"Her kim Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, nebi olarak da Muhammed'e inandım derse ve üç gün, üç sabah bu şekilde yaşayarak ölürse kıyamet gününde Allah ondan râzı olacaktır" "Kelbi'den rivayet edildiğine göre "Yahudi ve Hıristiyanlar, kendilerinin Hz. İbrahim'e en yakın ve en layık oldukları hususunda tartışarak Allah Resulü'nün hakemliğine başvurdular. Bunun üzerine Resulullah "her iki topluluk da İbrahim'in dininden uzaktır" buyurdular. Allah Resulü'nün bu beyanının ardından "Allah'ın dininden gayri din mi arıyorlar?" ayeti indi.
"İbrahimî dinler" "Hz. İbrahim'de buluşma" projelerinin ortaya atıldığı son yıllarda, bu gibi gayretlerin boş ve bâtıl olduğunu Allah Resulü'nün bu kesin beyanlarından bir kez daha anlıyoruz. "İbn-i Abbas anlatıyor. Resulullah Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Vardığın zaman onları Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, şehadete (kelime-i şehadete) davet et. Kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekatı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse mazlumun bedduasından sakının." "Ebu Abdurrahman el-Cüheni (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki, yarın ben Yahudilere kadar gideceğim. Sakın onlara önce siz selam vermeye kalkmayın. Onlar size selam verirse sadece "ve aleyküm" deyin". Enes bin Malik'ten gelen bir rivayete göre: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan Yahudi bir genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti ve O'na "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası "Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et" dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken "hamd, onu ateşten kurtaran Allah'a mahsustur" buyurdu". Burada dikkati çeken husus şudur. Allah Resulü bahsi geçen Yahudi genci İslam'a davet ediyor ve onun bu daveti kabul edip Müslüman olmasından sonra "Onu ateşten kurtaran Allah'a hamd ediyor". Eğer Yahudi dininde kalması gencin kurtulması için kâfi olsaydı Allah Resulü onu İslam'a davet etmezdi. Diğer din mensuplarıyla uzlaşma, yakınlaşma, ortak noktalarda buluşma vb. gayretler devam ederken, bir de Allah Resulü'nün Ehl-i Kitaba muhalefet etme hususundaki hadislerine ve uygulamalarına bakalım.
"Ubade bin Samit anlatıyor: Resulullah (sav) bir cenazeyi teşyi edince cenaze kabre konuncaya kadar oturmazdı. (Bir defasında) bir Yahudi âlimi gelerek "Ey Muhammed! Biz de böyle yapıyoruz" dedi. Bunun üzerine Resulullah hemen oturarak cemaate emretti: "Oturun ve Yahudilere muhalefet edin!"
"Ebu Hureyre'den Nebi (sav)'in "Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız buyurduğu rivayet edildi". "Resulullah Cumartesi ve Pazar günleri oruç tutmayı emretmemiş ve Cumartesi ve Pazar (Ehl-i Kitab) kafirlerinin bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim buyurmuştur".
Bugünün diyalogcuları dinlerin ortak yönlerini bulup ortaya çıkarmak için büyük gayret sarf ederken Cenab-ı Hak müminlerin kıblesini bile değiştirmiş ve Ehl-i Kitaptan ayırmıştır:
"Yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey iman edenler! Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphesiz ki Ehl-i Kitap onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Yemin olsun ki, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine onlar sana uyup, kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan işte o zaman haksız davrananlardan olursun". Bu ayet nâzil olduğu zaman Resulullah (sav) Ehl-i Kitaba muhalefet etmek maksadıyla yüzünü Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan, Mekke'deki Mescid-i Haram'a çevirmiştir. Ve namazlar oraya dönülerek kılınmaya başlanmıştır. Zira Yahudiler Müslümanların kendi kıblelerine dönerek namaz kılmalarını bir kibirlenme vesilesi haline getirmişlerdi. "Kıblelerini bilmiyorlardı. Biz onlara gösterdik" deyip duruyorlardı. Cenab-ı Hak bu ayetle müminlerin kıblesini kesin olarak ayırmış ve Resulü'ne Yahudilerin arzularına hiçbir şekilde uymamasını emretmiştir. Adiy İbnu Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okuduğunu işittim: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i Rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir".
"İbrahimî dinler" "Hz. İbrahim'de buluşma" projelerinin ortaya atıldığı son yıllarda, bu gibi gayretlerin boş ve bâtıl olduğunu Allah Resulü'nün bu kesin beyanlarından bir kez daha anlıyoruz. "İbn-i Abbas anlatıyor. Resulullah Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Vardığın zaman onları Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, şehadete (kelime-i şehadete) davet et. Kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekatı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse mazlumun bedduasından sakının." "Ebu Abdurrahman el-Cüheni (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki, yarın ben Yahudilere kadar gideceğim. Sakın onlara önce siz selam vermeye kalkmayın. Onlar size selam verirse sadece "ve aleyküm" deyin". Enes bin Malik'ten gelen bir rivayete göre: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan Yahudi bir genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti ve O'na "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası "Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et" dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken "hamd, onu ateşten kurtaran Allah'a mahsustur" buyurdu". Burada dikkati çeken husus şudur. Allah Resulü bahsi geçen Yahudi genci İslam'a davet ediyor ve onun bu daveti kabul edip Müslüman olmasından sonra "Onu ateşten kurtaran Allah'a hamd ediyor". Eğer Yahudi dininde kalması gencin kurtulması için kâfi olsaydı Allah Resulü onu İslam'a davet etmezdi. Diğer din mensuplarıyla uzlaşma, yakınlaşma, ortak noktalarda buluşma vb. gayretler devam ederken, bir de Allah Resulü'nün Ehl-i Kitaba muhalefet etme hususundaki hadislerine ve uygulamalarına bakalım.
"Ubade bin Samit anlatıyor: Resulullah (sav) bir cenazeyi teşyi edince cenaze kabre konuncaya kadar oturmazdı. (Bir defasında) bir Yahudi âlimi gelerek "Ey Muhammed! Biz de böyle yapıyoruz" dedi. Bunun üzerine Resulullah hemen oturarak cemaate emretti: "Oturun ve Yahudilere muhalefet edin!"
"Ebu Hureyre'den Nebi (sav)'in "Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız buyurduğu rivayet edildi". "Resulullah Cumartesi ve Pazar günleri oruç tutmayı emretmemiş ve Cumartesi ve Pazar (Ehl-i Kitab) kafirlerinin bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim buyurmuştur".
Bugünün diyalogcuları dinlerin ortak yönlerini bulup ortaya çıkarmak için büyük gayret sarf ederken Cenab-ı Hak müminlerin kıblesini bile değiştirmiş ve Ehl-i Kitaptan ayırmıştır:
"Yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey iman edenler! Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphesiz ki Ehl-i Kitap onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Yemin olsun ki, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine onlar sana uyup, kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan işte o zaman haksız davrananlardan olursun". Bu ayet nâzil olduğu zaman Resulullah (sav) Ehl-i Kitaba muhalefet etmek maksadıyla yüzünü Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan, Mekke'deki Mescid-i Haram'a çevirmiştir. Ve namazlar oraya dönülerek kılınmaya başlanmıştır. Zira Yahudiler Müslümanların kendi kıblelerine dönerek namaz kılmalarını bir kibirlenme vesilesi haline getirmişlerdi. "Kıblelerini bilmiyorlardı. Biz onlara gösterdik" deyip duruyorlardı. Cenab-ı Hak bu ayetle müminlerin kıblesini kesin olarak ayırmış ve Resulü'ne Yahudilerin arzularına hiçbir şekilde uymamasını emretmiştir. Adiy İbnu Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okuduğunu işittim: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i Rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.