Daha önce Papa'nın hastalığı ve ölümü hakkında bir yazı yazmıştım. Yazımda ve televizyon konuşmamda da ilginç ölüm haberlerini, hatta ölüm şekillerini dile getirmeye çalışmıştım. Kısacası insanlar Allah'ın önünde eşittirler. Ancak insanlar kendi aralarında onları farklı görmektedir.
İnsanları, onları mevki itibarları ve devlet pozisyonlarına göre değişik klasmanlara tabii tutmaktadırlar. Mesela bir vatandaşın doğumu, yaşamı, hayatının seyri ve ölümü de, normal bildiğimiz şekilde seyreder ve biter. Kısacası normal kabul edilen ve bilinen sınırlar içinde gelişir ve sonlanır. Bu normal sınırları herkes bilmekte ve anlamaktadır. Ama bir çok ünlü ve zirveye yerleşmiş devlet ve din adamının ölümü, çok daha başka şartlar altında mütalaa edilmekte ve seyretmektedir.
Ayrıca çok ünlü kimsenin hastalığı ileri safhaya varınca, Önce o zatı muhteremin hastaneye kaldırılışı ve tedavisi çok gürültülü ve şatafatlı olmakta ve hastalığı hakkında her gün, her saat, hatta her dakika kamuoyu ve dünya alemine bilgi verilmeye başlanmaktadır.
Hastalık çok ciddi ve ağır olursa, o zaman tüm ilgili TV'ler, radyolar ve yazılı basın onun hakkında yaklaşık 24 saat haber vermeye başlamaktadır. TV'lerde artık konuyla ilgili, bir tür rekabet ve reyting yarışı işlemektedir. Bazıları tabi sınırlar içindeki haberleri kısa kesmekte ve onu haber olarak bildirmektedir. Diğerleri ise onu yorumla veya değişik kimselerin yorumları ile süsleyip püsleyerek ilginç şekillere sokarak, halka duyurmaktadır. Böylece medya o kimseyi geniş halk kitlelerine ya daha çok sevdirmekte ve acıma duygularını harekete geçirmekte, veya onun tersini yaparak, ondan bir nevi uzaklaştırmasını temim etmeye çalışmaktadır. Bu durum ise bir nevi "psikolojik beyin yıkaması" gibi bir etki yapmaktadır. Yani normal üstü psikolojik baskı etkisi husule getirmektedir.
Bunun yanında bazı yayın kurumları, hemen açık oturumlar veya sorgu sual ederek toplu bir şekilde konu iletilmekte ve çeşitli senaryoların üretilmesine başlanmaktadır.
Papa'nın ölümü ve defin töreni
Papa 2. Jean Paul 8 nisan 2005 tarihinde, çok kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa verildi. Cenaze törenine, gerek İtalya'dan gerekse tüm ilgili ülkelerden yüz binlerce insan bizzat İtalya'ya ve Vatikan'a gelerek katılmış oldu.. Onun da ötesinde, değişik ülkelerden oluşan devlet başkanları veya Devlet adamları seviyesindeki yüksek zevat mensuplarının sayısının da yaklaşık olarak 190 kadar olduğu bildirildi.
Törene katılanlar sadece Katolik dünyasından gelenler olmadı. Defin törenine Katolikler, Ortodokslar ve Türkiye dahil Müslümanların, Budistlerin ve Hinduların da en yüksek seviyelerde katıldıkları bildirilmektedir. Tüm dünyadan gelen bu heyetler halindeki temsilciler ve yüksek zevatlar resmi olarak, bu cenaze ayinine katıldılar.
Cenaze ayini 3 saatten fazla sürdü. Ayini yöneten de Kardinal Ratzinger oldu. Kardinal Ratzinger ise, Türkiye'nin AB'ye katılmasını istemeyenlerden biri olarak tanınmaktadır. Üstelik alınan duyumlara göre, kendisinin yeni Papa olarak seçilme şansı da oldukça yüksekmiş.
Cenazeye katılanların sayısı o kadar çokmuş ki Aziz Petrus meydanına sığmamışlar ve insanlar etraftaki meydan ve sokaklara da taşmışlar. Bu cenaze töreninin ilginç tarafı ise katılanların arasında Müslüman ülkelerinden de gelenlerdi. Türkiye dahil, hemen hemen tüm Arap ve diğer ülke temsilcileri cenazede bulundular. İran zirvesi de Devlet başkanları heyetiyle katıldı...
Bu cenaze töreninde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ile İsrail Devlet Başkanı Moşe Katsay , İran Devlet lideri Hatemi ile daha nice diğer Devlet adamları birbirileriyle buluştu, hatta bazıları tokalaştı. Bunun da ötesinde dargın sayılan bazı Devlet adamları arasında bile sohbetler yapıldı iddia edildi. Türkiye Başbakanı Erdoğan, törende beraber bulundukları bölgede Mr. Bush Mr Clinton ve Condoleeza Rice ile buluşma fırsatı buldu.
Hatta bu konuşmalarda Başbakan Erdoğan'ın AB seyahati ile ilgili konuşmaların da yapıldığı bildirildi.
Dualar arasında Ratzinger'in bazı duygulu sözleri kalabalık arasından "alkışlanarak" karşılandı. Böylece bir cenaze törenine alkışlar da karışmış oldu. Bir taraftan ağlayan insanlar diğer taraftan törendeki ciddiyet ve hüzün, beri taraftan da alkışlı bir cenaze töreni ifa edildi. Bizim mantalitemize pek uymayan batılı anlayışında bir cenaze töreni yapılmış oldu! Aslında o ülkelerde de cenazede alkışlar normal dışı sayılmaktadır. Çünkü cenazede hüzün hakimdir. Alkış ise bir nevi sevinç ve tasvip duygularını ifade etmektedir. Cenazede bulunan hüzünlü insanların akıllarına nasıl alkış gelebilir, onu anlamakta bizler güçlük çekiyoruz.
İnsanları, onları mevki itibarları ve devlet pozisyonlarına göre değişik klasmanlara tabii tutmaktadırlar. Mesela bir vatandaşın doğumu, yaşamı, hayatının seyri ve ölümü de, normal bildiğimiz şekilde seyreder ve biter. Kısacası normal kabul edilen ve bilinen sınırlar içinde gelişir ve sonlanır. Bu normal sınırları herkes bilmekte ve anlamaktadır. Ama bir çok ünlü ve zirveye yerleşmiş devlet ve din adamının ölümü, çok daha başka şartlar altında mütalaa edilmekte ve seyretmektedir.
Ayrıca çok ünlü kimsenin hastalığı ileri safhaya varınca, Önce o zatı muhteremin hastaneye kaldırılışı ve tedavisi çok gürültülü ve şatafatlı olmakta ve hastalığı hakkında her gün, her saat, hatta her dakika kamuoyu ve dünya alemine bilgi verilmeye başlanmaktadır.
Hastalık çok ciddi ve ağır olursa, o zaman tüm ilgili TV'ler, radyolar ve yazılı basın onun hakkında yaklaşık 24 saat haber vermeye başlamaktadır. TV'lerde artık konuyla ilgili, bir tür rekabet ve reyting yarışı işlemektedir. Bazıları tabi sınırlar içindeki haberleri kısa kesmekte ve onu haber olarak bildirmektedir. Diğerleri ise onu yorumla veya değişik kimselerin yorumları ile süsleyip püsleyerek ilginç şekillere sokarak, halka duyurmaktadır. Böylece medya o kimseyi geniş halk kitlelerine ya daha çok sevdirmekte ve acıma duygularını harekete geçirmekte, veya onun tersini yaparak, ondan bir nevi uzaklaştırmasını temim etmeye çalışmaktadır. Bu durum ise bir nevi "psikolojik beyin yıkaması" gibi bir etki yapmaktadır. Yani normal üstü psikolojik baskı etkisi husule getirmektedir.
Bunun yanında bazı yayın kurumları, hemen açık oturumlar veya sorgu sual ederek toplu bir şekilde konu iletilmekte ve çeşitli senaryoların üretilmesine başlanmaktadır.
Papa'nın ölümü ve defin töreni
Papa 2. Jean Paul 8 nisan 2005 tarihinde, çok kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa verildi. Cenaze törenine, gerek İtalya'dan gerekse tüm ilgili ülkelerden yüz binlerce insan bizzat İtalya'ya ve Vatikan'a gelerek katılmış oldu.. Onun da ötesinde, değişik ülkelerden oluşan devlet başkanları veya Devlet adamları seviyesindeki yüksek zevat mensuplarının sayısının da yaklaşık olarak 190 kadar olduğu bildirildi.
Törene katılanlar sadece Katolik dünyasından gelenler olmadı. Defin törenine Katolikler, Ortodokslar ve Türkiye dahil Müslümanların, Budistlerin ve Hinduların da en yüksek seviyelerde katıldıkları bildirilmektedir. Tüm dünyadan gelen bu heyetler halindeki temsilciler ve yüksek zevatlar resmi olarak, bu cenaze ayinine katıldılar.
Cenaze ayini 3 saatten fazla sürdü. Ayini yöneten de Kardinal Ratzinger oldu. Kardinal Ratzinger ise, Türkiye'nin AB'ye katılmasını istemeyenlerden biri olarak tanınmaktadır. Üstelik alınan duyumlara göre, kendisinin yeni Papa olarak seçilme şansı da oldukça yüksekmiş.
Cenazeye katılanların sayısı o kadar çokmuş ki Aziz Petrus meydanına sığmamışlar ve insanlar etraftaki meydan ve sokaklara da taşmışlar. Bu cenaze töreninin ilginç tarafı ise katılanların arasında Müslüman ülkelerinden de gelenlerdi. Türkiye dahil, hemen hemen tüm Arap ve diğer ülke temsilcileri cenazede bulundular. İran zirvesi de Devlet başkanları heyetiyle katıldı...
Bu cenaze töreninde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ile İsrail Devlet Başkanı Moşe Katsay , İran Devlet lideri Hatemi ile daha nice diğer Devlet adamları birbirileriyle buluştu, hatta bazıları tokalaştı. Bunun da ötesinde dargın sayılan bazı Devlet adamları arasında bile sohbetler yapıldı iddia edildi. Türkiye Başbakanı Erdoğan, törende beraber bulundukları bölgede Mr. Bush Mr Clinton ve Condoleeza Rice ile buluşma fırsatı buldu.
Hatta bu konuşmalarda Başbakan Erdoğan'ın AB seyahati ile ilgili konuşmaların da yapıldığı bildirildi.
Dualar arasında Ratzinger'in bazı duygulu sözleri kalabalık arasından "alkışlanarak" karşılandı. Böylece bir cenaze törenine alkışlar da karışmış oldu. Bir taraftan ağlayan insanlar diğer taraftan törendeki ciddiyet ve hüzün, beri taraftan da alkışlı bir cenaze töreni ifa edildi. Bizim mantalitemize pek uymayan batılı anlayışında bir cenaze töreni yapılmış oldu! Aslında o ülkelerde de cenazede alkışlar normal dışı sayılmaktadır. Çünkü cenazede hüzün hakimdir. Alkış ise bir nevi sevinç ve tasvip duygularını ifade etmektedir. Cenazede bulunan hüzünlü insanların akıllarına nasıl alkış gelebilir, onu anlamakta bizler güçlük çekiyoruz.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006