Erdoğan konuştu, Türkiye mahcup oldu!

Suriye’nin bir Türk keşif uçağını düşürmesinin ardından Başbakan Erdoğan’ın AKP Grubu’nda yaptığı konuşma kendisi ve Türk milleti adına tam bir talihsizlik olmuştur.İlk talihsizlik bir yandan “Esed benim şahsi meselem değil” diyen Erdoğan’ın diğer yandan konuşma mekânı olarak AKP Grubunu seçmesi ile başlamıştır. İnsana, “Mâdem şahsi meselen değil o zaman niye o konuşmayı Meclis çatısı altında yahut TRT’de ‘ulusa sesleniş’ programında yapmadın?” diye sorarlar!Başbakan konuşmuş, Türkiye mahcup olmuştur.Çünkü Erdoğan Türk milletinin bin yıllık bir tarihi olduğunu söylemiştir. Bu sözlere tarihçiler herhalde gülmüştür. Çünkü Türklerin tarihi en az beş bin yıllıktır. Erdoğan’a göre meselâ Hunlar, Göktürkler Türk değildir.  Orhun Yazıtları diye bir şey yoktur. Bu milletin bir Orta Asya geçmişi yoktur. Erdoğan’a göre Selçuklular Anadolu’ya gökten zembille inmiştir.Suriye’nin içişlerine doğrudan müdahale edilmesini eleştirenleri tarihlerini bilmemekle suçlayan Erdoğan verdiği örnekle Türk milletinin asil tarihinden asıl kendisinin haberdar olmadığını ilân ederek Türkiye’yi bir kez daha mahcup etmiştir.Şu ifadelere bakar mısınız lütfen:“- Dokuz asır önce Anadolu’da bir kahraman, Kudüs ve Şam’ı korumak için canı pahasına mücadele ediyordu. Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Şam ve Kudüs’ü namus ve şeref olarak görüyor (…) Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi Şam ve Kudüs’ün istiklali için destansı bir mücadele veriyordu... (…) Kendi tarihinden, ecdadından bihaber olanlar, AK Parti’nin Suriye politikasını doğru analiz edemezler...”Evet, bu sözleri Erdoğan söylemiştir ve Türkiye bir kez daha mahcup olmuştur.Erdoğan’ı dinleyen Haçlılar herhalde içlerinden kıs kıs gülmüşlerdir. Kılıçarslan’lar, Selahaddin Eyyubi’ler, Nureddin Zengi’ler Şam ve Kudüs’ü haçlılara karşı koruyordu, oysa kendileri yanına haçlıları almış Suriye’ye rejim ihraç etmeye çalışıyor. Büyük Ortadoğu Projesi ne diyorsa eş Başkan olarak kendilerinin yaptığı da o.Sonra nedir o, “Bölgede kadastro mühendisliği yapılmasına asla müsaade etmeyeceğiz” afra-tafraları… Irak’ta kadastro mühendisliği yapılmadı mı? Siz bu mühendislik yapılırken cetvel gönye tutan el değil misiniz? İster istemez yine BOP Eş Başkanlığı’nı hatırlatmak zorunda kalıyoruz, bu proje, Haçlı emperyalizmin Siyonizm adına bölgede kadastro mühendisliğine soyunma projesi değil mi?Yine Erdoğan diyor ki…“- Türkiye’nin dostluğu ne kadar değerliyse, herkes bilsin ki, Türkiye’nin gazabı da o kadar şiddetlidir…”Hayret bir şey…Esad, dostunuzdu, gördük başına gelenleri... Kaddafi dostunuzdu, kendisinden ödül bile aldınız, Kaddafi’nin başına gelenleri de gördük...  Düşmanlarınız ise o var olduğunu iddia ettiğiniz gazabınızı Irak’ın kuzeyinde Mehmetçiğin başına çuval geçirerek zaten test ettiler ve siz “Ne notası, müzik notası mı?” dediniz, bir nota bile veremediniz. “Büyük devletler özür dilemez” dediğinizi de hatırlarsınız herhalde… Bir teste daha tabi tutuldunuz, Mavi Marmara’da İsrail dokuz Türk vatandaşını katletti, pek çoğunu da yaraladı. Bir İsrail tavuğuna kış diyebildiniz mi? Türkiye sayenizde sürekli mahcup oluyor, siz ise kendinizi “dünya lideri” sanmayı sürdürüyorsunuz…Hele şu NATO işi tam bir “suçüstü” hali…Suriye bir uçağımızı düşürdü, Türkiye NATO’nun kapısına koştu, “yetiş abi” demeye başladı. Yetmedi, Suriye ile savaş hali ilân edildi…İyi de kardeşim…Irak’ın kuzeyinde 5 bin silahlı, roketatarlı, mayınlı, uçaksavarlı Türkiye düşmanı var ve bunlar 300’erlik, 500’erlik gruplar halinde sınırı geçiyor, Türk karakollarında ölüm kusuyor, sivil-asker, kadın-çocuk demeden insan katlediyor. Kapıları haraca bağlamış durumda. Peki, niye bu konuda NATO’yu devreye sokmaya çalışmıyorsunuz? Türkiye komşu bir ülkeden açık bir saldırıya maruz kalmıyor mu? Niye o bölge ile Suriye ile yaptığınız gibi savaş haline geçmiyor, aksine cebine para, uçağına benzin koyuyorsunuz? Bu irade sizin iradeniz mi?Sayın Erdoğan dün sarmaş dolaş olduğu, al takke ver külâh haller yaşadığı Esad’a bugün “Esed” diyor, komşu bir ülkenin devlet başkanını en ağır sözlerle aşağılıyor. Sonra da bin yıllık devlet geleneğinden bahsediyor.Oysa…Türk devlet geleneğinde böyle aşağılamalar yoktur. Hiçbir padişah ülkesini parçalayan düşman devlet adamlarına dahi böyle aşağılayıcı ifadeler kullanmamıştır. Atatürk, ülkesini işgal eden devletlerin başkanlarına hep “sayın” diye hitap etmiştir. Bugün ne hale geldik ki, Türkiye’yi kan gölüne çeviren, militanları askerlerimizin gözlerini oyduğu PKK’nın başına “Sayın” deniyor; komşu bir ülkenin devlet başkanı için en ağır sıfatlar uygun görülüyor…Ve Erdoğan kendisini bu tür eleştiren kalemlere “Satılmışlar” diye hakaret ediyor.İnsan “satılınca” belli olur.Yürüyüşü değişir, dört çarpı dörde biner.Sayın Erdoğan satılmış kalem arıyorsa işte bu adreslerde arasın, Boğaza Bakan evlerde oturmaya başlayanlarda arasın, evindeki üç-dört boğaza bakmak için çırpınan kalemler nasıl satılmış olabilir?