2013 yılıyla sanki Erdoğan-ABD, Erdoğan-AB arasında bir efelenme süreci başlamış gibi gözüküyor. Rest çekmeler, üstü kapalı uyarı, tehditler ve bu sürecin halka yansıtılma biçimi. Evet, bu süreç milletimize; Erdoğan, AB ve ABD’ye “hadi ordan”, “işinize gelirse” postasını koyuyor biçiminde yansıtılıyor.
Böyle bir şey olabilir mi? 10 yıldır iç siyasetini, hukukunu, ekonomisini AB’ye göre düzenleyen, dış siyasetini, duruşunu ABD’nin istek ve ölçülerine göre dizayn edip, bölgesinde “dostsuz” kalan, İslam ülkelerinin işgalinde haçlı safında duran bir siyasi iktidar bir anda bu kadim dostlarına “hadi ordan” çekebilir mi?
İktidar, Barzani ile petrol ve ekonomik iş birliğine giriyor. ABD, merkezi hükümeti kaale alın. Kendi başınıza petrol, doğalgaz vs. alıp satamazsınız, emrini gönderiyor.
İktidar, ısrarla Suriye’ye girip, işgal etme gayretinde. ABD temkinli, dur, vakti var, havasında. Oysa iktidar ve Dışişleri Bakanı Suriye için neler demiş, ne tehditler yapmıştı. Hepsi havada kaldı. Haliyle bu efelenmenin (Suriye’ye) inançlarımız adına değil ABD adına olduğunu gördü.
Obama 2. kez başkan seçildi. İncil’e el basıp, yemin etti. İlk seçildiğinde Türkiye’ye gelmişti. Şimdi ilk ziyaretini İsrail’e yapacak. Erdoğan’ın ise hazırda bekleyen bir ABD ziyareti var. Daha başbakan olmadan Beyaz Saray’da hemen kabul edilen Erdoğan’a şimdi gün verilmiyor.
Filistin’de yaşanan İsrail vahşetinde Erdoğan suçlanıyor. Obama, “benim için Türkiye’nin değil İsrail’in menfaatleri önemlidir” restini çekiyor.
ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, “Türk liderlerin kışkırtıcı ifadeleri bizim için endişe verici” açıklamasını yapıyor.
ABD Büyükelçisi Ricciardone iki yıl önce göreve başladığında Türkiye’deki yargılama ve gözaltına eleştiriler getirmişti. Erdoğan “acemi elçi” diye bu eleştirileri cevaplamıştı. Aynı elçi iki yıl sonra yine aynı eleştirileri örneklendirerek yaptı. Bu sefer hükümet sözcüsü “haddini bil” dedi. Yani AKP ile ABD arasında bir sorun var. Ama bu sorun senaryo gereği bir sorun mu, yoksa ülke menfaatlerine dayalı bir sorun mu? Veya AKP, dostlarına “bu masada ben de varım” demek mi istiyor?
Benzer durum AB içinde geçerli. Erdoğan; artık yeter! 50 yıldır bizi kapıda bekletiyorsunuz. Siz istediniz diye hukukunuzu aldık hukukumuzun üstüne koyduk, zinayı suç olmaktan çıkardık, domuz etini kasaplık yaptık, vahşi haçlı seferlerinizi bile kaynaşma olarak kabul ettik, Libya’da sizin safınızdaydık, teröristleri (PKK) beslemenize razı olduk, Peygamber Efendimize yaptığınız hakaretlere göz yumduk… Artık yeter! Alacaksanız alın, almayacaksanız biz şangaya gidiyoruz” anlamında çıkışlar yapıyor vs.
İyi de ne oluyor? “Kadim dostluk” bu kadar mıydı? Ya! İlk hedefimiz AB’dir, diyerek Haçlı seferlerini başlatan papaz heykeli altında AB’ye atılan imzalar. Gün ortası havai fişek gösterileri ile yapılan kutlamalar neyin nesiydi?
Bir daha soralım; Hayırdır! Ne oluyor?
Erdoğan sıkıştı. Ekonomi tehlike sinyallerini sıklaştırdı. Sosyal hayatta büyük bir çöküş yaşanıyor. Artık vatandaş kılınan namaza, besmele ile açılan yola filan bakmıyor. Her gün yolsuzluk, yandaş kayırma, terfi haberleri ortalıkta geziyor. Dün sefilleri oynayanları bugün Karunlaşmaları, vatandaşın gözünden kaçmıyor.
Kendi elimizle, dost ve komşularımızı sıfırlarken herhangi bir menfaat kazanmadığımız gibi NATO silahlarına ve askerlerine topraklarımızı açıp, himmetlerine sığınmamız, itibarımızı da zedeledi.
Hele teröristin muhatap ve tek çare olarak öne sürülmesi, askerin ise terörist muameleye tabi tutulması, asker karşıtlarını bile “bu işte bir terslik var” diye düşünmeye sevk etti.
Hele “bebek katilinin” el, ayak öpülecek kadar kutsanması, narkozdaki birçok kesimi uyandırmaya başladı. Yeni anayasa, özerklik, ayrı dil vs. çoktan delmesi gereken sabırları zorlamaya başladı.
İşte bu şartlar içerisinde vatandaşın tekrar güvenini kazanmak için sanal da olsa büyük bir kurban veya kurbanlar gerekliydi. İşte ABD ve AB’ye bu sert ve tehditkâr çıkışlar aranılan kurbandı. Yapma ya! Diyenlere, gidin bir AKP’li vatandaşa, hacıya, hocaya sorun. Cevap şu olacaktır; “Biz bugüne kadar (köprüyü geçene, asıl hedeflerimizi gerçekleştirmek için) ayıya dayı dedik. Şimdi ise ayıya, ayı diyoruz” cevabını alacaksınız.
Hâlbuki ayıyla şaka olmayacağını bizim insanımız çok iyi bilir. Kıbrıs günlerini, 12 Eylül önce ve sonrasını hatırlayın. Daha dün yaşamıştık…
Böyle bir şey olabilir mi? 10 yıldır iç siyasetini, hukukunu, ekonomisini AB’ye göre düzenleyen, dış siyasetini, duruşunu ABD’nin istek ve ölçülerine göre dizayn edip, bölgesinde “dostsuz” kalan, İslam ülkelerinin işgalinde haçlı safında duran bir siyasi iktidar bir anda bu kadim dostlarına “hadi ordan” çekebilir mi?
İktidar, Barzani ile petrol ve ekonomik iş birliğine giriyor. ABD, merkezi hükümeti kaale alın. Kendi başınıza petrol, doğalgaz vs. alıp satamazsınız, emrini gönderiyor.
İktidar, ısrarla Suriye’ye girip, işgal etme gayretinde. ABD temkinli, dur, vakti var, havasında. Oysa iktidar ve Dışişleri Bakanı Suriye için neler demiş, ne tehditler yapmıştı. Hepsi havada kaldı. Haliyle bu efelenmenin (Suriye’ye) inançlarımız adına değil ABD adına olduğunu gördü.
Obama 2. kez başkan seçildi. İncil’e el basıp, yemin etti. İlk seçildiğinde Türkiye’ye gelmişti. Şimdi ilk ziyaretini İsrail’e yapacak. Erdoğan’ın ise hazırda bekleyen bir ABD ziyareti var. Daha başbakan olmadan Beyaz Saray’da hemen kabul edilen Erdoğan’a şimdi gün verilmiyor.
Filistin’de yaşanan İsrail vahşetinde Erdoğan suçlanıyor. Obama, “benim için Türkiye’nin değil İsrail’in menfaatleri önemlidir” restini çekiyor.
ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, “Türk liderlerin kışkırtıcı ifadeleri bizim için endişe verici” açıklamasını yapıyor.
ABD Büyükelçisi Ricciardone iki yıl önce göreve başladığında Türkiye’deki yargılama ve gözaltına eleştiriler getirmişti. Erdoğan “acemi elçi” diye bu eleştirileri cevaplamıştı. Aynı elçi iki yıl sonra yine aynı eleştirileri örneklendirerek yaptı. Bu sefer hükümet sözcüsü “haddini bil” dedi. Yani AKP ile ABD arasında bir sorun var. Ama bu sorun senaryo gereği bir sorun mu, yoksa ülke menfaatlerine dayalı bir sorun mu? Veya AKP, dostlarına “bu masada ben de varım” demek mi istiyor?
Benzer durum AB içinde geçerli. Erdoğan; artık yeter! 50 yıldır bizi kapıda bekletiyorsunuz. Siz istediniz diye hukukunuzu aldık hukukumuzun üstüne koyduk, zinayı suç olmaktan çıkardık, domuz etini kasaplık yaptık, vahşi haçlı seferlerinizi bile kaynaşma olarak kabul ettik, Libya’da sizin safınızdaydık, teröristleri (PKK) beslemenize razı olduk, Peygamber Efendimize yaptığınız hakaretlere göz yumduk… Artık yeter! Alacaksanız alın, almayacaksanız biz şangaya gidiyoruz” anlamında çıkışlar yapıyor vs.
İyi de ne oluyor? “Kadim dostluk” bu kadar mıydı? Ya! İlk hedefimiz AB’dir, diyerek Haçlı seferlerini başlatan papaz heykeli altında AB’ye atılan imzalar. Gün ortası havai fişek gösterileri ile yapılan kutlamalar neyin nesiydi?
Bir daha soralım; Hayırdır! Ne oluyor?
Erdoğan sıkıştı. Ekonomi tehlike sinyallerini sıklaştırdı. Sosyal hayatta büyük bir çöküş yaşanıyor. Artık vatandaş kılınan namaza, besmele ile açılan yola filan bakmıyor. Her gün yolsuzluk, yandaş kayırma, terfi haberleri ortalıkta geziyor. Dün sefilleri oynayanları bugün Karunlaşmaları, vatandaşın gözünden kaçmıyor.
Kendi elimizle, dost ve komşularımızı sıfırlarken herhangi bir menfaat kazanmadığımız gibi NATO silahlarına ve askerlerine topraklarımızı açıp, himmetlerine sığınmamız, itibarımızı da zedeledi.
Hele teröristin muhatap ve tek çare olarak öne sürülmesi, askerin ise terörist muameleye tabi tutulması, asker karşıtlarını bile “bu işte bir terslik var” diye düşünmeye sevk etti.
Hele “bebek katilinin” el, ayak öpülecek kadar kutsanması, narkozdaki birçok kesimi uyandırmaya başladı. Yeni anayasa, özerklik, ayrı dil vs. çoktan delmesi gereken sabırları zorlamaya başladı.
İşte bu şartlar içerisinde vatandaşın tekrar güvenini kazanmak için sanal da olsa büyük bir kurban veya kurbanlar gerekliydi. İşte ABD ve AB’ye bu sert ve tehditkâr çıkışlar aranılan kurbandı. Yapma ya! Diyenlere, gidin bir AKP’li vatandaşa, hacıya, hocaya sorun. Cevap şu olacaktır; “Biz bugüne kadar (köprüyü geçene, asıl hedeflerimizi gerçekleştirmek için) ayıya dayı dedik. Şimdi ise ayıya, ayı diyoruz” cevabını alacaksınız.
Hâlbuki ayıyla şaka olmayacağını bizim insanımız çok iyi bilir. Kıbrıs günlerini, 12 Eylül önce ve sonrasını hatırlayın. Daha dün yaşamıştık…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025