Turgut Özakman'ın Çılgın Türkler'de anlattığı bir Deli Battal var. Hatırladınız mı?
Bana göre, Deli değil Velî bir Battal...
Hatırlayamayanlara veya okumamış olanlara yardımcı olalım: "... Emirdağ Kaymakamı, halkın nasıl davranacağını bilemiyor ve yalpalıyordu. Odasında tereddüt içinde iken kapısı vuruldu. Kapıda Emirdağ'ın delisi belirdi. Ona Deli Battal derlerdi. Kaymakam öfkelendi:
"Baksana çalışıyoruz çık dışarı."
Deli Battal; "Kızma Beğim! Onun için geldim. Duydum ki Kemal'in askerleri çıplakmış. Allah şahidimdir üzerimdekinden başka çamaşırım yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım, temizdir." Deli Battal, çoraplarını ve çarıklarını çıkarıp Kaymakam'ın önüne koydu. Çıplak ayaklarıyla huzur içinde çıktı."
Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde kahpelerce şehit edilen Uzman Çavuş Nuh ÖZDEMİR'in, ayakları üşümesin diye annesine vererek gittiği çorapları bana Deli Battal'ı hatırlattı!
Şehit annesi 60 yaşındaki Esme Ana'nın, ellerinde incitmekten korkarcasına tuttuğu çoraplar, ruhumu üşüttü!
Canımı acıttı!
Şühedâ emaneti bu Vatan'ın, bize ne kadar pahalıya mal olduğunu ve ne kadar pahalı savunulduğunu, korunduğunu bir daha fark edince; çocuklarına gemi filosu alan/aldıran/aldırabilen muktedir babalardan, Pastörize Yumurtacılık yapanlardan, bir dönemlik bakanlığında oğluna 400 daire kazandıran bakanlardan, 700 bin liralık saat takanlardan, milyon dolarları ayakkabı kutusunda saklayanlardan, evlerinde para sayma makineleriyle para sayanlardan, yatlılardan, katlılardan nefret etmekle teskîn olamadım! Halbuki asla mülkiyet düşmanlarından değilim!
Şehit Nuh ÖZDEMİR'in, muşambalarla soğuğunun engellendiği Baba-evi barakanın resmiyle yüreğim durur gibi oldu!
Beş aylık hamile eşini, görev bölgesinde ortamın tehlikesi yüzünden baba-evine getiren Şehit'in, ayaklarını ısıtsın diye arazi çoraplarını Annesine verip helallik isteyerek, "helal para kazanmak" için görev yerine dönmesi, vicdanımı acıttı!
"Dört oğlum vardı, artık üç oğlum kaldı, Vatan sağ olsun" diyen Esme Ana'nın metâneti ve cesâmeti karşısında vicdanım isyana durdu!
Başbakan'ın talimatıyla Şehidin ailesine ev yaptırılacakmış, ev yapılıncaya kadar da bir daire tahsis olunacakmış! Eyvallah...
Tamam da, elbette yapılsın, yapılmalı da; ayağındaki arazi çoraplarını annesine verecek kadar ihtiyaçlı olan, "Nuh ve emsali benzer çocuklarımız ölmeden neredeydiniz?" Diye sorgulamazsam, çatlarım!
Her aile reisinin, ailesini rahat ettirmek için çalışması, gerekirse bedel ödemesi elbette şart ama annesi ve eşini rahat ettirebilmek için, "Can vermek" biraz pahalı değil mi?
Muşambayla tahkîm edilmiş barakasında, soba kuvvetli yanarsa belki terleyen Esme Ana, oğlunun canına bedelmiş gibi verilecek olan dairede, canını ısıtabilecek mi?
Niye hep böyle tersten işler yaparız?
Niye hep, gücümüzün yettiğinin üstüne-üstüne gideriz?
Niye Şehitlerimiz hep fakirdendir Ya Hu?
"Evimizin Evi Vatan" uğruna can verebilecek zengin evlâdı hiç mi yoktur?
Helal kazanmak için, teskere bırakıp askerde kalanların ailelerinin neredeyse hepsinin aynı durumda olduğunu -bilmemize rağmen- neden fark etmeyiz?
Barakalardan, gecekondulardan, yayla evlerinden her şehit haberinde ayyuka çıkan figanlar, bir gün öfke olarak Devlet'e dönerse, suçlusu kim veya kimler olur?
Bu can verişlere sebeplerden, hukuka karşı sorumlu olan kimse yok mudur?
Devleti yönetmek üzere hükumet edenler; halkı duymaz, halkın halini görmezlerse, maaşa bağlayarak silah altına aldığı kişilerin, aile yapısını ve maddi durumlarını araştırmayan, araştırıyorsa tedbir almayan yetkililerin bir sorumluluğu yok mudur?
Şehit Nuh'un baba-evinin fotoğraflarını gören Başbakan, hemen evin yenilenmesi talimatını verdi ve Mehmet Özdemir'i de bizzat arayarak taziyelerini iletip evinin yenileneceği müjdesini verdi. İyi de yaptı, Allah razı olsun!
Mehmet ÖZDEMİR, Başbakan'a teşekkür ettikten sonra; "Burada benden çok daha kötü durumda olanlar var. Bana yapılan yardımlar buradakilere de yapılsın. ... Gelecek olan yardımların fazlasını da burada ihtiyaç sahiplerine dağıtacağım" deyip, Müslüman-Türk'ün tevekkülünü, yüksek ahlâkının ölmediğini gösterdi!
Hey! Kendilerini yukarıda zannedenler! Tarih yapıcı kadim Türk Milleti, bu sağlam karakteri sayesinde binlerce yıldır var olmuş ve var olmaya devam etmektedir biliyor musunuz?
Türk Milletinin bu karakterli iradesine sığınmadan; meseleleri, milletin sağlam vicdanına havale etmeden çözmek mümkün değildir.
Zaman hızlı, ömür kısa maalesef!
Yaşım, başıma belâ!
Ya başım yaşımı, ya da yaşım başımı taşıyamıyor galiba artık... Savaşçı Türk Gönlüm; yaşıma da, başıma da direniyor ama, ama işte!
Ölmeden; "Yoruldum" demeyeceğim! Hayırlısıyla öldüğümde de; "Yoruldum" demeden ve vedalaşmadan, dilimin ikrârıyla göçerim inşallah!...
"Bize yorulmak ayıp, durmak suç!" sözümün arkasında durmaya çalışıyorum ama, ama işte!
Evlâd-ı Vatan Şühedâ, Baba evini soğuktan muşamba ile Evimizin Evi Vatan 'ı canıyla korurken, onları cephede, karda-kışta-ayazda yalnız bırakan yaşıma da, başıma da küfredesim var!
Zâlimler cana doymuyor, kutsadığımız topraklar kana...
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplumlar millet olamazlar" demişim, sözümdeyim, sözümün arkasındayım biliyorum... Yaşıma-başıma toplumu milletleştiren Kahramanlara duâ ile destek vermemi layık gören Allahım'a hamd ederim, şükr'ederim...
Duâyı yetersiz sayanlar cepheye gitsinler, gidemeyenlerse inadına duâ etsinler. Çünkü duâ, mü'mînin pusatıdır, zırhıdır.. Ben duâlardayım kısık sesimle...
"BU VATAN BİZİMDİR, BİZİM KALACAK." Veselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Bana göre, Deli değil Velî bir Battal...
Hatırlayamayanlara veya okumamış olanlara yardımcı olalım: "... Emirdağ Kaymakamı, halkın nasıl davranacağını bilemiyor ve yalpalıyordu. Odasında tereddüt içinde iken kapısı vuruldu. Kapıda Emirdağ'ın delisi belirdi. Ona Deli Battal derlerdi. Kaymakam öfkelendi:
"Baksana çalışıyoruz çık dışarı."
Deli Battal; "Kızma Beğim! Onun için geldim. Duydum ki Kemal'in askerleri çıplakmış. Allah şahidimdir üzerimdekinden başka çamaşırım yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım, temizdir." Deli Battal, çoraplarını ve çarıklarını çıkarıp Kaymakam'ın önüne koydu. Çıplak ayaklarıyla huzur içinde çıktı."
Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde kahpelerce şehit edilen Uzman Çavuş Nuh ÖZDEMİR'in, ayakları üşümesin diye annesine vererek gittiği çorapları bana Deli Battal'ı hatırlattı!
Şehit annesi 60 yaşındaki Esme Ana'nın, ellerinde incitmekten korkarcasına tuttuğu çoraplar, ruhumu üşüttü!
Canımı acıttı!
Şühedâ emaneti bu Vatan'ın, bize ne kadar pahalıya mal olduğunu ve ne kadar pahalı savunulduğunu, korunduğunu bir daha fark edince; çocuklarına gemi filosu alan/aldıran/aldırabilen muktedir babalardan, Pastörize Yumurtacılık yapanlardan, bir dönemlik bakanlığında oğluna 400 daire kazandıran bakanlardan, 700 bin liralık saat takanlardan, milyon dolarları ayakkabı kutusunda saklayanlardan, evlerinde para sayma makineleriyle para sayanlardan, yatlılardan, katlılardan nefret etmekle teskîn olamadım! Halbuki asla mülkiyet düşmanlarından değilim!
Şehit Nuh ÖZDEMİR'in, muşambalarla soğuğunun engellendiği Baba-evi barakanın resmiyle yüreğim durur gibi oldu!
Beş aylık hamile eşini, görev bölgesinde ortamın tehlikesi yüzünden baba-evine getiren Şehit'in, ayaklarını ısıtsın diye arazi çoraplarını Annesine verip helallik isteyerek, "helal para kazanmak" için görev yerine dönmesi, vicdanımı acıttı!
"Dört oğlum vardı, artık üç oğlum kaldı, Vatan sağ olsun" diyen Esme Ana'nın metâneti ve cesâmeti karşısında vicdanım isyana durdu!
Başbakan'ın talimatıyla Şehidin ailesine ev yaptırılacakmış, ev yapılıncaya kadar da bir daire tahsis olunacakmış! Eyvallah...
Tamam da, elbette yapılsın, yapılmalı da; ayağındaki arazi çoraplarını annesine verecek kadar ihtiyaçlı olan, "Nuh ve emsali benzer çocuklarımız ölmeden neredeydiniz?" Diye sorgulamazsam, çatlarım!
Her aile reisinin, ailesini rahat ettirmek için çalışması, gerekirse bedel ödemesi elbette şart ama annesi ve eşini rahat ettirebilmek için, "Can vermek" biraz pahalı değil mi?
Muşambayla tahkîm edilmiş barakasında, soba kuvvetli yanarsa belki terleyen Esme Ana, oğlunun canına bedelmiş gibi verilecek olan dairede, canını ısıtabilecek mi?
Niye hep böyle tersten işler yaparız?
Niye hep, gücümüzün yettiğinin üstüne-üstüne gideriz?
Niye Şehitlerimiz hep fakirdendir Ya Hu?
"Evimizin Evi Vatan" uğruna can verebilecek zengin evlâdı hiç mi yoktur?
Helal kazanmak için, teskere bırakıp askerde kalanların ailelerinin neredeyse hepsinin aynı durumda olduğunu -bilmemize rağmen- neden fark etmeyiz?
Barakalardan, gecekondulardan, yayla evlerinden her şehit haberinde ayyuka çıkan figanlar, bir gün öfke olarak Devlet'e dönerse, suçlusu kim veya kimler olur?
Bu can verişlere sebeplerden, hukuka karşı sorumlu olan kimse yok mudur?
Devleti yönetmek üzere hükumet edenler; halkı duymaz, halkın halini görmezlerse, maaşa bağlayarak silah altına aldığı kişilerin, aile yapısını ve maddi durumlarını araştırmayan, araştırıyorsa tedbir almayan yetkililerin bir sorumluluğu yok mudur?
Şehit Nuh'un baba-evinin fotoğraflarını gören Başbakan, hemen evin yenilenmesi talimatını verdi ve Mehmet Özdemir'i de bizzat arayarak taziyelerini iletip evinin yenileneceği müjdesini verdi. İyi de yaptı, Allah razı olsun!
Mehmet ÖZDEMİR, Başbakan'a teşekkür ettikten sonra; "Burada benden çok daha kötü durumda olanlar var. Bana yapılan yardımlar buradakilere de yapılsın. ... Gelecek olan yardımların fazlasını da burada ihtiyaç sahiplerine dağıtacağım" deyip, Müslüman-Türk'ün tevekkülünü, yüksek ahlâkının ölmediğini gösterdi!
Hey! Kendilerini yukarıda zannedenler! Tarih yapıcı kadim Türk Milleti, bu sağlam karakteri sayesinde binlerce yıldır var olmuş ve var olmaya devam etmektedir biliyor musunuz?
Türk Milletinin bu karakterli iradesine sığınmadan; meseleleri, milletin sağlam vicdanına havale etmeden çözmek mümkün değildir.
Zaman hızlı, ömür kısa maalesef!
Yaşım, başıma belâ!
Ya başım yaşımı, ya da yaşım başımı taşıyamıyor galiba artık... Savaşçı Türk Gönlüm; yaşıma da, başıma da direniyor ama, ama işte!
Ölmeden; "Yoruldum" demeyeceğim! Hayırlısıyla öldüğümde de; "Yoruldum" demeden ve vedalaşmadan, dilimin ikrârıyla göçerim inşallah!...
"Bize yorulmak ayıp, durmak suç!" sözümün arkasında durmaya çalışıyorum ama, ama işte!
Evlâd-ı Vatan Şühedâ, Baba evini soğuktan muşamba ile Evimizin Evi Vatan 'ı canıyla korurken, onları cephede, karda-kışta-ayazda yalnız bırakan yaşıma da, başıma da küfredesim var!
Zâlimler cana doymuyor, kutsadığımız topraklar kana...
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplumlar millet olamazlar" demişim, sözümdeyim, sözümün arkasındayım biliyorum... Yaşıma-başıma toplumu milletleştiren Kahramanlara duâ ile destek vermemi layık gören Allahım'a hamd ederim, şükr'ederim...
Duâyı yetersiz sayanlar cepheye gitsinler, gidemeyenlerse inadına duâ etsinler. Çünkü duâ, mü'mînin pusatıdır, zırhıdır.. Ben duâlardayım kısık sesimle...
"BU VATAN BİZİMDİR, BİZİM KALACAK." Veselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017