Elinizdeki gazetede bayramdan önce başlayıp halen devam eden Mustafa Bekaroğlu'nun yazı dizisini bilmem ki dikkatle okuyor musunuz? Tekrar tekrar okunması gereken ve biter bitmez derhal kitaplaştırılması gereken çok önemli bir çalışma. "Yahudi fanatizmi ve İsrail" başlıklı araştırma-inceleme mahsulü bu ciddi çalışma, özellikle son yüzyılımıza ışık tutuyor. Bugün cennet vatanımızın, haricinde ve dahilinde, muhtelif ihanet şebekeleri tarafından döndürülen dolapları farkedebilmek için ve yarınlarda aynı tuzaklara düşmemek için, özellikle yönetici kadronun altını çizerek okuması gereken bir yazı dizisi. Söz konusu yazı dizisinden özellikle altını çizdiğim paragrafları dikkatlerinize arzetmek istiyorum: "Balkan harbi esnasında Osmanlı Devleti'nin Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) İstanbul'lu bir ailenin oğlu olan Nuradonkyan efendidir. -Gabrial Nuradonkyan-, Ekmekçi Kirkor ağanın oğludur. Yüksek tahsilini devlet desteği ile Paris'te yapmış ve Bab-ı Ali'de Hariciye Nezaretinde göreve başlamıştır. Lozan Konferansına Türk heyetinin iktisat müşaviri olarak katılan merhum Celal Bayar "Ben Yazdım" adlı kitabının Milli Mücadeleye giriş bölümünde şunları yazmaktadır: "Bir gün arkadaşlarla beraber konferansın toplantı yeri olan Uchy'deki şatoya gidiyorduk. Yolda beş-altı kişilik bir grubun bize doğru gelmekte olduğunu gördük. Aramızdaki mesafe elli-altmış metreye inince bir arkadaşımız hayretle seslendi; "Aaa... Nuradonkyan efendi ortalarında" dedi... Nuradonkyan efendinin içinde bulunduğu heyet, yeniden memleketimiz aleyhinde Ermeni davasını yürütmek için, konferans nezdinde teşebbüste bulunmak üzere Lozan'a gelmişlerdi... (Gizli Harp İSTİHBARAT K. Karabekir Haz. E Tekin). Görülüyor ki "gaflet-dalalet-hıyanet" dün de vardı, bugün de var! Osmanlı gibi tarihin kaydettiği en büyük devlet nasıl ihanetlerle yok oldu? Kendi eliyle, kendi sonunu nasıl hazırladı ve dün olanlardan ibret alınmazsa Türkiye Cumhuriyeti'nin akıbetinin aynı olması kaçınılmazdır. Düşünün bir kere Balkan Harbi gibi Osmanlının parçalanmasına sebep teşkil eden bir zaman diliminde devletin en önemli kurumu olan Hariciyesi, yani dış politikası kimlere teslim ediliyor. Bu kediye ciğer teslim etmekle eş değer değil de nedir? Bu, Osmanlı Devletine yeni bir düzen, yeni bir hak ve özgürlük anlayışı, yeni bir insan hakları kriterleri, yeni bir meşru demokrasi anlayışı getirmeyi vaad ederek, türlü düzen, provokasyon, dezenformasyon ve ihtilal sonrası iktidarı ele geçiren, ele geçirmekle kalmayıp tam bir hakimiyet sağlayan İttihatçı kadronun ihaneti değil de nedir? Ama ihanet bir değil, bin değil sayısız ihanet, ihanet, ihanet! Öyleyse soruyorum: İkinci Cumhuriyet diyerek ortaya çıkanlarla, Roma mahreçli, Vatikan planlı, dinlerarası diyalog programlarının gönüllü uygulayıcıları olanlara; Müslüman Türk Milletinin arasına fitne-fücur ve ayrılık sokarak alt kimlik-üst kimlik söylemlerinin sahipleri ne yapıyorlar dersiniz acaba? "İttihatçı kadro bir türlü istikrarı sağlayamıyor ve bunda da suçu halen iktidarda olan Abdülhamit Han'a atıyorlardı. Bilinen bir gerçek vardı ki o da; devlet yönetmek nutuk atmaya ya da dağa çıkmaya pek benzememekte olduğu idi! İttihatçıların Selanik'teki hesapları İstanbul'a uymamıştı. Bu arada alabildiğine özgürlük birilerini rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlık duyan odaklar genellikle din ve ahlakın elden gitmekte olduğunu bu durumun İslam'ın sonu olacağını ve bu duruma daha fazla katlanmanın mümkün olmayacağı fikri etrafında birleşiyorlardı. Derviş Vahdettin de bunlardan birisidir. Aslında Derviş Vahdettin'in "Hizb-i Vahdet"i İttihatçıların başarısızlıklarının sebebi olarak gördükleri Abdülhamit'i alaşağı etmek için bulunmaz bir fırsat olacaktır. Hizb-i Vahdet'in ateşli taraftarlarından biri vardır ki, Osmanlının çöküş döneminde her taşın altından çıkmakla ünlenmiştir. Bu kişi, kendisi de ateşli bir İttihatçı olan Said-i Kürdi, ya da bildiğimiz adıyla Said-i Nursi'den başkası değildir. Said-i Nursi, Hizb-i Vahdet'in yayın organı Volkan gazetesine de Abdülhamit aleyhine ateşli yazılar yazmaktadır." Görüldüğü gibi değerli araştırmacı Mustafa Bekaroğlu, Yeni Mesaj'daki bu yazı dizisinde çok hayati tesbitler yapıyor, tarihi gerçekleri aydınlatıyor. Aman kaçırmayın.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024