Devletin müdahil olmadığı bir kalkınma sürecinden söz etmek mümkün değil ise de;
Yağmacı devletlerin kalkınma gibi temel bir hedefi yoktur. Yağmacı bir devlette, asıl olan, yöneticilerin kendi ya da yakınlarının ceplerini doldurmaktır.
Yağmacı devlet, kalkınmacı devletin aksine, kamusal çıkarları önde tutan bürokratlar tarafından değil, kendi çıkarları için çalışan kadrolar tarafından yönetilmektedir.
Yağmacı devletlerde, olası yatırımlar, genelde, adam kayırmacılığa göre yapılmaktadır. Yapılan görkemli planlara rağmen, politika hedefleri olarak ifade edilenler, genellikle, kişisel çıkarların ve rejimin seçim desteği için önemli olan güçlü grupların peşinde koşma ya da onlarla işbirliği halinde gerçekleştirilecek eylemlerden ibarettir. Bu şekilde, hükûmetlerin elindeki olanaklar, hem yağmacı yöneticiler hem de onları destekleyen kişi ya da gruplar için beslenme havuzlarına dönüştürülmüştür.
Yağmacı yöneticilerin her zaman yanlarında kendileriyle birlikte hareket eden destekleyici bir çıkar koalisyonu olmuştur. Dolayısıyla, yağmacı yönetim tek bir liderden ibaret olmayabilir. Bazen asker, polis ve sivil bürokrasinin kilit noktalarında yer alan kişilerin desteği ve aktif işbirliğinden oluşan yağma koalisyonundan oluşur.
Yağmacı devletin prototipi Zaire'de (şimdi Kongo Demokratik Cumhuriyeti) 1965'ten 1997'ye kadar iktidarda kalan ve her şeyin satılık olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Mobutu ve beraberindekiler, ülkenin yeraltı zenginliklerinden tahminen 10 milyar doların üzerinde kişisel servet edinmiştir.
Ülkesi Filipinler'i baştan beri şahsi bir mülkü ve sömürülmesi gereken bir unsur olarak gören ve diktatörlüğü 1965'ten 1986'ya kadar süren Marcos da, kişisel mülkiyetini ülkede yer alan hemen her sektöre kadar genişletmiştir.
Şahsi servetlerin çoğaltılmasına dayanan yağmacı devletlerde, yatırımlarda kullanılabilecek sermayeye devlet aygıtını elinde bulunduran kişi ve kurumlar tarafından el konulmasından dolayı, üretken yatırımların yapılması ve dolayısıyla kalkınmak neredeyse imkânsızdır. Böyle bir devlette ülke kaynakları ve kitleler, ayrıcalıklı devlet adamlarının hırsla saldırdıkları kaynaklar ve rant arayışındaki siyasi sınıfın avları haline gelir.
Yağmacı yönetimin ayırıcı özelliklerinden biri sadece kalkınma girişimlerinde başarısız olması değil, onun aynı zamanda vatandaşlarını korkutması, sakat bırakması ve öldürmesidir.
Yağmacı toplumlar sivil toplumların karşı kutbunda yer almaktadır. Yağmacı toplumlarda demokrasiye yer olmadığı gibi, ne yasalara ne de anayasaya saygı ve itaat vardır. Bu türden toplumlarda, siyasi aktörler, güç ve servet peşinde koşarken her türlü aracı kullanmaktan kaçınmadıkları gibi yasaları ihlâlden de sakınmazlar. Demokrasi, seçim özgürlüğü ve hukuka saygı bu ülkelerde geçer akçe değildir.
Kalkınmayı engelleyen yağmacı devletlerin ana bileşenleri, yukarıda değindiğimiz gibi, keyfi bir anlayışa dayalı eş, dost ve akrabanın kayırıldığı, kişiye ya da parti-devlete bağlı siyaset yönetimi, yandaşların ödüllendirildiği yağmacı koalisyon, yaygın yolsuzluk ve muhalefetin sesini kısmak üzere şiddet, baskı ve korkunun kullanıldığı aşırı despotik yönetimdir. Ve bu yönetim, iktidar gücünü ellerinde tutmayı garanti altına almak için seçimlerde çeşitli manipülasyon teknikleri kullanırlar. Seçim manipülasyonlarının sonuç vermemesi durumunda, seçim sonuçlarını tamamen reddedebilirler.
Bu gibi durumlar, ancak, muhalif güçlerin dikkatli ve kararlı cesur karşı duruşları ile önlenebilir; çünkü yağmacı yönetimler, sahip oldukları gücü kolay kolay bırakmazlar.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023