Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün sofrası hakkında yazdıkları
Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün sofrası hakkında şunları yazar
08.03.2025 02:14:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bakınız, Atatürk çarşaf giyen bir kadının çarşafına karışmamıştır, yine Türkçe namaz kılınması, Türkçe Kur'an okunması konusunda zorlamada bulunmamış, Arapça ibadeti engellememiştir.
Bazıları, Atatürk'ün hareketini, "hem emperyalizmle mücadele etti, hem de Batılaşmaya çalıştı; bu kendi içinde çelişkidir" diye eleştirmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizmle mücadele ve sonrasındaki Batılılaşma hamlelerini bir de dediğimiz bakış açısından değerlendirin.
O zaman, Batılı gibi görünen ama Müslüman Türk değerleri üzerinde bina edilen bir devletle karşılaşırsınız.
Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün sofrası hakkında şunları yazar:
"Kuvva-yi Milliye ve devrim yıllarının birçok şöhretlerini, gerçek veya iğreti şahsiyetleri Çankaya meclisinde tanıdım.
Atatürk'ün devlet sırlarını sofrasının üstüne döktüğü sanılmamalıdır. Resmi işlerini sorumlu devlet adamları ile görüşürdü.
Akşam meclisinde dostları ile buluşmak; olaylar ve şahıslar hakkında hatıralarını anlatmak, tartışmalarda bulunmak eski âdeti idi.
O'nun herkesi fikir ve karakter değeri kadar sırlarına yaklaştıran, devamlı bir telkin sanatının inceliklerini iyi kavrayan yaman bir politikacı olduğu unutulmamalıdır."
Atatürk döneminde Özel Kalem Müdürü olan Hasan Rıza Soyak'ın aktardığına göre; Atatürk, gündüz içilmesine, siyasî ve önemli konular hakkında konuşulacağı, kararlar alınacağı durumlarda içilmesine kesinlikle karşıdır.
"Sofrada uzun süre oturur, ancak fazla içmez. Sofrada her şey konuşulur, ancak dedikodu yapılmaz. Sofrada çatal, bıçak, tabaklar, örtüler düzenli olmalıdır."
Aynı sofra tarifleri sofranın tüm misafirlerince yapılmaktadır:
"Atatürk'ün sofrası çok önemlidir. Atatürk'ün sofrasında bulundum çok kereler. Sofrası bir ilim sofrasıdır.
İçki içilir ama aynı zamanda çok önemli meseleler konuşulurdu. (...) Böyle birkaç saat değil, 7-8 saat devam ederdi ve Atatürk akşam kimlerle hangi konuyu konuşacaksa onları çağırırdı.
Ben tabii tarihçilerle beraber bulundum. Yemek sofrasında büyük bir karatahta vardı. O kara tahta üzerinde izahat verirdi.
Bazı şeyler sorardı, çözüm getirirdi. Orada mühim meseleler konuşulur, tarih konuşulur, eğer askerî konular varsa askerleri çağırır, generalleri çağırır onlarda konuşurdu.
Politik işler konuşulacaksa partililer de gelir, bakan da gelir.
Yani Atatürk'ün sofrası; alelade yemek sofrası, bir içki sofrası değildir. İçki içilirdi ama asıl mühim olan sempozyum niteliği taşıyan bir sofraydı."
Yine bilinmektedir ki; Atatürk Büyük Nutuk'u kaleme aldığı sürede tek damla içki almamıştır.
İçkinin haram olduğunu da halka ayetlerle izah etmiştir.
İçkinin haram olduğunu söyleyen ancak Kur'an'da bu konuda ilgili ayeti bilemeyen imama cevaben dediklerini Sadık Kutlu anlatır:
"Hoca sıkışınca; 'Paşam doğrusunu söyleyeyim mi, ben buraya muhacir geldim, iş aradım bulamadım, elhamdülillah Müslümanız, yapabildiğimiz kadarını yapıyorum, senin dediklerin kadar derinini bilmem' dedi.
Atatürk çok memnun oldu.
'Aferin, Türk ve Müslüman yalan söylemez, yalan söylemediğin için seni affediyorum.
Yalnız bak burası deniz kenarı, buraya bir ecnebi gelse, İslam dini hakkında sana bir şey sorsa bîhabersin.
Müftü efendiden dersini alacaksın, ileride gelip seni imtihan edeceğim. Sen büyük bir vazifede bulunuyorsun, bilgili olacaksın, için dışın temiz olacak' dedi.
(...) Atatürk ayet-i kerimeyi okudu, biz şaşırdık, konuyu anlattı.
'Allah'ın men ettiği şeylerin kullanılması yasaktır fakat Allah büyüktür, affedicidir, Allah kusurumuzu affetsin' dedi ve yolumuza devam ettik." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 885)
Bazıları, Atatürk'ün hareketini, "hem emperyalizmle mücadele etti, hem de Batılaşmaya çalıştı; bu kendi içinde çelişkidir" diye eleştirmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizmle mücadele ve sonrasındaki Batılılaşma hamlelerini bir de dediğimiz bakış açısından değerlendirin.
O zaman, Batılı gibi görünen ama Müslüman Türk değerleri üzerinde bina edilen bir devletle karşılaşırsınız.
Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün sofrası hakkında şunları yazar:
"Kuvva-yi Milliye ve devrim yıllarının birçok şöhretlerini, gerçek veya iğreti şahsiyetleri Çankaya meclisinde tanıdım.
Atatürk'ün devlet sırlarını sofrasının üstüne döktüğü sanılmamalıdır. Resmi işlerini sorumlu devlet adamları ile görüşürdü.
Akşam meclisinde dostları ile buluşmak; olaylar ve şahıslar hakkında hatıralarını anlatmak, tartışmalarda bulunmak eski âdeti idi.
O'nun herkesi fikir ve karakter değeri kadar sırlarına yaklaştıran, devamlı bir telkin sanatının inceliklerini iyi kavrayan yaman bir politikacı olduğu unutulmamalıdır."
Atatürk döneminde Özel Kalem Müdürü olan Hasan Rıza Soyak'ın aktardığına göre; Atatürk, gündüz içilmesine, siyasî ve önemli konular hakkında konuşulacağı, kararlar alınacağı durumlarda içilmesine kesinlikle karşıdır.
"Sofrada uzun süre oturur, ancak fazla içmez. Sofrada her şey konuşulur, ancak dedikodu yapılmaz. Sofrada çatal, bıçak, tabaklar, örtüler düzenli olmalıdır."
Aynı sofra tarifleri sofranın tüm misafirlerince yapılmaktadır:
"Atatürk'ün sofrası çok önemlidir. Atatürk'ün sofrasında bulundum çok kereler. Sofrası bir ilim sofrasıdır.
İçki içilir ama aynı zamanda çok önemli meseleler konuşulurdu. (...) Böyle birkaç saat değil, 7-8 saat devam ederdi ve Atatürk akşam kimlerle hangi konuyu konuşacaksa onları çağırırdı.
Ben tabii tarihçilerle beraber bulundum. Yemek sofrasında büyük bir karatahta vardı. O kara tahta üzerinde izahat verirdi.
Bazı şeyler sorardı, çözüm getirirdi. Orada mühim meseleler konuşulur, tarih konuşulur, eğer askerî konular varsa askerleri çağırır, generalleri çağırır onlarda konuşurdu.
Politik işler konuşulacaksa partililer de gelir, bakan da gelir.
Yani Atatürk'ün sofrası; alelade yemek sofrası, bir içki sofrası değildir. İçki içilirdi ama asıl mühim olan sempozyum niteliği taşıyan bir sofraydı."
Yine bilinmektedir ki; Atatürk Büyük Nutuk'u kaleme aldığı sürede tek damla içki almamıştır.
İçkinin haram olduğunu da halka ayetlerle izah etmiştir.
İçkinin haram olduğunu söyleyen ancak Kur'an'da bu konuda ilgili ayeti bilemeyen imama cevaben dediklerini Sadık Kutlu anlatır:
"Hoca sıkışınca; 'Paşam doğrusunu söyleyeyim mi, ben buraya muhacir geldim, iş aradım bulamadım, elhamdülillah Müslümanız, yapabildiğimiz kadarını yapıyorum, senin dediklerin kadar derinini bilmem' dedi.
Atatürk çok memnun oldu.
'Aferin, Türk ve Müslüman yalan söylemez, yalan söylemediğin için seni affediyorum.
Yalnız bak burası deniz kenarı, buraya bir ecnebi gelse, İslam dini hakkında sana bir şey sorsa bîhabersin.
Müftü efendiden dersini alacaksın, ileride gelip seni imtihan edeceğim. Sen büyük bir vazifede bulunuyorsun, bilgili olacaksın, için dışın temiz olacak' dedi.
(...) Atatürk ayet-i kerimeyi okudu, biz şaşırdık, konuyu anlattı.
'Allah'ın men ettiği şeylerin kullanılması yasaktır fakat Allah büyüktür, affedicidir, Allah kusurumuzu affetsin' dedi ve yolumuza devam ettik." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 885)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.