Ekonomik kriz beraberinde toplumsal krizi davet ederken, dibe vuran siyaset de çaresiz kalmış ve acze düşmüştür.
Ekonomi-ticaret-sanayi koşulları kırılgan olan Türkiye'nin, Covid-19 pandemisine hazırlıksız yakalanması ve bunu yönetememesi sonucu, negatif etkilenme derecesini yükseltmiştir.
Olayın küresel boyutları göz önünde tutularak "alemle gelen düğün bayram" desek de bu, züğürt tesellisinden öteye geçemez.
İşin ayrıntılarını sağlık uzmanlarına bırakalım ve siyaseti yoklayalım:
AKP'nin tek başına ya da son zamanlarda küçük ortağı ile birlikte gerçekleştirdiği otoriter iktidar döneminin ortaya çıkardığı sonuçların değerlendirilmesi, Türkiye'nin ulusal çıkarları, toplumsal-bireysel yaşam koşulları, gelecek kaygıları bakımından, hayati önem taşımaktadır.
Öfke, uysallık, suçlamak, acizlik, yanılgı, hoş görme, adalet, şom ağız, haksız yorum, bölmek, bütünlemek, ehliyet… Ve insan gibi kavramların sosyolojik, hukuki, siyasi, kültürel, ahlaki içerikleriyle, çağımızın evrensel değerleri olarak, tüm insanlığa ait olduğunu bizzat yaşayarak görebiliyoruz.
Söz konusu değerlerle, düşünce yapılarının, davranışların şekillendirilmesinde, siyaset aktörlerinin oynayabildikleri roller dikkate alındığında, öncelikle iktidar mensupları ve destekçileri bakımından çok ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır.
Türkiye'nin Cumhuriyet'e geçiş olayı, 20.yüzyılın mucizesidir. Karanlıktan kurtulma, dünya savaşlarının yıkıcı sonuçlarını kontrol edebilme, faşizm-komünizm gibi özgürlükçü olmayan rejimlerin benimsenmemesi, emperyalizm karşısında, tam bağımsızlığın korunabilmesi, çağdaş uygarlık hedeflerine ulaşılması gibi Ulus-Vatan-İnsan-Barış-Adalet değerlerinin şekillendirildiği bir modele geçiş yürüyüşüdür. Kısaca, nitelikli demokrasi oluşturma mücadelesinin, zihinsel ve iradi gücüdür.
20 yıla yakın iktidarda olan AKP'nin siyaseti ve devlet yönetimi pratiği dibe vurmuştur.
Merkezi Almanya'da bulunan Bertelsman Vakfı'nın, iki yılda bir yayımladığı "Dönüşüm Endeksi" araştırma raporunun, Türkiye bölümünde:
*2017'deki anayasa değişikliği referandumunun ardından, Haziran 2018'de yeni sisteme geçilmesiyle (cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi), Türk siyasetinde yeni bir dönemin başladığına göndermede bulunularak, parlamenter sistemin yerine, aşırı güçlü bir cumhurbaşkanının olduğu, yeni bir başkanlık sisteminin geldiği, de facto "diktatörlük" olduğu,
*Türkiye'nin artık bir "demokrasi" olarak sınıflandırılamayacağı,
*"Demokrasi Statüsü" sıralamasında, 10 üzerinden 4.9 puanla, 137 ülke arasında 77'inci sırada yer aldığı,
*"Ilımlı otokrasiler" grubunda yer verildiği,
*"Hukuk devleti" ve "demokratik kurumların istikrarlılığı" kaleminde, sırasıyla 3.50 ve 3 puan aldığı,
*Ortadoğu ve Afrika devletleri arasında gösterildiği,
*"Yönetişim Endeksi" sıralamasında 95'inci olduğu,
*Son 10 yıldır güçler ayrılığı ilkesinin zayıfladığı, pandeminin de bu yönelişi güçlendireceği, gibi tespitler yapılmaktadır.
Üzülerek belirtmek isteriz ki, AKP iktidarının kötü yönetişim ve zihniyetten kaynaklanan söz konusu sonuçları, Türkiye'nin potansiyeli, ulusumuzun karakter yapısı hak etmemektedir.
Cumhuriyetin kurucu değer dinamiklerinin sulandırılması, karşı çıkılması ve sapkın yeni tarih yazılması arayışları karşısında, tüm yurttaşların, tüm gerçek Müslümanların ve gerçek milliyetçilerin ve samimi insanların, gerçek Atatürkçülerin; Prof. Dr. Baş'ın ezeli ve ebedi lideri olduğu Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) önderliğinde ittifak etmesi ve işbirliği, çıkış yolu olacaktır.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023