler, bir türlü yeni fiyatlara, yeni durumlara ve yeni uygulamalara alışamıyoruz.
Çarşıda, pazarda, bakkalda, manavda gördüğümüz etiketlere hâlâ şaşırıp ve apışıp kalıyoruz.
Biz hâlâ bazı iktidar mensubu adayları gibi, 100 TL ile bir tepsi simit alınabileceğini zannediyoruz.
Yüz liranın, elli liranın, ekonomik tusunamiden önceki paralar olduğunu düşünüyoruz, cebimizde para varmış gibi davranıp sonra da gülünç duruma düşüyoruz.
Altmış yaşını çoktan geride bırakmış olanlar olarak mesela, patatesin etiketini 25 TL, 30 TL gördüğümüzde, peynirin kilo fiyatının 300 civarında olduğunu gördüğümüzde, bir elin avuç içi kadar kaşar peynirinin astronomik rakamlara ulaştığına şahit olduğumuzda; 'bu yeni Türkiye neymiş böyle?' sorusunu sormadan edemiyoruz.
Herhangi markete girdiğimizde, herhangi bir semt pazarına uğradığımızda, çocukluğumuzdan tanıdığımız ve bildiğimiz, hatta çoğunu bizzat ekip biçtiğimiz hububat ürünlerinin, mesela mercimeğin, mesela fasulyenin, mesela nohudun, mesela mısırın, pirincin, bulgurun fiyatlarını gördüğümüzde gözlerimiz dört açılıyor.
Malum ve meşhur, gözlerinin parıltısı ile meşhur bir Maliye bakanımız vardı; 'altı ay uyuyup uyansak şartların çok daha kolaylaştığını göreceğiz' gibi bir söz etmişti. İtiraf edelim; altı ay değil de Ashab-ı Kehf gibi sanki 309 sene uyuyup da kalkmışız gibi bir halimiz var. Ama gördüğümüz şatların zorlaştığı, imkânların daraldığı, kısıldığı adeta ülkenin dürüldüğü gerçeğidir.
Ülkenin bunca kaynağını yiyen kim yediren kim?
Ülkenin bunca geniş imkânlarını daraltan, kısan ve kısıtlayan kim?
Neden ve nasıl, varlık içinde bin bir çeşit yokluklar yaşayan bir ülke olduk?
Bütün dünyada gıda fiyatları düşerken, bir tarım ülkesi olduğumuz halde, eşsiz bir insan gücümüz, uçsuz-bucaksız tarım arazilerimiz ve şarıl şarıl akan çaylarımız ve derelerimiz olduğu halde neden her şeyi ateş fiyatına tüketmek zorunda kalıyoruz?
Bütün genişliğine rağmen, koskoca ülkenin ovaları, yaylaları, meraları, tarla ve çayırları sanki daraldı, dürüldü, adeta bir avuç kaldı.
Çeyrek asırdan beri yönetimde bulunan kadrolardan bu işin, bu ters gidişin, bu daralmanın ve dürülmenin hesabı, yaklaşan seçim sandığında sorulmalı değil mi?
Hayatın her alanında daralmanın ve dürülmenin yaşandığı bu zaman diliminde, Nahl suresinin 112. Ayetini herkes ezberlemeli ve kelime kelime, satır satır üzerinde derin derin tefekkür etmelidir.
'Allah size, her çağda benzerlerini görebileceğiniz bir örnek veriyor: Bir memleket vardı, halkı güven ve huzur içinde yaşıyordu. Rızıkları da dört bir yandan bol bol geliyordu. Derken bunlar, Allah'ın emirlerine başkaldırarak, O'nun nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Bunun üzerine Allah, bir kıtlık, bir deprem, bir iç savaş, bir ekonomik kriz gönderdi ve işledikleri günahlar yüzünden, tüm ülkeyi kasıp kavuran açlık ve korkuyu onlara tattırdı.' (Nahl:112)
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025