Akademik çalışmalar yıllardır uyarıyor: Çocuklukta başlayan ruh sağlığı sorunları ilerleyen yaşlarda bağımlılık, yoksulluk ve suça karışma riskini artırıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre düşük ve orta gelirli ülkelerde her beş gençten biri ruh sağlığı problemi yaşıyor. Türkiye'de yapılan klinik araştırmalar ise madde kullanımının en çok 15–24 yaş aralığında yoğunlaştığını gösteriyor. Yani sorun sadece bireysel tercihlerden ibaret değil; yapısal ve toplumsal bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Çocuk ve gençlerin %10–20'si ruh sağlığı sorunu yaşıyor. Bu oran yalnızca sağlık açısından değil, geleceğin toplumsal yapısı açısından da alarm verici. Çünkü çocuklukta ruh sağlığı bozuklukları; ileride bağımlılık, yoksulluk ve suç davranışıyla bağlantılıdır. Bu zinciri kırmak için aile, en güçlü savunma hattıdır. Akademik çalışmalar açıkça gösteriyor ki, aile gençleri toplumsal stresin olumsuz etkilerinden koruyan en önemli tampon mekanizmadır.
Türkiye'nin verilerine bakınca tablo daha da çarpıcı. Uyuşturucu kullanımı 2002–2011 arasında iki kat arttı; 2009–2013 arasında uyuşturucuya bağlı ölümler de iki katına çıktı. 2011'de 105 olan ölüm sayısı, 2016'da 920'ye, 2017'de ise 941'e yükseldi. Ölenlerin çoğu erkekti ve ortalama yaş 32 idi. Bu, bağımlılığın doğrudan genç nüfusu hedef aldığını gösteriyor. Riskin en yoğun olduğu kesim, tam da ülkenin geleceğini omuzlayacak olan gençlik.
Bağımlıların profili de ayrı bir uyarı niteliğinde: %66'sı işsiz, %70'i lise veya daha düşük eğitim seviyesine sahip, %96'sı ailesiyle yaşıyor. Daha da çarpıcı olanı, %38'i maddeye ailesi ve sosyal çevresi nedeniyle başlamış.
Bu tablo bize şunu söylüyor: Bağımlılık sadece bireyi değil, ailesini ve toplumu da etkiliyor. Çünkü gençleri koruyamayan aile, aslında bütün toplumu zayıflatıyor. Bu nedenle çözümün merkezinde aile olmalı.
Peki tedavi var mı? Var. Ama rehabilitasyon yetersiz. Türkiye'de nüks (tekrar kullanım) oranı %60 iken, gelişmiş ülkelerde bu oran %30 civarında. Yani bizde tedaviye başlayan her 10 kişiden 6'sı tekrar kullanıma dönüyor. Bunun en önemli nedeni, tedavi süresinin kısalığı ve kapasite yetersizliği. 40 AMATEM–ÇEMATEM mevcut, fakat ihtiyaç duyulan rehabilitasyon süresi en az 3 ayken çoğu merkez yalnızca 21 günlük detoks hizmeti verebiliyor.
Oysa bilimsel araştırmalar aile temelli programların ve uzun süreli destek mekanizmalarının etkili olduğunu gösteriyor. Aile temelli programlar, gençlerde depresyon ve kaygıyı azaltmada etkili bulunmuştur. Bu programlar ebeveyn–çocuk iletişimini ve pozitif ebeveynliği güçlendirmeyi hedefler; oyun, drama, hikâye anlatımı gibi araçlarla desteklenir. Dahası, uzman eksikliğini aşmak için bu programlar öğretmenler, gönüllüler ya da toplum liderleri tarafından da başarıyla uygulanabiliyor. Yani maliyetli değil, uygulanabilir.
Bir başka gerçek ise ekonomiyle ilgili. Her 1 lira rehabilitasyona yatırım, topluma 15–20 lira olarak geri dönüyor. İngiltere'de hesaplanan oran: 1'e 21. Yani bağımlılıkla mücadele etmek sadece sağlık değil, aynı zamanda ekonomik bir kazançtır. Bugün yatırılmayan her kuruş, yarın katlanarak artan sosyal maliyet olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gerçekler bize şunu söylüyor: Gençliği kaybetmek, geleceği kaybetmek demektir. Bağımlılıkla mücadelede operasyonlar ve cezalar elbette gerekli, ama yeterli değil. Aile temelli müdahaleler, uzun süreli rehabilitasyon, işsizlikle mücadele, eğitim ve sosyal projeler aynı anda devreye sokulmalı. Aileyi güçlendiren, gençlere umut ve aidiyet kazandıran bir model kurulmadıkça rakamlar değişmeyecek.
Bağımlılıkla mücadelede asıl mesele, sadece "maddeyi bırakmak" değil, gence yeniden bir hayat vizyonu verebilmek. Eğer biz gençlere umut, iş, eğitim ve değer sunmazsak, onları bağımlılıkların ve kötü alışkanlıkların elinden kurtaramayız.
Bağımlılıkta acı gerçekler ortada. Şimdi harekete geçme zamanı. Bize düşen: Geleceği Savunmak.
Çocuk ve gençlerin %10–20'si ruh sağlığı sorunu yaşıyor. Bu oran yalnızca sağlık açısından değil, geleceğin toplumsal yapısı açısından da alarm verici. Çünkü çocuklukta ruh sağlığı bozuklukları; ileride bağımlılık, yoksulluk ve suç davranışıyla bağlantılıdır. Bu zinciri kırmak için aile, en güçlü savunma hattıdır. Akademik çalışmalar açıkça gösteriyor ki, aile gençleri toplumsal stresin olumsuz etkilerinden koruyan en önemli tampon mekanizmadır.
Türkiye'nin verilerine bakınca tablo daha da çarpıcı. Uyuşturucu kullanımı 2002–2011 arasında iki kat arttı; 2009–2013 arasında uyuşturucuya bağlı ölümler de iki katına çıktı. 2011'de 105 olan ölüm sayısı, 2016'da 920'ye, 2017'de ise 941'e yükseldi. Ölenlerin çoğu erkekti ve ortalama yaş 32 idi. Bu, bağımlılığın doğrudan genç nüfusu hedef aldığını gösteriyor. Riskin en yoğun olduğu kesim, tam da ülkenin geleceğini omuzlayacak olan gençlik.
Bağımlıların profili de ayrı bir uyarı niteliğinde: %66'sı işsiz, %70'i lise veya daha düşük eğitim seviyesine sahip, %96'sı ailesiyle yaşıyor. Daha da çarpıcı olanı, %38'i maddeye ailesi ve sosyal çevresi nedeniyle başlamış.
Bu tablo bize şunu söylüyor: Bağımlılık sadece bireyi değil, ailesini ve toplumu da etkiliyor. Çünkü gençleri koruyamayan aile, aslında bütün toplumu zayıflatıyor. Bu nedenle çözümün merkezinde aile olmalı.
Peki tedavi var mı? Var. Ama rehabilitasyon yetersiz. Türkiye'de nüks (tekrar kullanım) oranı %60 iken, gelişmiş ülkelerde bu oran %30 civarında. Yani bizde tedaviye başlayan her 10 kişiden 6'sı tekrar kullanıma dönüyor. Bunun en önemli nedeni, tedavi süresinin kısalığı ve kapasite yetersizliği. 40 AMATEM–ÇEMATEM mevcut, fakat ihtiyaç duyulan rehabilitasyon süresi en az 3 ayken çoğu merkez yalnızca 21 günlük detoks hizmeti verebiliyor.
Oysa bilimsel araştırmalar aile temelli programların ve uzun süreli destek mekanizmalarının etkili olduğunu gösteriyor. Aile temelli programlar, gençlerde depresyon ve kaygıyı azaltmada etkili bulunmuştur. Bu programlar ebeveyn–çocuk iletişimini ve pozitif ebeveynliği güçlendirmeyi hedefler; oyun, drama, hikâye anlatımı gibi araçlarla desteklenir. Dahası, uzman eksikliğini aşmak için bu programlar öğretmenler, gönüllüler ya da toplum liderleri tarafından da başarıyla uygulanabiliyor. Yani maliyetli değil, uygulanabilir.
Bir başka gerçek ise ekonomiyle ilgili. Her 1 lira rehabilitasyona yatırım, topluma 15–20 lira olarak geri dönüyor. İngiltere'de hesaplanan oran: 1'e 21. Yani bağımlılıkla mücadele etmek sadece sağlık değil, aynı zamanda ekonomik bir kazançtır. Bugün yatırılmayan her kuruş, yarın katlanarak artan sosyal maliyet olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gerçekler bize şunu söylüyor: Gençliği kaybetmek, geleceği kaybetmek demektir. Bağımlılıkla mücadelede operasyonlar ve cezalar elbette gerekli, ama yeterli değil. Aile temelli müdahaleler, uzun süreli rehabilitasyon, işsizlikle mücadele, eğitim ve sosyal projeler aynı anda devreye sokulmalı. Aileyi güçlendiren, gençlere umut ve aidiyet kazandıran bir model kurulmadıkça rakamlar değişmeyecek.
Bağımlılıkla mücadelede asıl mesele, sadece "maddeyi bırakmak" değil, gence yeniden bir hayat vizyonu verebilmek. Eğer biz gençlere umut, iş, eğitim ve değer sunmazsak, onları bağımlılıkların ve kötü alışkanlıkların elinden kurtaramayız.
Bağımlılıkta acı gerçekler ortada. Şimdi harekete geçme zamanı. Bize düşen: Geleceği Savunmak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Sessiz tehlike: Sanal bahis kıskacındaki gençlik / 22.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025
- Uyuşturucudan sanal kumara: Sessiz tehlike / 19.09.2025
- Atık suların sessiz çığlığı: Türkiye’nin görmezden geldiği gerçek / 15.09.2025
- 1999’da APO teslim edildi, asıl oyun o gün başladı / 14.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025
- Tarla ile market arasındaki makas: Kimin cebine, kimin zararına? / 08.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025
- Uyuşturucudan sanal kumara: Sessiz tehlike / 19.09.2025
- Atık suların sessiz çığlığı: Türkiye’nin görmezden geldiği gerçek / 15.09.2025
- 1999’da APO teslim edildi, asıl oyun o gün başladı / 14.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025
- Tarla ile market arasındaki makas: Kimin cebine, kimin zararına? / 08.09.2025