İmam Ali’nin Eşbah Hutbesi -3-
Yapmış olduklarını büyük görmezler. Böyle yapsalardı, umutları korkularını silerdi. Şeytan kendilerine musallat olmadığından Rablerine karşı çıkmadılar, birbirlerine düşmediler
25.05.2025 15:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Yapmış olduklarını büyük görmezler. Böyle yapsalardı, umutları korkularını silerdi. Şeytan kendilerine musallat olmadığından Rablerine karşı çıkmadılar, birbirlerine düşmediler, kötü davranışlar onları birbirinden ayırmadı, hasetten dolayı birbirinden yüz çevirmediler, şek ve şüphe nedenleri onları bölük pörçük kılmadı, görüş farklılıkları onları dağıtmadı.
Onlar iman kullarıdır; asla şek, şüphe, gevşeklik ve yorgunluk kulluk ipini boyunlarından çözemez.
Gök kadarında secde veya süratle iş gören bir meleğin olmadığı yer yoktur, ibadet edip durmalarıyla, Allah'a dair bilgileri artar, kalplerinde
Rablerinin izzeti daha da büyür. Yeryüzünü büyük dalgaların şiddeti ve dolgun denizlerin baskınlığıyla doldurmuştur.
Yüksek dalgaları çarpışmış ve büyük parçaları birbirine girmiştir. Suyun dalgalanmasından dev gibi köpükler oluşmuştur. Çarpışan sular onun ağırlığı altında kalmış; derken dinginleşmiş ve iyice yatışmıştır, homurtulu dalgalardan sonra sinip kalmış, itilip kakılan tutsak durumuna düşmüştür.
Sonra yeryüzü suların engin yerlerinde serilip oturmuştur. Burnunun büyüklüğünden, kibrinden, taşkınlığından ve kabarmasından sıyrılarak, ağırbaşlı, oturaklı ve uysal olmuştur.
Azgın sular kıyılardan ve sarp kayalıklardan eteklere inince, oluklarından pınarlar fışkırıp dere yataklarını doldurmuştur. Sonra, suların hareketlerine aşınmaz kaya parçalarıyla yön verilmiş, dağların yüzeye yerleşmesiyle çalkantı de dinmiş oldu, çukurlar doldu, düzlüklerde su seviyesi yükseldi.
Yer ile gök arasında açıklık meydana çıktı. Yaşayanlar için esintili bir atmosfer hazırladı. Muhtaç oldukları şeylerle birlikte yeryüzü halkını yarattı. Pınar sularının tepelere ulaşmadığı ve yetişmek için ırmak yataklarının bulunmadığı verimli toprakları ihmal etmeyerek diriltici ve bitki çıkarıcı bulutlar yarattı.
Birbirinden ayrı olan parlak bulut parçalarını birleştirdi. Beyaz, yoğun ve sulu buludan harekete geçirdi ve bulutlar da yağmaya hazır hale geldi. Etrafında şimşek çakmaya başladı, ama beyaz, dev ve yoğun bulutların parlaklığı azalmadı; peş peşe bulutlar gönderdi.
Bu bulutlar, yeri ihata edince rüzgâr onları sürükleyip yağmur tanelerini döktü. Bulut, içindeki bol suyunu döktüğünde bunlarla yerin kıraçlığından bitkiler çıkarmış, dağ eteklerinde ot bitirmiştir.
Bu dağlar giydirildiği çiçeklerle ve bahçelerle göz alıcı olmuş, dağların takındığı pırıl pırıl kolyeler olmuştur çiçekler. Bu nimetleri, insanlara bir azık ve hayvanlar için rızık olarak yarattı.
O, dağ aralarında yollar açmış, yolculara en iyi yol için meşaleler koymuştur. Yeryüzünü döşeyip, işini bitirince Âdem'i yarattıkları arasından seçmişti. Onu insan yaratılışının ilk türü kılarak cennetine yerleştirdi, bol rızkını temin etti.
Nehyettiği hususları kendisine işaret edip bildirdi. Acelelik yapması itaatsizlik anlamı taşıyacak ve makamını tehlikeye sokacaktı. Ama nehyettiklerini onun ezeli ilmine uygun olarak yapınca, Âdemi tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi ki nesliyle birlikte yeryüzünü bayındır kılsın ve onunla kullarına hücceti tamamlasın.
Âdem'in ruhunu kabzettikten sonra da kullarını Rabbani hüccetlerinden ve kendi marifetiyle kullan arasındaki bağdan mahrum bırakmadı. Seçtiği peygamberlerinin dilinden gönderdiği hüccetleri vesilesiyle birbiri ardınca her dönemde mesajlarını insanlara ulaştırmış ve insanlarla ahitleşmiştir.
Peygamberimiz Muhammed (s.a.a) vesilesiyle de hüccet tamam olmuş ve hiç bir mazeret yeri kalmamıştır, günahkârlar hakkındaki tehdidi sona ermiştir.
O, rızkı azaltıp çoğaltarak düzenlemiş; dar ve geniş olarak bölmüştür. Bu düzeni; kolayını ve zorunu isteyecek olanları tespit etmek, zengin ve fakirin şükrünü ve sabrını denemek için adalet üzere kurmuştur.
Bolluğa sıkıntıları, sağlığına hastalıkları, sevinçlerine kederleri eklemiştir. Ömürleri uzatıp kısaltarak, öne salıp erteleyerek yaratmıştır. Ölüme bir takım sebepler takdir etti, ölümü hayat düğümlerini çözen bir unsur kıldı.
O gizleyenlerin içindeki sırrı, fısıldaşarak konuşulanları, kuşkuları ve kesin inançları, gafil olunanları, gönüldekileri, görünmeyenleri, kulakların gizlice dinlediklerini, karıncaların yazlıklarını,
Haşeratın kışlıklarını, yaslı kadınların hazin inleyişlerini, ayakların yavaş sesini, meyvelerin gizlendiği tomurcukların perdelerinin içini, dağ ve vadilerdeki vahşi hayvanların inini, sivrisineklerin ağaçların dal ve yaprakları arasında gizlendiği yeri, yaprakların dallara iliştiği yeri,
Nütfenin sulpten döküldüğü yeri, bulutların çıkıp kaynaşmasını, damlaların buluttaki yığınağını, kasırgaların kuyruklarıyla taşıdıklarını, yağmurların selleriyle süpürdüklerini, kum ve çakıl tepelerinde gizlenen haşereleri, kanatlıların dağ zirvelerindeki durağını, cıvıldayanların karanlık yuvalarındaki şakımalarını, sedeflerin içinde gizli incileri, deniz dalgalarının bağrındakileri,
Gece karanlığının gizlediği veya gündüz aydınlığının açtığı, karanlığın ve aydınlığın kendisini takip ettiği şeyi, ayak izini, hareket hissini, sözün kaynağını, dudak kıpırtısını, ruhun karar yerini, zerrenin ağırlığını, her hüzünlünün inleyişini, ağaçtaki meyveleri, düşen yaprağı, nutfe yatağını, kan dolaşımını ve kan pıhtılaşmasını bilmektedir.
Bu, ona zor gelmez. Yarattıklarını yaşatma ve gözetmekte güçlük çekmez. İşlerini yürütmek ve yaratılmışları gözetmek usanıp ara vermeden yaptığı işlerdendir. İlmi onları ihata etmiştir. Sayılarını bilir.
Adaleti hepsini kuşatmıştır. Yarattıkları onu övmede kusur ettiği halde, yine de fazlı ve keremi devam etmiştir.
Ey Allah'ım, sen, bütün güzel vasıfların sahibisin, çok övülmeye layıksın. Ümit beslenenlerin en hayırlısı sensin. İsteneceklerin en hayırlısı da sensin. Allah'ım, bana öyle şeyler bağışladın ki, senden başkasına hamd ve sena edemem, Ümitsiz kılanları ve güvenilir olmayanları dilimle övemem.
Sen dilimi insanları övmekten, yaratılmış kullara sena etmekten uzak kıldın. Allah'ım, her övenin övgüsünün bir karşılığı ve armağanı vardır.
Ben de bunun için, rahmet ve mağfiret hazinelerinin kılavuzu olarak sana ümit bağladım. Allah'ım, bu makam; sana özgü tevhide erenlerin ve bu övgü ve makamlara senden başkasını layık görmeyenlerin makamıdır.
Sana, senden başkasının zenginleştiremeyeceği şekilde muhtacım. Kereminden başkası, bu fakirlikten kurtaramaz beni. Bize bu mekânda rızanı ihsan eyle. Bizi senden başkasına el açtırma. "Senin her şeye gücün yeter."(Al-i İmran: 26) Nehc'ul Belaga 91 Hutbe
Onlar iman kullarıdır; asla şek, şüphe, gevşeklik ve yorgunluk kulluk ipini boyunlarından çözemez.
Gök kadarında secde veya süratle iş gören bir meleğin olmadığı yer yoktur, ibadet edip durmalarıyla, Allah'a dair bilgileri artar, kalplerinde
Rablerinin izzeti daha da büyür. Yeryüzünü büyük dalgaların şiddeti ve dolgun denizlerin baskınlığıyla doldurmuştur.
Yüksek dalgaları çarpışmış ve büyük parçaları birbirine girmiştir. Suyun dalgalanmasından dev gibi köpükler oluşmuştur. Çarpışan sular onun ağırlığı altında kalmış; derken dinginleşmiş ve iyice yatışmıştır, homurtulu dalgalardan sonra sinip kalmış, itilip kakılan tutsak durumuna düşmüştür.
Sonra yeryüzü suların engin yerlerinde serilip oturmuştur. Burnunun büyüklüğünden, kibrinden, taşkınlığından ve kabarmasından sıyrılarak, ağırbaşlı, oturaklı ve uysal olmuştur.
Azgın sular kıyılardan ve sarp kayalıklardan eteklere inince, oluklarından pınarlar fışkırıp dere yataklarını doldurmuştur. Sonra, suların hareketlerine aşınmaz kaya parçalarıyla yön verilmiş, dağların yüzeye yerleşmesiyle çalkantı de dinmiş oldu, çukurlar doldu, düzlüklerde su seviyesi yükseldi.
Yer ile gök arasında açıklık meydana çıktı. Yaşayanlar için esintili bir atmosfer hazırladı. Muhtaç oldukları şeylerle birlikte yeryüzü halkını yarattı. Pınar sularının tepelere ulaşmadığı ve yetişmek için ırmak yataklarının bulunmadığı verimli toprakları ihmal etmeyerek diriltici ve bitki çıkarıcı bulutlar yarattı.
Birbirinden ayrı olan parlak bulut parçalarını birleştirdi. Beyaz, yoğun ve sulu buludan harekete geçirdi ve bulutlar da yağmaya hazır hale geldi. Etrafında şimşek çakmaya başladı, ama beyaz, dev ve yoğun bulutların parlaklığı azalmadı; peş peşe bulutlar gönderdi.
Bu bulutlar, yeri ihata edince rüzgâr onları sürükleyip yağmur tanelerini döktü. Bulut, içindeki bol suyunu döktüğünde bunlarla yerin kıraçlığından bitkiler çıkarmış, dağ eteklerinde ot bitirmiştir.
Bu dağlar giydirildiği çiçeklerle ve bahçelerle göz alıcı olmuş, dağların takındığı pırıl pırıl kolyeler olmuştur çiçekler. Bu nimetleri, insanlara bir azık ve hayvanlar için rızık olarak yarattı.
O, dağ aralarında yollar açmış, yolculara en iyi yol için meşaleler koymuştur. Yeryüzünü döşeyip, işini bitirince Âdem'i yarattıkları arasından seçmişti. Onu insan yaratılışının ilk türü kılarak cennetine yerleştirdi, bol rızkını temin etti.
Nehyettiği hususları kendisine işaret edip bildirdi. Acelelik yapması itaatsizlik anlamı taşıyacak ve makamını tehlikeye sokacaktı. Ama nehyettiklerini onun ezeli ilmine uygun olarak yapınca, Âdemi tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi ki nesliyle birlikte yeryüzünü bayındır kılsın ve onunla kullarına hücceti tamamlasın.
Âdem'in ruhunu kabzettikten sonra da kullarını Rabbani hüccetlerinden ve kendi marifetiyle kullan arasındaki bağdan mahrum bırakmadı. Seçtiği peygamberlerinin dilinden gönderdiği hüccetleri vesilesiyle birbiri ardınca her dönemde mesajlarını insanlara ulaştırmış ve insanlarla ahitleşmiştir.
Peygamberimiz Muhammed (s.a.a) vesilesiyle de hüccet tamam olmuş ve hiç bir mazeret yeri kalmamıştır, günahkârlar hakkındaki tehdidi sona ermiştir.
O, rızkı azaltıp çoğaltarak düzenlemiş; dar ve geniş olarak bölmüştür. Bu düzeni; kolayını ve zorunu isteyecek olanları tespit etmek, zengin ve fakirin şükrünü ve sabrını denemek için adalet üzere kurmuştur.
Bolluğa sıkıntıları, sağlığına hastalıkları, sevinçlerine kederleri eklemiştir. Ömürleri uzatıp kısaltarak, öne salıp erteleyerek yaratmıştır. Ölüme bir takım sebepler takdir etti, ölümü hayat düğümlerini çözen bir unsur kıldı.
O gizleyenlerin içindeki sırrı, fısıldaşarak konuşulanları, kuşkuları ve kesin inançları, gafil olunanları, gönüldekileri, görünmeyenleri, kulakların gizlice dinlediklerini, karıncaların yazlıklarını,
Haşeratın kışlıklarını, yaslı kadınların hazin inleyişlerini, ayakların yavaş sesini, meyvelerin gizlendiği tomurcukların perdelerinin içini, dağ ve vadilerdeki vahşi hayvanların inini, sivrisineklerin ağaçların dal ve yaprakları arasında gizlendiği yeri, yaprakların dallara iliştiği yeri,
Nütfenin sulpten döküldüğü yeri, bulutların çıkıp kaynaşmasını, damlaların buluttaki yığınağını, kasırgaların kuyruklarıyla taşıdıklarını, yağmurların selleriyle süpürdüklerini, kum ve çakıl tepelerinde gizlenen haşereleri, kanatlıların dağ zirvelerindeki durağını, cıvıldayanların karanlık yuvalarındaki şakımalarını, sedeflerin içinde gizli incileri, deniz dalgalarının bağrındakileri,
Gece karanlığının gizlediği veya gündüz aydınlığının açtığı, karanlığın ve aydınlığın kendisini takip ettiği şeyi, ayak izini, hareket hissini, sözün kaynağını, dudak kıpırtısını, ruhun karar yerini, zerrenin ağırlığını, her hüzünlünün inleyişini, ağaçtaki meyveleri, düşen yaprağı, nutfe yatağını, kan dolaşımını ve kan pıhtılaşmasını bilmektedir.
Bu, ona zor gelmez. Yarattıklarını yaşatma ve gözetmekte güçlük çekmez. İşlerini yürütmek ve yaratılmışları gözetmek usanıp ara vermeden yaptığı işlerdendir. İlmi onları ihata etmiştir. Sayılarını bilir.
Adaleti hepsini kuşatmıştır. Yarattıkları onu övmede kusur ettiği halde, yine de fazlı ve keremi devam etmiştir.
Ey Allah'ım, sen, bütün güzel vasıfların sahibisin, çok övülmeye layıksın. Ümit beslenenlerin en hayırlısı sensin. İsteneceklerin en hayırlısı da sensin. Allah'ım, bana öyle şeyler bağışladın ki, senden başkasına hamd ve sena edemem, Ümitsiz kılanları ve güvenilir olmayanları dilimle övemem.
Sen dilimi insanları övmekten, yaratılmış kullara sena etmekten uzak kıldın. Allah'ım, her övenin övgüsünün bir karşılığı ve armağanı vardır.
Ben de bunun için, rahmet ve mağfiret hazinelerinin kılavuzu olarak sana ümit bağladım. Allah'ım, bu makam; sana özgü tevhide erenlerin ve bu övgü ve makamlara senden başkasını layık görmeyenlerin makamıdır.
Sana, senden başkasının zenginleştiremeyeceği şekilde muhtacım. Kereminden başkası, bu fakirlikten kurtaramaz beni. Bize bu mekânda rızanı ihsan eyle. Bizi senden başkasına el açtırma. "Senin her şeye gücün yeter."(Al-i İmran: 26) Nehc'ul Belaga 91 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.