Beyaz Saray'a yakın medya kuruluşları , bu sıralar "Saddam yakalanmasa da olur'' demeye başladılar. Irak'a yönelik işgalin yeni bir boyut kazanarak devam ettiği bir sırada devreye sokulan bu haber, bize ABD'nin Saddam'ı yakalayamayacağı gerçeğini veriyor.
Irak'ta, uğramış olduğu hezimeti gizlemeye çalışan Pentagon yetkililerinin haber karşısında tepkisiz kalması da bu tezimizi doğruluyor.
Peki ama; Irak'ta sürdürülen işgal , Saddam'a yönelik değil miydi?
Pazaryerlerine, trafikteki araçlara ve doğumevlerine yönelik bombardımanların Saddam'la ne tarz bağlantısı olabilirdi ki?
Irak topraklarında beklenmedik bir direnişle karşı karşıya kalan ABD, savaştaki küçük başarılarla yetinmeye başladı. Amerikan conilerinin ellerine geçirdikleri on onbeş haneli , hatta yerleşime kapalı köyler büyük zafer naralarıyla ekranlara yansıtılıyor. Durum hiç de öyle değil. Jeostratejik alanlarda net bir kazanım yok aslında. Bağdat, Necef hala ayakta.
Aynı senaryo Afgan topraklarında da sergilendi. Afganistan'ın sınır bölgelerine yapılan operasyonu büyük coşkuyla sunan Amerikan medyası ,Başkent Kabil sokaklarındaki Amerikan zaiyatını vermedi.
Afganistan'da Amerika'nın eli eskisinden daha güçlü hale getirildi ama; tehdit olarak görülen Usame Bin Ladin piyasada yok. Adam yer yarıldı içine girdi.
Aynı senaryonun diğer versiyonu Bağdat'ta oynanmakta. ABD kuklası bir Irak rejimi devreye sokulacak ama; Saddam sır olup kaybolacak.
Afganistan savaşı sırasında Usame Bin Ladin, ikide bir ekranlara çıkarak ulusa sesleniyordu. Aynı taktiği Saddam uyguluyor. Halklarına ekranlardan seslenen liderlerin sır dolu hareketleri takip edilemiyor. Kedi fare oyunu şeklinde süren bu oyunda kaybeden ise masum halk oluyor. Sivil halk, liderleri gibi sığınaklarda gizlenemiyor. Korumasız ateşe atılıyorlar. Bombalara maruz kalıyorlar.
ABD medyasının "Saddamsız da olur" mesajı boş değil. İşgalin şifresi niteliğindeki bu mesajlar hem acziyetin hem kötüniyetin, çirkefliğin yüzünü ele veriyor.
Amerikan yönetimi, soykırım tarihinin hemen her döneminde, işgaller öncesi belli ülkelerde belli liderlere oynadı. Panama da Noriega'ya karşı, Endonezya'da Suharto'ya , Küba'da Castro'ya , Venezüella'da Chavez'e , Afganistan'da Ladin'e , Irak'ta ise Saddam'a karşı..
Emperyal niyetlerini kişilere indirgeyen ABD'nin, esas hedeflere karşı gerçek niyetini gizlediği biliniyor.
Ladin'den Saddam'a niyetler aynı. Sadece figüranlar değişiyor. Bu değişikliklerde kaybedens e hep siviller oluyor.
Irak'ta, uğramış olduğu hezimeti gizlemeye çalışan Pentagon yetkililerinin haber karşısında tepkisiz kalması da bu tezimizi doğruluyor.
Peki ama; Irak'ta sürdürülen işgal , Saddam'a yönelik değil miydi?
Pazaryerlerine, trafikteki araçlara ve doğumevlerine yönelik bombardımanların Saddam'la ne tarz bağlantısı olabilirdi ki?
Irak topraklarında beklenmedik bir direnişle karşı karşıya kalan ABD, savaştaki küçük başarılarla yetinmeye başladı. Amerikan conilerinin ellerine geçirdikleri on onbeş haneli , hatta yerleşime kapalı köyler büyük zafer naralarıyla ekranlara yansıtılıyor. Durum hiç de öyle değil. Jeostratejik alanlarda net bir kazanım yok aslında. Bağdat, Necef hala ayakta.
Aynı senaryo Afgan topraklarında da sergilendi. Afganistan'ın sınır bölgelerine yapılan operasyonu büyük coşkuyla sunan Amerikan medyası ,Başkent Kabil sokaklarındaki Amerikan zaiyatını vermedi.
Afganistan'da Amerika'nın eli eskisinden daha güçlü hale getirildi ama; tehdit olarak görülen Usame Bin Ladin piyasada yok. Adam yer yarıldı içine girdi.
Aynı senaryonun diğer versiyonu Bağdat'ta oynanmakta. ABD kuklası bir Irak rejimi devreye sokulacak ama; Saddam sır olup kaybolacak.
Afganistan savaşı sırasında Usame Bin Ladin, ikide bir ekranlara çıkarak ulusa sesleniyordu. Aynı taktiği Saddam uyguluyor. Halklarına ekranlardan seslenen liderlerin sır dolu hareketleri takip edilemiyor. Kedi fare oyunu şeklinde süren bu oyunda kaybeden ise masum halk oluyor. Sivil halk, liderleri gibi sığınaklarda gizlenemiyor. Korumasız ateşe atılıyorlar. Bombalara maruz kalıyorlar.
ABD medyasının "Saddamsız da olur" mesajı boş değil. İşgalin şifresi niteliğindeki bu mesajlar hem acziyetin hem kötüniyetin, çirkefliğin yüzünü ele veriyor.
Amerikan yönetimi, soykırım tarihinin hemen her döneminde, işgaller öncesi belli ülkelerde belli liderlere oynadı. Panama da Noriega'ya karşı, Endonezya'da Suharto'ya , Küba'da Castro'ya , Venezüella'da Chavez'e , Afganistan'da Ladin'e , Irak'ta ise Saddam'a karşı..
Emperyal niyetlerini kişilere indirgeyen ABD'nin, esas hedeflere karşı gerçek niyetini gizlediği biliniyor.
Ladin'den Saddam'a niyetler aynı. Sadece figüranlar değişiyor. Bu değişikliklerde kaybedens e hep siviller oluyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005