Gelişmekte olan ülkelerin gümrüklerini "sözde liberalleşme" adı altında tasfiye ederek kendi ürünlerine bu ülkeleri "pazar" yapmaktadırlar. Bugün, bırakınız, dünya ticaretinin verimli bir şekilde gelişmesini, dünyada gümrük duvarları arkasına saklanmış "ticaret bölgeleri" oluşmaktadır. Bu bağlamda örneğin, AB, EFTA (European Free Trade Area), NAFTA (North American Free Trade Agreement), LAIA (Latın American Integration Association), MERCOSUR (Common Market For The Southern Cone of America), ASEAN (Association of South East Asian Nations), APEC (Asia Pacific Economic Corporation Forum) gibi birçoklarının yanı sıra yeni "ticari bölgeselleşme" arayışları da devam etmektedir.
Her geçen gün, özellikle gelişmiş ülkeler, kendi iç pazarlarını korumada ve yabancı ülkelerin pazarlarını ele geçirmede daha acımasız ve agresif bir tutum takınmaktadırlar. Bunun en temel sebebi, kapitalist modelin yanlış kabulleri ve sonuçlarıdır. Liberal-kapitalist temeller üzerine oturan globalizm, her geçen gün tüketimde daralmaya neden olduğu için; ülkeler, daralan iç pazarlarını korumada daha ısrarlı olurken, yeterli olmayan iç pazarlarının açığını kapatmak üzere de dış pazarları ele geçirmeye uğraşmaktadırlar. Doğal olarak gücü yeten her ülke, bu adımları atmaya başladığında, bugünkü gözlemlediğimiz "içinden çıkılmaz tablo" kendini göstermektedir.
Oysa Milli Ekonomi Modeli'nin "tüketim problemi"ni çözmesi sebebiyle "artan pazar", herkesi tatmin edecektir. Başka bir ifade ile bu model, bütün devletlere, daralan pazarda kavga etmek yerine; büyüyen bir pazarda dost olmak imkanını sunmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi /BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş
MİLLİ EKONOMİ MODELİ İÇİN NE DEDİLER
Prof. Dr. Ömer EYERCİO?LU / Gaziantep ÜniversitesiBu tez, Anayasa'mızdaki "sosyal devlet" ifadesinin somut karşılığıdırTarih boyunca ortaya çıkan devletler, o devleti meydana getiren temel unsur olan milletlerin kültür ve medeniyetlerinin ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde şekillenmişlerdir. Bu nedenle devlet tarifi, milletler için farklılıklar göstermekte; milletlerin bir bütün olarak sosyal olaylara, ekonomiye, hukuka, idareye, siyasete, çevreye, topyekün insana ve onunla alakalı olgulara bakış açısını ortaya koymaktadır. Sosyal devlet anlayışı ise bugün hemen hemen bütün devletlerin anayasalarında yer alan temel hükümlerden birisidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'miz de anayasamızda demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın Sosyal Devlet-Milli Devlet eserindeki tezi, anayasamızda tarif edilen "Sosyal Hukuk Devleti" nin hayata geçirilmesi projesidir. Prof. Dr. Haydar Baş bu eserinde, devletin vazifesini tarif ederken; devletin insanların doğuştan gelen haklarını yaşatmak ve korumakla mükellef olduğunu, bu nedenle devletin sosyal sorumluluk taşıdığını savunmaktadır. Bundan dolayı, sosyal devlet olmak devletin vatandaşlarına karşı bir ikramı değil, varlığının gereğidir.