Rahmetli Haydar Hoca'nın kaleme aldığı kitapları okuyunca insanın içine bir hüzün çöküyor.
Bugün de o günlerden birindeyim…
Pek çok çözüm önerisi, tavsiye ancak her şeyden önce ileriyi görmek her insana nasip olan bir yetenek değil. Eğer fıtratınızda yoksa "kör gözüm parmağına parmağına" yaşıyorsunuz. Sonunda gözünüzle parmağınız buluşuncaya kadar.
Gerçekleri görmemek; bu dünyaya neden geldiğini sorgulamamak, yaratıcının buyruklarına isyan etmek, neden onda var da bende yok gibi kıskançlık duygularına kapılmak, var olanın fazlasından ihtiyaç sahibi olanları yararlandırmamak gibi kötü bir alışkanlığımız var.
Sabah nasıl oluyorsa, gün bitip akşam üzerimize bütün hüznü ile çöktüğünde bile sorgulamaktan; her konuda yaptığımız yanlışlar ile hesaplaşmaktan öylesine uzağız. İnsan bencilliği, mal düşkünlüğü, kıskançlıklar öylesine ders alınacak olaylarda bile kendini gösteriyor ki şaşırıyorsunuz.
Konusunda ehil olmayanların yanlışları; ehil olup da tercihleri nedeni ile bir köşeye itilmiş olanların duruşları en büyük ibret vesilesi iken, yararlanma çizgisinin dışında bırakılmaları ile ortaya çıkan vahim sonuçları hep birlikte izliyoruz. Birinin çalma olarak kabul ettiği hırsızlık suç olarak kabul edilirken haksız kazanç elde eden bir diğeri umursamıyor bile...
Haramlar zinciri öylesine yayılmış ki, helali ayrıştırmak mümkün değil, kara bir bulut ile maskelenmiş. Kısacası neyin haram, neyin helal olduğunu düz vatandaşın ayırt etmesi mümkün olmuyor. Yaşamı öylesine kabullenmişiz ki sadece yaşamı sürdürmeye çalıştığımız için sorgulayamıyoruz bile…
***
Her dönemde siyasi rant uğruna, ikballerdi için görmezlikten gelenler, arazi veya dükkanları birilerine peşkeş çekenler, vergi borçları ile oynayanlar, sigorta borçlarını erteleyenler, el konulan iş yeri ve fabrikalarda ticari faaliyetlere devam edenler hep duyuldu ve iddia edildi. Bundan sonra iktidarda kim olursa olsun ayni şeylerin tekrarlanmayacağını kimse söyleyemez.
Türkçe' de kitabına uydurmak sözü; genellikle kanunsuz bir işi kanuni hale getirmek için kullanılır. Uygulamalarda da pek çok örneğine rastlanabilir.
Ancak bu ve bunun gibi uygulamalar genellikle ekonominin iflas ettiği, firmaların zora girdiği dönemlerde gerçekleşirken; tevatür odur ki, günümüzde yandaş firmalar için alışkanlık haline getirilmiş. Bir gün önce yüklü bağışta bulunup, ertesi günü yüklü kredi çekenleri bu konumda yorumlayabiliriz.
Arazileri ucuza kapatıp yerimiz dar diyerek çok katlı binalar dikenler, bu binaları yaparken depremde yıkılacağını düşünemeyenler, yaratıcının insanoğluna emrettiği "Oku" ve "Aklet" emrini ihmal edenler, gerçekle sadece kendileri yüzleşmek durumunda kalmıyorlar. Aksine pek çok insanı da kendi kurdukları güven tuzağına çekmeyi, riske sokmayı başarıyorlar.
Deprem sonrası pek çok 'kent'te binalarına güvenemeyen insanlar bahçe almaya, imarsızda olsa tek katlı binalardan, villa ve yazlık evlerden medet ummaya başladı. Çok katlı binaların alıcısı hızla azalmaya; fiyatları düşmeye başladı. Depremzedeler akın, akın daha az riskli şehirlere taşınıyor. Evini, eşyasını pek çok anısını, hatta yakınını kaybetmiş olanlar İkinci Dünya Savaşı'nda canını kurtarmış olanların haleti ruhiyesi içinde.
Binlerce insanın öldüğü bir depremden sağ çıktıklarının bile farkında olmayanlar, farkında olup da niçin böyle bir olayın kendilerini bulduğunu kızgınlık ve isyan içinde sorgulayanların herkesi endişelendirmesi gerekiyor.
Bu işin şakası yok. Bir ömür boyu başını sokacak evin hayalini kurup tam elde ettiklerinde kaybedenler, çocuklarını büyütüp okutmaya çalışırken böylesine bir durumla karşı karşıya kalanlar bu travmanın getirdiği yoksunluk hissi ile kolay yüzleşemeyeceklerdir.
1999 depreminin izlerini henüz silmeye çalışırken uğranılan felaketi oturdukları yerden küçümseyenler, vicdanlarını rahatlatmak için üç-beş kuruş yardım yaparak olayı yok sayamazlar.
Hepimizin görevi zor.
Önümüze konulacak günlük ölü sayıları, kurtarılan depremzede sayıları kaç olursa olsun; içimizde açılan o derin boşluğu, mağarayı ancak sevgi ışığı ile doldurup aydınlatabilir, gerçeğin yoksunluğuna kendimizi ancak bu sayede alıştırabiliriz.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, hayatımıza eskisi gibi devam etmek mümkün değildir.
Birbirimize daha fazla kenetlenmek, yurdumuzu daha çok sevmek, yoksunluğa düşenlerin yaralarını sarmak zorundayız. Bunun için de bu günlerde yaşadığımız olayların vahametini daha iyi kavramalıyız.
Her şeyde ve her yerde gerçeğin peşinde koşmak dileği ile...
- Söz veren mi, sözünü tutan mı değerli? / 31.05.2025
- Arifler ve âlimler… / 20.05.2025
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025