Ekonomik fikirlerin kaynağı inanç ve medeniyetlerdir. Bir başka deyişle ekonomik fikirler, insan, hayat ve kâinata bakış tarzından doğarlar. O bakımdan ekonomik fikirler, tarafsız olamazlar. Gerçek bu olduğu halde, Batılılar liberalizmi evrensel ve tarafsız olarak takdim ediyorlar. Onlar, ‘ekonomik fikir’ veya ‘ekonomik model’ dediklerinde, kast ettikleri yalnızca liberalizmdir. Sosyalizm çökünce, “ insanlığın en son ve tek tercihi liberalizmdir” görüşünde karar kıldılar. Daha da ileri giderek “tarihin sonunun geldiğini” ilân ettiler. Hâlbuki liberalizm, Batı kültür ve medeniyetinin eseriydi.
Böyle olmasına rağmen liberalizm, İslâm toplumlarını da etkisi altına aldı. Müslümanlar, kendi medeniyetlerinden kaynaklanan bir ekonomi modeli geliştiremediler. ‘Arap Baharı’ adı verilen isyanları analiz eden Fransız Oliver Roy’u, isyancı gençlerin liberalizmi savunmaları çok sevindirdi. Demek ki, Batılılar için liberalizm çok önemlidir. Nasıl önemli olmasın ki? Batı medeniyetinin tek tutunacağı dal, ekonomide liberalizm, siyasette demokrasi kalmıştır.
Liberalizm, Yahudi ve Hıristiyanların ortak kutsal kitapları olan Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid’e dayanmaktadır. Ne var ki, bu kaynaklardan alınan ekonomik fikirler, lâikliğe göre yorumlanmışlardır. Batı dünyasında, lâiklik gelişmiş ve yaygınlaşmış, fakat yine de ekonomik fikirler, ilâhiyattan ayrılmamıştır. Bunun en bariz örneği, bütün ekonomik fikirleri, ilâhiyatçıların ortaya koymasıdır. Mesela, Batılılara göre ekonomi biliminin kurucusu kabul edilen Adam Smith, Hıristiyan din eğitimi almış bir kişidir. İskoçya’da bir kiliseye papaz olmak istemiş, fakat olamamıştır. Adam Smith’in ünlü eseri olan “Milletlerin Zenginliği” daha önce başkaları tarafından ifade edilmiş, ekonomik fikirleri içermektedir. Adam Smith’in yaptığı sadece bu fikirleri bir bütün halinde toplamak olmuştur.
Adam Smith’ten sonra Batılıların ekonomik fikirlerinde etkili olan Malthus da bir papazdı. Malthus, “Nüfus İlkesi Üzerine Denemeler” adlı eserinde şöyle der: “Tabiat yoksulları yok olmaya mahkûm etmiştir. Yoksullara yardım etmek sefaleti arttırmak demektir.” Malthus’a göre yoksullara yardım etmek, onları çocuk yapmaya özendirir, onun için bu çok yanlıştır.
Ekonomi tarihine baktığımız zaman, ekonomik fikirlerin kaynağının inançlar ve o fikirleri ileri sürenlerin de din adamları olduklarını görürüz. Ekonomistlerin yaptığı yalnızca ekonomik fikirleri uygulamak ve işin tekniği ile iştigal etmek olmuştur. ABD, son yaşadığı ekonomik krize çözüm bulamayınca, ekonomi bilimini sorgulamak için “Ekonomi Öğretimini İnceleme Komisyonu” kurdu. Komisyon, uzun bir çalışma sonucu hazırladığı raporda şu hükme vardı: “Ekonomi öğretimi teknik konularda uzman, gerçek ekonomik sorunlarda cahil yetiştiriyor.” Tarihçi ve ekonomi profesörü Lord Robert Skidelsky de şöyle diyor: “Üniversitelerin ekonomi bölümleri lâğvedilsin. Çünkü öğrencilere sadece ekonomi öğrettiğiniz zaman ortaya ucubeler çıkıyor.” Skidelsky devam ediyor: “Ekonomi bir insan bilimidir. Ekonomi politikalarını rakamlara dökerek sonuç alamazsınız. Bu politikaları üretecek kişilere matematik yerine din, psikoloji ve sosyoloji öğretilmelidir.”
Bütün bu izah ve nakiller bir gerçeği açık ve seçik ortaya koyuyor. O da, Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile gerçekleştirdiği devrimdir. Evet, yapılan kelimenin tam anlamıyla bir devrimdir. Niçin devrimdir, izah edelim: Batı dünyası ile İslam dünyası arasında yaşanan mücadele medeniyet, yani din temelli bir mücadeledir. Ekonomi bilimi olarak sunulan liberalizm, Batı medeniyetinin eseri olduğuna göre, onu yıkmak, Batı medeniyetine karşı kazanılmış önemli bir zaferdir. İşte, Prof. Dr. Haydar Baş, bunu yaparak, insanlığa eşsiz bir hizmette bulunmuştur. Rusya Devletinin davetlisi olarak Rusya Federasyonu Meclisi Duma’da Milli Ekonomi Modeli’ni sunması ise ayrıca takdire şayan bir durumdur. Türk milleti için bir iftihar vesilesidir.
Böyle olmasına rağmen liberalizm, İslâm toplumlarını da etkisi altına aldı. Müslümanlar, kendi medeniyetlerinden kaynaklanan bir ekonomi modeli geliştiremediler. ‘Arap Baharı’ adı verilen isyanları analiz eden Fransız Oliver Roy’u, isyancı gençlerin liberalizmi savunmaları çok sevindirdi. Demek ki, Batılılar için liberalizm çok önemlidir. Nasıl önemli olmasın ki? Batı medeniyetinin tek tutunacağı dal, ekonomide liberalizm, siyasette demokrasi kalmıştır.
Liberalizm, Yahudi ve Hıristiyanların ortak kutsal kitapları olan Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid’e dayanmaktadır. Ne var ki, bu kaynaklardan alınan ekonomik fikirler, lâikliğe göre yorumlanmışlardır. Batı dünyasında, lâiklik gelişmiş ve yaygınlaşmış, fakat yine de ekonomik fikirler, ilâhiyattan ayrılmamıştır. Bunun en bariz örneği, bütün ekonomik fikirleri, ilâhiyatçıların ortaya koymasıdır. Mesela, Batılılara göre ekonomi biliminin kurucusu kabul edilen Adam Smith, Hıristiyan din eğitimi almış bir kişidir. İskoçya’da bir kiliseye papaz olmak istemiş, fakat olamamıştır. Adam Smith’in ünlü eseri olan “Milletlerin Zenginliği” daha önce başkaları tarafından ifade edilmiş, ekonomik fikirleri içermektedir. Adam Smith’in yaptığı sadece bu fikirleri bir bütün halinde toplamak olmuştur.
Adam Smith’ten sonra Batılıların ekonomik fikirlerinde etkili olan Malthus da bir papazdı. Malthus, “Nüfus İlkesi Üzerine Denemeler” adlı eserinde şöyle der: “Tabiat yoksulları yok olmaya mahkûm etmiştir. Yoksullara yardım etmek sefaleti arttırmak demektir.” Malthus’a göre yoksullara yardım etmek, onları çocuk yapmaya özendirir, onun için bu çok yanlıştır.
Ekonomi tarihine baktığımız zaman, ekonomik fikirlerin kaynağının inançlar ve o fikirleri ileri sürenlerin de din adamları olduklarını görürüz. Ekonomistlerin yaptığı yalnızca ekonomik fikirleri uygulamak ve işin tekniği ile iştigal etmek olmuştur. ABD, son yaşadığı ekonomik krize çözüm bulamayınca, ekonomi bilimini sorgulamak için “Ekonomi Öğretimini İnceleme Komisyonu” kurdu. Komisyon, uzun bir çalışma sonucu hazırladığı raporda şu hükme vardı: “Ekonomi öğretimi teknik konularda uzman, gerçek ekonomik sorunlarda cahil yetiştiriyor.” Tarihçi ve ekonomi profesörü Lord Robert Skidelsky de şöyle diyor: “Üniversitelerin ekonomi bölümleri lâğvedilsin. Çünkü öğrencilere sadece ekonomi öğrettiğiniz zaman ortaya ucubeler çıkıyor.” Skidelsky devam ediyor: “Ekonomi bir insan bilimidir. Ekonomi politikalarını rakamlara dökerek sonuç alamazsınız. Bu politikaları üretecek kişilere matematik yerine din, psikoloji ve sosyoloji öğretilmelidir.”
Bütün bu izah ve nakiller bir gerçeği açık ve seçik ortaya koyuyor. O da, Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile gerçekleştirdiği devrimdir. Evet, yapılan kelimenin tam anlamıyla bir devrimdir. Niçin devrimdir, izah edelim: Batı dünyası ile İslam dünyası arasında yaşanan mücadele medeniyet, yani din temelli bir mücadeledir. Ekonomi bilimi olarak sunulan liberalizm, Batı medeniyetinin eseri olduğuna göre, onu yıkmak, Batı medeniyetine karşı kazanılmış önemli bir zaferdir. İşte, Prof. Dr. Haydar Baş, bunu yaparak, insanlığa eşsiz bir hizmette bulunmuştur. Rusya Devletinin davetlisi olarak Rusya Federasyonu Meclisi Duma’da Milli Ekonomi Modeli’ni sunması ise ayrıca takdire şayan bir durumdur. Türk milleti için bir iftihar vesilesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018