Diller var, muhatabının gönlünü delip geçiyor.
Diller var, duyan kalbi, duyarlı kalbi yarıp geçiyor.
Diller var, taşa değse taşı yarar, başa değse başı yarar.
Diller var, kınını kaybetmiş kılıç gibi bir sağa bir sola, bir öne bir arkaya sallanıp duruyor.
Diller var, Kitab-ı Kerim'in ifadesiyle; "Elsine-i hidad", yani demirden diller, demir kadar sivri, taş kadar sert diller.
Diller var, ucundan kan damlıyor, dokunduğu her gönül, uğradığı her can yara-bere içinde.
Diller var, elli kiloluk topuz gibi hep dostların başına iniyor ama düşmanlar ondan emin.
Diller var, döndükçe can incitir, döndükçe ten incitir.
Diller var, ne eder, nasıl eder, kelimeleri hasıl eder onları birer mermiye dönüştürür ve rastgele fırlatır.
Diller var, döktüğü ve döktürdüğü kana doymaz, yakıp acıttığı cana doymaz.
Diller var, tırpan gibi biçer durur, dozer gibi ezer durur.
Diller var, kırmadan dökmeden, kesmeden biçmeden, delmeden geçmeden duramaz ve de rahat edemez.
Diller var, ne kadar çok gönül yıkarsa, ne kadar çok kalp yarar ve de yaralarsa o kadar tatmin olur, doyuma ulaşır.
Diller var, pamuk kadar yumuşak, kadife kadar nazik kelimeleri dahi evirir-çevirir taş kadar sert ve demir kadar yaralayıcı hale sokar.
Diller var, yuvasında döndükçe adeta Musa'nın karşısında Firavun olur, İbrahim'in karşısında Nemrut olur ve Son Elçi karşısında Ebu Cehil olur, Muğire'nin oğlu Velid olur, Muaviye'nin oğlu Yezit olur.
Diller var, Salih Peygamberin devesini kesen "dokuzlu çetenin" elindeki kılıca dönüşür de hak ve hakikat adına ne varsa keser-biçer.
Diller var, güneşin kar yığınını erittiği gibi, dostlukları eritir, muhabbeti eritir, sözü ve sohbeti eritir, ülfeti ve ünsiyeti eritir.
Diller var, hasat mevsiminde ürünlerini yetimden-yoksuldan, fakirden-fukaradan kaçırmak isteyen bahçe sahiplerinin bağlarını-bahçelerini yakıp-kavuran kavurucu rüzgar gibi gönülleri yakar, kalpleri yıkar.
Diller var, Ad kavminin üzerine salınan ve "Yedi gece sekiz gündüz" durmadan esen dondurucu kasırga gibi sarf ettiği kelimeler her ortamı dondurur, buz keser.
Halbuki herkes biliyor, o dil sahipleri de biliyor ki ne Lokman Hekim'in eczanesinde, ne İbn-i Sina'nın eczanesinde dil yarasının dermanı yoktur.
Derman mı bulunmuş dil yarasına ki bu dil sahipleri bu kadar merhametsizce, bu kadar acımasızca kullanıyorlar demir dillerini, demirden dillerini?
Diller var, duyan kalbi, duyarlı kalbi yarıp geçiyor.
Diller var, taşa değse taşı yarar, başa değse başı yarar.
Diller var, kınını kaybetmiş kılıç gibi bir sağa bir sola, bir öne bir arkaya sallanıp duruyor.
Diller var, Kitab-ı Kerim'in ifadesiyle; "Elsine-i hidad", yani demirden diller, demir kadar sivri, taş kadar sert diller.
Diller var, ucundan kan damlıyor, dokunduğu her gönül, uğradığı her can yara-bere içinde.
Diller var, elli kiloluk topuz gibi hep dostların başına iniyor ama düşmanlar ondan emin.
Diller var, döndükçe can incitir, döndükçe ten incitir.
Diller var, ne eder, nasıl eder, kelimeleri hasıl eder onları birer mermiye dönüştürür ve rastgele fırlatır.
Diller var, döktüğü ve döktürdüğü kana doymaz, yakıp acıttığı cana doymaz.
Diller var, tırpan gibi biçer durur, dozer gibi ezer durur.
Diller var, kırmadan dökmeden, kesmeden biçmeden, delmeden geçmeden duramaz ve de rahat edemez.
Diller var, ne kadar çok gönül yıkarsa, ne kadar çok kalp yarar ve de yaralarsa o kadar tatmin olur, doyuma ulaşır.
Diller var, pamuk kadar yumuşak, kadife kadar nazik kelimeleri dahi evirir-çevirir taş kadar sert ve demir kadar yaralayıcı hale sokar.
Diller var, yuvasında döndükçe adeta Musa'nın karşısında Firavun olur, İbrahim'in karşısında Nemrut olur ve Son Elçi karşısında Ebu Cehil olur, Muğire'nin oğlu Velid olur, Muaviye'nin oğlu Yezit olur.
Diller var, Salih Peygamberin devesini kesen "dokuzlu çetenin" elindeki kılıca dönüşür de hak ve hakikat adına ne varsa keser-biçer.
Diller var, güneşin kar yığınını erittiği gibi, dostlukları eritir, muhabbeti eritir, sözü ve sohbeti eritir, ülfeti ve ünsiyeti eritir.
Diller var, hasat mevsiminde ürünlerini yetimden-yoksuldan, fakirden-fukaradan kaçırmak isteyen bahçe sahiplerinin bağlarını-bahçelerini yakıp-kavuran kavurucu rüzgar gibi gönülleri yakar, kalpleri yıkar.
Diller var, Ad kavminin üzerine salınan ve "Yedi gece sekiz gündüz" durmadan esen dondurucu kasırga gibi sarf ettiği kelimeler her ortamı dondurur, buz keser.
Halbuki herkes biliyor, o dil sahipleri de biliyor ki ne Lokman Hekim'in eczanesinde, ne İbn-i Sina'nın eczanesinde dil yarasının dermanı yoktur.
Derman mı bulunmuş dil yarasına ki bu dil sahipleri bu kadar merhametsizce, bu kadar acımasızca kullanıyorlar demir dillerini, demirden dillerini?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024