Erdoğan'ın edebiyat aşkı!

Atatürk'ün üstün çabası ile başlayan Türk dilini zenginleştirme faaliyetleri çerçevesinde ilk defa 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Türk Dil Kurumu tarafından Türk Dil Kurultayı düzenlenmiştir."Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" sözleri ile Türkçe'ye verdiği önemi belirten Atatürk 1 Kasım 1928'de çağdaş dünyaya uyum sağlamak amacıyla harf devrimini gerçekleştirir. Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerinin belirlenmesi, köklerinin araştırılması, Türk lehçe, şive ve ağızlarının bilimsel yöntemlerle incelenmesi için 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni (Türk Dil Kurumu'nu) kurdurur.I. Türk Dili Kurultayı'nda bu konularla ilgili pek çok önemli karar alınmış ve uygulamaya konulmuştur.On gün süren kurultay Ruşen Eşref'in şu konuşmasıyla biter:"Bir davayı bütün gerçekliği ile göz önüne getirmek, onu zaman ve mekân içindeki yerine, sırasına koymak, beyninde inceden inceye elenip dokunmuş bu işin nasıl bir iş olduğunu görmek, göstermek, düşünceleri o iş etrafında bir araya toplamak, o işten çıkan neticeleri ilerisi için hedef edinmek:  İşte Mustafa Kemalce düşünüş bu demektir.Mustafa Kemal'ce düşünmek demek, tahlil ve terkip etmek, şuurlaştırmak, nizamlaştırmak, sistem haline koymak demektir. Bu usul Çanakkale'den Dil Kurultayı'na kadar aynı hızı ve sırayı gösterir. Bu da bizim milli bilincimizi arttırır milli kültürümüzü ortaya koyar. Biz de her Türk vatandaşı gibi atalarımıza layık olarak milli mirasımızı sonsuza dek koruyacağız."Türk dilinin, Türk kültürünün ana eserleri dediğimiz eserler bu kurultaylarda verilen kararların, ardından yürütülen çalışmaların ürünleri. Türkiye'de 1932'den bu yana her iki yılda bir Türk Dil Kurultayı düzenlenir. Türkiye'nin dile ve şiire çok önem veren başbakanı 2008'deki kutlamalarda Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya ait olduğunu söylediği 'Sanat' adlı şiiri okumuştu. Lakin şiir Faruk Nafiz Çamlıbel'e aitti! Sormadan edemiyor insan, 'Nedir bu başbakanın şiirden çektiği?"Birkaç gün önce de Erdoğan, "Büyük Doğu Düşüncesi ve Necip Fazıl Kısakürek'in Eserlerinde İdeal Türk Gençliğinin Nitelikleri" konulu makale yarışmasının ödül töreninde Necip Fazıl'ın 'Zindandan Mehmed'e Mektup' adlı şiirini okudu. "Yarın elbet bizim, elbet bizimdir/Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir" derken hangi halet-i ruhiye ile o mısraları okuduğunu anlamakta çok güçlük çektim. Sürekli bahsettiği parlak yarınlar adına kendi çevresi dışında endişe etmeyen bir insan kalmış mıdır? Atatürk'ün Nutuk'unu, Akif'in Safahat'ini anlayamayan bir neslin geleceğinden endişe ettiğini söyler başbakan. Ama ne Safahat'te yazılanlar, ne Nutuk'ta Ulu Önder tarafından anlatılan hadiseler bu iktidarın yaptığı faaliyetlerle uyuşuyor!Bir de şu var? Dünyanın en büyük dil organizasyonu olmasına rağmen bu ülkede Türkçe Olimpiyatları'na gösterilen ilgi ve itibarın zerresini göremiyor bu oluşum. Haber bültenlerinde beş dakika bile haber yapılmıyor. Şarkı türkü yok ondan olsa gerek. Bir de malum cemaatle alakası olmadığından da olabilir. Velhasıl ne Erdoğan'ın, ne de malum çevrelerin Türk diline aşık olduklarını söylemeleri hiç de samimi gözükmüyor. Üstlendikleri misyon ve yaptıkları icraatlar bırakın Türk dilini, Türk'e ait ufak-büyük ne varsa bütün değerlerden uzak olduklarını gösteriyor! Boşa söylememiş Ziya Paşa;"Ayinesi iştir, kişinin lafa bakılmazŞahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."