Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, "Türk Millî Eğitim sisteminin bütünüyle çökmüş bulunduğu son Seviye Belirleme Sınavı (SBS) sonuçlarıyla bir kere daha tescillenmiş bulunmaktadır" dedi
Yazılı bir açıklama yapan Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, 7 Haziran 2011 tarihinde açıklanan 1 milyon ilköğretim mezununun katıldığı SBS sonuçlarına göre öğrencilerin matematikte ortalama 3, yabancı dilde 5, fende de 7 soruyu doğru cevaplayabildiğini belirterek, "Bu hazin sonuca göre, öğrencilerin matematikteki başarısızlık oranı yüzde 84, dilde yüzde 69, fende de yüzde 64 olarak gerçekleşti. Öğrencilerin başarı oranı hiçbir derste yüzde 50'ye ulaşamadı" diye konuştu. Hanefi Bostan, şunları söyledi: "Facianın sebepleri ne "millîlik" ne de "eğitim" niteliği kalan Türk Millî Eğitimi tümüyle derin ve dipsiz bir batağın içine saplanmıştır. Ama niçin? Türk Eğitim-Sen olarak bu konuda yaptığımız ama bugüne kadar "her şeyin en iyisini ben bilirim" diyerek kimseyi dinlemeyen ve hiçbir şey bilmediği artık açıkça belgelenmiş bulunan, "çapı sıfır" siyasetçilerinin eseri olan bu bataklığın sebeplerini kısaca maddeleştirerek bir kere daha ilan ediyoruz."
Derslik açığı çok büyükDünyada eğitime en az kaynak ayıran ülkenin Türkiye olduğunu savunan Hanefi Bostan, öğretmen ve derslik açığının had safhada olduğunu söyledi. Bostan, "Eğitim ücretli ve vekil öğretmenlerle sürdürülmeye çalışılmaktadır. Öğretmenin kendisini yenilemesi ve eksiklerini tamamlaması için imkân ve fırsat verilmemekte, adeta yüksek lisans ve doktora yapmak isteyenler cezalandırılmaktadır. Nitekim yüksek lisans ve doktora programlarını kazanan öğretmenlere bu programlara devam etmemeleri için her türlü engel çıkarılmaktadır. Bunun yanında öğretmen kitap okumamakta, kendi sahası ile ilgili yenilikleri takip etmemekte, dolayısıyla öğrencilerine de faydalı olamamaktadır. Öğretmen yetiştiren kurumlar olan Eğitim Fakülteleri ile Fen-Edebiyat Fakültelerinin kadro ihtiyacı yıllardan beri karşılanmamaktadır. Bu fakülteler YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından lüzumsuz fakülteler olarak görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek anlamıyla bir "Millî Eğitim Politikası" kalmamıştır. Türk Millî Eğitimi, uzun yıllardan beri her gelen siyasî kadronun oyuncağına dönüştürülmüştür; her iktidarın kendi ideolojisine, parti ve dünya görüşüne yön vermek istediği, mensuplarını durmadan sürgünden sürgüne gönderdiği, ezdiği, kıydığı, hakkını gasp ettiği, zulmettiği ilk ve en büyük kurum Millî Eğitim Bakanlığı olmuştur. Özellikle bu iktidar döneminde öğretmenlere ve okul idarecilerine uygulanmayan zulüm ve işkence kalmamıştır. Öğretmenin başarısının, bilgisinin, becerisinin ve tecrübesinin bir anlamı yok. Varsa yoksa yandaş sendikanın haksız, hukuksuz ve gayr-ı ahlaki talepleridir. Öğretmen camiasına karşı ikiyüzlü bir politika takip edilmiştir. Bir yandan göstermelik "canım öğretmenim şovları" yapılırken, diğer yandan bu mesleğin fedakâr mensuplarının ücretleri sürekli olarak ve bilinçli bir biçimde düşürülmüş" açıklamasında bulundu.
Öğretmenler açlık sınırında yaşıyorHanefi Bostan, öğretmenlerin açlık sınırında bir ücrete zorlandığını ifade ederek, şunları söyledi:"Eğitim sistemi her iktidar döneminde sil baştan değiştirilmiş, her değiştirilmede sürekli olarak yozlaştırılmıştır. Ders müfredatları içerik olarak, adeta kasıtlı olarak "diplomalı cahiller" yetiştirmek istercesine durmadan zayıflatılmış; sınıfı geçmek zorunlu hale getirilmiştir. 10 Öğretmen ile öğrenci, Öğretmen ile veli yüz-göz edilmiş, aralarındaki ilişkiler lâubalilik derecesine getirilmiş; Öğretmen üzerinde tahammül edilemez bir öğrenci ve veli baskısı oluşturulmuştur. Türk Millî Eğitimi'nin "millîlik" niteliği sarsılmış, bunların sonucunda en genel olarak "bilgi"ye ve özel olarak da "bilimsel bilgi"ye karşı saygısı azalmış, bilgiyi pek ciddiye alamayan, okumayı değersiz bulan ve millî değerler karşısında hassasiyeti azalmış bulunan bir öğrenci kitlesi yetiştirilmiştir. Okul müfredatları ile Üniversite ve diğer eğitim kurumlarına giriş sınav sistemi çok farklılaştırılmış; bu da bir yandan okul eğitiminin ciddiyetinin yok olmasında büyük bir etkide bulunurken diğer yandan da eğitimimizinsırtında bir kambur olan "dershanecilik" sektörünü yaratmıştır. Bu şekilde üniversite öncesi eğitimden geçerek üniversiteye gelen öğrenciler üniversite eğitimini de dejenere etmektedir". Türk Milli Eğitimi'nin her yıl büyüyen bir çöküş sürecine girdiğini ifade eden Bostan, "Sonuç olarak bu son sınavın da açıkça gösterdiği gibi, Türk Millî Eğitimi, her sene düzeltilmesi daha da zorlaşan ve her sene biraz daha büyüyen bir çöküş sürecine girmiştir. Bu ise, daha açık bir ifadeyle, eğitim sistemimizin toptan kör kuyuda boğulması demektir" dedi.
Yazılı bir açıklama yapan Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, 7 Haziran 2011 tarihinde açıklanan 1 milyon ilköğretim mezununun katıldığı SBS sonuçlarına göre öğrencilerin matematikte ortalama 3, yabancı dilde 5, fende de 7 soruyu doğru cevaplayabildiğini belirterek, "Bu hazin sonuca göre, öğrencilerin matematikteki başarısızlık oranı yüzde 84, dilde yüzde 69, fende de yüzde 64 olarak gerçekleşti. Öğrencilerin başarı oranı hiçbir derste yüzde 50'ye ulaşamadı" diye konuştu. Hanefi Bostan, şunları söyledi: "Facianın sebepleri ne "millîlik" ne de "eğitim" niteliği kalan Türk Millî Eğitimi tümüyle derin ve dipsiz bir batağın içine saplanmıştır. Ama niçin? Türk Eğitim-Sen olarak bu konuda yaptığımız ama bugüne kadar "her şeyin en iyisini ben bilirim" diyerek kimseyi dinlemeyen ve hiçbir şey bilmediği artık açıkça belgelenmiş bulunan, "çapı sıfır" siyasetçilerinin eseri olan bu bataklığın sebeplerini kısaca maddeleştirerek bir kere daha ilan ediyoruz."
Derslik açığı çok büyükDünyada eğitime en az kaynak ayıran ülkenin Türkiye olduğunu savunan Hanefi Bostan, öğretmen ve derslik açığının had safhada olduğunu söyledi. Bostan, "Eğitim ücretli ve vekil öğretmenlerle sürdürülmeye çalışılmaktadır. Öğretmenin kendisini yenilemesi ve eksiklerini tamamlaması için imkân ve fırsat verilmemekte, adeta yüksek lisans ve doktora yapmak isteyenler cezalandırılmaktadır. Nitekim yüksek lisans ve doktora programlarını kazanan öğretmenlere bu programlara devam etmemeleri için her türlü engel çıkarılmaktadır. Bunun yanında öğretmen kitap okumamakta, kendi sahası ile ilgili yenilikleri takip etmemekte, dolayısıyla öğrencilerine de faydalı olamamaktadır. Öğretmen yetiştiren kurumlar olan Eğitim Fakülteleri ile Fen-Edebiyat Fakültelerinin kadro ihtiyacı yıllardan beri karşılanmamaktadır. Bu fakülteler YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından lüzumsuz fakülteler olarak görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek anlamıyla bir "Millî Eğitim Politikası" kalmamıştır. Türk Millî Eğitimi, uzun yıllardan beri her gelen siyasî kadronun oyuncağına dönüştürülmüştür; her iktidarın kendi ideolojisine, parti ve dünya görüşüne yön vermek istediği, mensuplarını durmadan sürgünden sürgüne gönderdiği, ezdiği, kıydığı, hakkını gasp ettiği, zulmettiği ilk ve en büyük kurum Millî Eğitim Bakanlığı olmuştur. Özellikle bu iktidar döneminde öğretmenlere ve okul idarecilerine uygulanmayan zulüm ve işkence kalmamıştır. Öğretmenin başarısının, bilgisinin, becerisinin ve tecrübesinin bir anlamı yok. Varsa yoksa yandaş sendikanın haksız, hukuksuz ve gayr-ı ahlaki talepleridir. Öğretmen camiasına karşı ikiyüzlü bir politika takip edilmiştir. Bir yandan göstermelik "canım öğretmenim şovları" yapılırken, diğer yandan bu mesleğin fedakâr mensuplarının ücretleri sürekli olarak ve bilinçli bir biçimde düşürülmüş" açıklamasında bulundu.
Öğretmenler açlık sınırında yaşıyorHanefi Bostan, öğretmenlerin açlık sınırında bir ücrete zorlandığını ifade ederek, şunları söyledi:"Eğitim sistemi her iktidar döneminde sil baştan değiştirilmiş, her değiştirilmede sürekli olarak yozlaştırılmıştır. Ders müfredatları içerik olarak, adeta kasıtlı olarak "diplomalı cahiller" yetiştirmek istercesine durmadan zayıflatılmış; sınıfı geçmek zorunlu hale getirilmiştir. 10 Öğretmen ile öğrenci, Öğretmen ile veli yüz-göz edilmiş, aralarındaki ilişkiler lâubalilik derecesine getirilmiş; Öğretmen üzerinde tahammül edilemez bir öğrenci ve veli baskısı oluşturulmuştur. Türk Millî Eğitimi'nin "millîlik" niteliği sarsılmış, bunların sonucunda en genel olarak "bilgi"ye ve özel olarak da "bilimsel bilgi"ye karşı saygısı azalmış, bilgiyi pek ciddiye alamayan, okumayı değersiz bulan ve millî değerler karşısında hassasiyeti azalmış bulunan bir öğrenci kitlesi yetiştirilmiştir. Okul müfredatları ile Üniversite ve diğer eğitim kurumlarına giriş sınav sistemi çok farklılaştırılmış; bu da bir yandan okul eğitiminin ciddiyetinin yok olmasında büyük bir etkide bulunurken diğer yandan da eğitimimizinsırtında bir kambur olan "dershanecilik" sektörünü yaratmıştır. Bu şekilde üniversite öncesi eğitimden geçerek üniversiteye gelen öğrenciler üniversite eğitimini de dejenere etmektedir". Türk Milli Eğitimi'nin her yıl büyüyen bir çöküş sürecine girdiğini ifade eden Bostan, "Sonuç olarak bu son sınavın da açıkça gösterdiği gibi, Türk Millî Eğitimi, her sene düzeltilmesi daha da zorlaşan ve her sene biraz daha büyüyen bir çöküş sürecine girmiştir. Bu ise, daha açık bir ifadeyle, eğitim sistemimizin toptan kör kuyuda boğulması demektir" dedi.