Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın Cumhurbaşkanı'na hakaret iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması 11. Asliye Ceza Mahkemesi'nde gerçekleşti. Bizler de hak, hukuk, adalet ve demokrasi için Çağlayan Adliyesi'ndeydik. Duruşmada, savcının hazırladığı iddianame okundu, BTP lideri Hüseyin Baş ve avukatları savunmalarını yaptı.
Mahkemenin verdiği ara kararda, BTP lideri Hüseyin Baş'ın adli kontrol ve yurt dışı yasağı kaldırıldı. İkinci duruşmanın ise 15 Ocak'ta olacağı belirtildi.
Duruşmadan önce açıklamada bulunan Av. Lütfullah Önder, "4 sayfalık iddianamede yaklaşık 500 kelime konuşmanın tamamına yer verilmiş ama neyle suçlandığımızı bilmeden savunma yapacağız" demişti.
Önder açıklamasını şöyle detaylandırmıştı:
"Örneğin Suriye politikasının yanlışları anlatılmış, eleştirilmiş. mühürsüz oyların geçerli sayılması eleştirilmiş, özelleştirme politikaları eleştirilmiş. Bunların her biri cumhurbaşkanına hakaret suçlamasına ilişkin iddianamede suç olarak adeta belirtilmek suretiyle suçlanıyor. Yani somut olarak şu kelimeyle hakaret ettin şeklinde bir suçlamayla karşı karşıya değiliz."
Halbuki, hukuka göre bir kişi suçlanacaksa, somut bir takım deliller ortaya konulması gerekiyor. Ve iddia makamının eğer ortada kanuni anlamda suç teşkil edecek bir delili olsaydı, aylarca zamanı vardı ve bunu yapabilirdi.
Anlaşılıyor ki, iddia makamı "Biz suçlamaları yöneltelim, nasıl olsa kervanı yolda düzeriz" mantığıyla hareket etmiş ama hesaplar tutmamış.
Lütfullah Önder, iddianameden yola çıkarak şu sonuca ulaşıyor: "Bütün bu siyasi eleştiriler suçmuş gibi bir iddianame oluşturulmuş. Eğer bunlar suç değilse neden iddianamede bunlara yer veriyorsunuz? Yok değil suçsa o zaman Türkiye'de siyaset yapmak, siyasal iktidarı eleştirmek suç haline geldi."
Hükümetin yanlış icraatlarını eleştirmek hakaret kapsamına alınarak suçmuş gibi suçlamalar ve yargılamalar yapılacaksa, o zaman muhalefet partilerinin hukuki anlamdaki görevleri nelerdir onu izah etsinler. Muhalefet partileri, demokrasinin gereğidir, millet adına, milletin sesi olarak, iktidar partisinin yanlışlarını eleştirmekle vazifelidirler. Ve bu vazifelerini yerine getirdikleri zaman asla suç işlemiş olmazlar.
Esasen muhalefet partilerinin eleştirmesi değil, bir hata gördüklerine millet adına eleştirmemesi suçtur.
Önder açıklamasında, "Genel Başkanımızın konuşmasında hukuk dışında hiçbir tane kelime yok. Hakaretamiz bir kelime, bir cümle yok" diyor. En ufak bir hakaret yok, siyasi eleştiriler var. Muhalefet partilerinin eleştirileri elbette ki iktidarı rahatsız eder ama iktidar rahatsız oluyor diye eleştirmemek asla doğru olmaz. Ya da iktidarı rahatsız eden eleştiriler hakaret değildir.
BTP lideri Hüseyin Baş, duruşma sonrası özetle şu açıklamalarda bulundu:
"Bizim daha önce söylediğimiz gibi herhangi bir hakaret ifadesini hiçbir şekilde kullanmamamız ve herhangi bir şahsa karşı da kullanmamamız sebebiyle zaten ortada bir suç oluşmadı. Suçun ne manevi, ne maddi unsurları ortada yoktu ama yargılama devam ediyor."
"Eylül ayı hızlı başlayacak, fırtınalı başlayacak gibi bir beklenti zaten vardı. İlk duruşma da benim duruşmamdı. Bu ay içerisinde 10'dan fazla duruşma var. Bütün muhalefetin yargılandığı bir süreçten geçiyoruz."
"Türk siyasetinin bir an önce durulmasını, karşılıklı anlayışın, nezaket dilinin ve hukukla değil de siyasetle mücadelenin zemininde yürümesini çok hızlı bir şekilde temenni ediyoruz. Aksi halde hepimiz yoruluyoruz."
"Siyasetin de yumuşak ve siyasi zeminde yürüdüğü bir sürecin Türkiye'de başlamasını bekliyoruz."
Evet, ilginçtir ki iddianamede de görüldüğü gibi ortada suç yok ama 9 ay adli kontrol ve yurt dışı yasağı uygulandı, yine ortada suç yok ama savcı mütalaasında cezalandırma talep etti. 9 aylık adli kontrol ve yurt dışı yasağı bir parti genel başkanı için ciddi bir mağduriyet ve cezadır. Ortada somut bir suç yokken bir genel başkana yaşatılan bu mağduriyet, Türkiye'de hukuk sisteminin geldiği noktayı göstermektedir.
Bir diğer önemli husus ise, muhalefetin yargılandığı ve yargı sopasıyla susturulmaya çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Adeta muhalefetsiz bir siyaset hedefleniyor. Bu da demokrasi ve ülkemizin geleceği için çok kötü bir durumdur.
Normal şartlarda suç eylemleri gerçekleşir ve buna göre fail cezalandırılır, maalesef bugün ortada suç eylemi yok, odak nokta failin cezalandırılması. Odak nokta fail değil de eylem olursa adil bir yargılamadan bahsedilebilir.
Bir eleştirimiz de muhalefet partisi liderlerine. Bu ülkede hiçbir suç yokken bir genel başkan yargılanıyor ama o mahkemede CHP lideri Özgür Özel, İyi Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ yok. Halbuki BTP lideri Baş, Ümit Özdağ'ı, İmamoğlu'nu, Murat Çalık'ı, Saraçhane'de Özgür Özel'i yalnız bırakmadı, bizzat kendisi gitti. Biz bu muhalefet liderlerinden Hüseyin Baş'ın bu zor gününde yanında olmasını beklerdik. Büyük bir vefasızlık örneği oldu.
Bütünleşik muhalefetten, birlik ve beraberlikten bahsedip, yalnız bırakmak birbiriyle çelişen durumlar. Hiç de şık olmadı. Ülkemizde olumlu anlamda bir şeyler değişecekse, bu muhalefet partilerinin kenetlenmesiyle mümkün olabilir.
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025
- Ağustos ayı Türk milletinin zaferleriyle dolu / 26.08.2025
- Etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? / 23.08.2025