Temel sorunlarımızdan biri de inancımızı, kendi bildiklerimizle kalıplaştırmış olmamızdır. Bildikleriniz yanlıştır, demiyorum. İslam sadece bildiklerinizden ibaret değildir, diyorum. Bilmediğimiz o kadar şey var ki, bildiklerimiz onların yanında denizde damla mesafesinde. İşin hazmedilemez boyutu ise özellikle itikat babında İslam'ın gerçeklerini bilenlerin bunları halkımızdan saklamalarıdır.
Mesela 'Alî Muhammed' kavramı. Her namazın son oturuşunda muhakkak okuyoruz. Peygamberimizin (s.a.a) ismi anılınca okuyoruz. Yolda yürürken, otururken özellikle sinirliyken sakinleşmek için okuyoruz. Ama kimdir Alî Muhammed?
Bir ay önceydi yanılmıyorsam! Yenibosna'da bir camiye girdim. İmam namazı bitirmiş. Ben de Farzı kıldım. (İkindi) Duadan sonra imam bir ayet ve hadis okuyarak bitireyim, dedi. Peygamberimize (s.a.a) salat ve selam getirmeyi emreden ayeti okudu.
Sonra nasıl salat okunacağını "Allahumme salli ala Muhammed" şeklinde anlattı. Bir, iki, üç derken söz istedim. Hocam yanlış okuyor ve anlatıyorsunuz. Peygamberimiz, kendisine eksik salat getirilmesini yasaklamıştır, dedim.
Bana, 'kaynaklar öyle. Tirmizi, Buhari' örneği vermeye kalktı. Hocam, kaynakta sorun yok. Bakın, Arapçasında 'Âlî Muhammed' var. Kimdir bu Âli Muhammed? Neden anlatmıyorsunuz? Milletimize Ehl-i Beyt gerçeğini neden anlatmıyorsunuz, dedim. Yok, kaynaklarda ne varsa biz onu anlatırız vs?
Peki, kaynaklarda ne var?
Bir kere baştan şunu ifade edelim; Hz. Peygamberi (s.a.a) kabul etmeden, şahadet etmeden ne Sünni, ne Şii, Ne Caferi, ne Nusayri olunabilir. Yani Hz. Muhammed'i kabul etmeden İslam olunamaz.
Sünni dünyanın kaynak kabul ettiği temel eserlerden olan Mecmaü'l-Beyan'da (Hakim) şu hadisi şerifi nakleder:
"Peygamber şöyle buyurdu: Allah peygamberleri muhtelif şecerelerden yaratmıştır. Ama Beni ve Ali'yi bir şecere ve ağaçtan yaratmıştır. Ben o ağacın kökleri mesabesindeyim. Ali ise o ağacın gövdesi. Fatıma ise o ağacın meyve vermesine bir vesiledir. Hasan ve Hüseyin bu ağacın meyveleridir. Bize tabi olanlar da bu ağacın yapraklarıdır. Birisi tam 3 bin yıl Allah'a ibadet etse dahi bizim ailemizi sevmediği sürece Allah onu yüzü üstü ateşe atacaktır."
Hz. Peygamber ondan sonra Meveddet Ayetini tilavet buyurdu. Yani, "De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiç bir ücret istemiyorum." (Şura 23)
Sünni hadisçi İmam Müslim'in Sahih adlı eserinde, "Mübahale Ayeti nazil olunca Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve 'Allah'ım bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir' diye buyurdular" şeklindeki hadis rivayet edilir."
Müslim Sahihinde kendi senedi ile Hz. Aişe (r.a) şöyle nakleder; Resulullah (sav) üzerinde kıldan dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali geldi. Onu abanın altına aldı. Hüseyin b. Ali geldi. Onu da abanın altına aldı. Sonra Fatıma geldi. Onu da banın altına aldı. Daha sonra Ali geldi. Resulullah (sav) onu da abanın altına alarak, "Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister." Ayetini okudu.
Ebu Basir, İmam Cafer-i Sadık'tan (r.a) sahih bir rivayetle şöyle nakletmektedir; "Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmak ister." (Ahzap s. 33)
Ayeti indiği zaman Ali, eşi ve çocukları Ümmü Seleme'nin evinde idiler. Hz. Peygamber (sav) onları bir parçanın altına alarak arz etti; "Allah'ım! Her peygamberin nübüvvetinin terazisi olan seçkin zümreden özel yakınları vardır. Bu terazi, benim nübüvvetimin içinde bu seçkin Ehl-i Beyt'imin dışında kimse değildir."
Bunun üzerine Ümmü Seleme (r. anha) dedi ki; Ey Allah'ın Elçisi! Yalnızca bu birkaç kişi mi? Yoksa ben, senin Ehl-i Beyt'inden değil miyim?
Resulullah (sav) cevaben şöyle buyurdu; "Benim Ehl-i Beyt'im ve nübüvvetimin terazisi Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir." (Geniş bilgi ve kaynak detayları için bknz. Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eseri)
"Sekaleyn" hadisi olarak bilinen ve 16 Ehl-i Sünnet kaynağında geçen hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitabı (Kur'an) ve Benim ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzu'nun başında Bana tekrar dönünceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar." (Sahih-i Tirmizi, c.5, s.328; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122, Nesai, El Hasais, s.21?)
Artık bu iki emanete sahip çıkalım da bitsin bu kan, bitsin bu kin.
Mesela 'Alî Muhammed' kavramı. Her namazın son oturuşunda muhakkak okuyoruz. Peygamberimizin (s.a.a) ismi anılınca okuyoruz. Yolda yürürken, otururken özellikle sinirliyken sakinleşmek için okuyoruz. Ama kimdir Alî Muhammed?
Bir ay önceydi yanılmıyorsam! Yenibosna'da bir camiye girdim. İmam namazı bitirmiş. Ben de Farzı kıldım. (İkindi) Duadan sonra imam bir ayet ve hadis okuyarak bitireyim, dedi. Peygamberimize (s.a.a) salat ve selam getirmeyi emreden ayeti okudu.
Sonra nasıl salat okunacağını "Allahumme salli ala Muhammed" şeklinde anlattı. Bir, iki, üç derken söz istedim. Hocam yanlış okuyor ve anlatıyorsunuz. Peygamberimiz, kendisine eksik salat getirilmesini yasaklamıştır, dedim.
Bana, 'kaynaklar öyle. Tirmizi, Buhari' örneği vermeye kalktı. Hocam, kaynakta sorun yok. Bakın, Arapçasında 'Âlî Muhammed' var. Kimdir bu Âli Muhammed? Neden anlatmıyorsunuz? Milletimize Ehl-i Beyt gerçeğini neden anlatmıyorsunuz, dedim. Yok, kaynaklarda ne varsa biz onu anlatırız vs?
Peki, kaynaklarda ne var?
Bir kere baştan şunu ifade edelim; Hz. Peygamberi (s.a.a) kabul etmeden, şahadet etmeden ne Sünni, ne Şii, Ne Caferi, ne Nusayri olunabilir. Yani Hz. Muhammed'i kabul etmeden İslam olunamaz.
Sünni dünyanın kaynak kabul ettiği temel eserlerden olan Mecmaü'l-Beyan'da (Hakim) şu hadisi şerifi nakleder:
"Peygamber şöyle buyurdu: Allah peygamberleri muhtelif şecerelerden yaratmıştır. Ama Beni ve Ali'yi bir şecere ve ağaçtan yaratmıştır. Ben o ağacın kökleri mesabesindeyim. Ali ise o ağacın gövdesi. Fatıma ise o ağacın meyve vermesine bir vesiledir. Hasan ve Hüseyin bu ağacın meyveleridir. Bize tabi olanlar da bu ağacın yapraklarıdır. Birisi tam 3 bin yıl Allah'a ibadet etse dahi bizim ailemizi sevmediği sürece Allah onu yüzü üstü ateşe atacaktır."
Hz. Peygamber ondan sonra Meveddet Ayetini tilavet buyurdu. Yani, "De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiç bir ücret istemiyorum." (Şura 23)
Sünni hadisçi İmam Müslim'in Sahih adlı eserinde, "Mübahale Ayeti nazil olunca Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve 'Allah'ım bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir' diye buyurdular" şeklindeki hadis rivayet edilir."
Müslim Sahihinde kendi senedi ile Hz. Aişe (r.a) şöyle nakleder; Resulullah (sav) üzerinde kıldan dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali geldi. Onu abanın altına aldı. Hüseyin b. Ali geldi. Onu da abanın altına aldı. Sonra Fatıma geldi. Onu da banın altına aldı. Daha sonra Ali geldi. Resulullah (sav) onu da abanın altına alarak, "Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister." Ayetini okudu.
Ebu Basir, İmam Cafer-i Sadık'tan (r.a) sahih bir rivayetle şöyle nakletmektedir; "Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmak ister." (Ahzap s. 33)
Ayeti indiği zaman Ali, eşi ve çocukları Ümmü Seleme'nin evinde idiler. Hz. Peygamber (sav) onları bir parçanın altına alarak arz etti; "Allah'ım! Her peygamberin nübüvvetinin terazisi olan seçkin zümreden özel yakınları vardır. Bu terazi, benim nübüvvetimin içinde bu seçkin Ehl-i Beyt'imin dışında kimse değildir."
Bunun üzerine Ümmü Seleme (r. anha) dedi ki; Ey Allah'ın Elçisi! Yalnızca bu birkaç kişi mi? Yoksa ben, senin Ehl-i Beyt'inden değil miyim?
Resulullah (sav) cevaben şöyle buyurdu; "Benim Ehl-i Beyt'im ve nübüvvetimin terazisi Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir." (Geniş bilgi ve kaynak detayları için bknz. Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eseri)
"Sekaleyn" hadisi olarak bilinen ve 16 Ehl-i Sünnet kaynağında geçen hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitabı (Kur'an) ve Benim ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzu'nun başında Bana tekrar dönünceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar." (Sahih-i Tirmizi, c.5, s.328; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122, Nesai, El Hasais, s.21?)
Artık bu iki emanete sahip çıkalım da bitsin bu kan, bitsin bu kin.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024