Akıl, insan için en büyük araçtır. Bu madden de böyledir, manen de. Maddi hayatta aklını kullanan (inanan veya inanmayan) her birey ve topluluklar, kendini geliştirmiş, öne geçmiş, hükümran olmuş, hayatlarını zenginleştirmişlerdir. Maddi anlamda aklını kullanmayanlar ise sürü haline gelmiş, birilerinin hırs ve ihtirasları için kendi istekleri, tercihleri ile köleleşmişlerdir.
Manevi anlamda da akıl çok büyük bir nimet ve araçtır. Hepimiz biliyoruz ki, Allah (c.c) akıl sahibi olmayanları sorumlu tutmamış, onlardan kalemi kaldırmıştır. Ama akıl verdiği herkesi ise zerreden bile sorumlu tutmuştur.
Kuran'da, onlarca ayetin sonunda Yüce Allah (c.c) inananlara hitaben; 'hala akletmeyecek misiniz, hala düşünmeyecek misiniz' şeklinde sorularla her iman ehlini düşünmeye dini tabirle tefekküre davet (emir) ediyor.
Tabi iman ehli hem maddi alemi, hem de manevi alemi düşünür. İşte bunu başardığı zaman güçlü olur, üstün olur, imanın tadını alır, mahluka kölelikten kurtulur, asıl özgürlük olan kulluğa erişir.
Kulluk sırrına eren insan bilimde de, ilimde de, teknolojide de, sanayide de, ticarette de hülasa hayatın her alanında bireysel ve toplumsal olarak söz sahibi olur, öne geçer, insanların ve insanlığın huzuru, barışı, maddi ve manevi kurtuluşu için rehber olur, reçete olur.
İşte bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın; 'Akıl insana verilmiş bir araçtır. İnsan gönüldür, gönül' sözü hem insanın mahiyetinin, hem de aklın önemini ortaya koyar.
Gönül sahibi olan herkes için akıl bir araçtır. Aklını, gönlünün emrine veren herkes de mümindir, müslümandır. Çünkü gönül veya kalp Allah'ın (c.c) tecelligahıdır, imanın merkezidir.
İman sahibi olan kişi ise Kuran tabiriyle Furkan sahibidir, basireti açıktır, feraset ehlidir. Yani hakkı, batıldan ayırır. Gelecek olan veya gelmesi muhtemel iyi veya kötü sonuçları görür, ona göre bir duruş, davranış biçimi geliştirir. Yani akıl ve gönül ilişkisi kurmuş bir insan hem kendi emindir, hem de insanların emniyeti için bir sigortadır.
Günümüz Türkiye'sinin ve İslam coğrafyasının sorunu budur. Aklını, gönlünün emrine vermiş, Furkan sahibi, basiret ve feraset ehli liderlerin yok denecek kadar az olması. Bu vasfı taşıyan insanları ise insanımızın görmemesi, anlamaması.
İnsanımız bu gerçeği neden göremiyor? Çünkü akıl, gönlün emrinde değil ihtirasların, tahriklerin ve menfaatlerin emrinde. Bu bir gerçek ve bu gerçek hem fert olarak, hem de millet olarak her tarafımızı kuşatmış durumda.
Madden bu gerçeği ele alırsak! Ülkemizin sosyal ve ahlaki olarak geldiği durum ortada. Geçmişiyle, inancıyla, kültürüyle kavgalı bir toplum var. Ahlaki değerler yerlerde sürünüyor.
Teknoloji, sanayi, üretim, tüketim vs. hemen her alanda başkalarının imal ettiği, geliştirdiği ürünleri kullanıyoruz. Kendi paramızı bile başkalarının parasının karşılığı olarak basabiliyoruz.
İşte bunun temelinde gönül ve akıl ilişkisi var. Gönlümüzdeki o büyük hazinenin (imanın) üstünü örtük, aklımızı ise hiç kullanmıyoruz. En önemlisi ise gönül hazinesini tekrar ortaya çıkaracak, aklımızı kullandıracak önderlerin çağrılarına da cevap vermiyoruz.
Ne yapıyoruz? Azıcık menfaat ve çıkarlar için ihtiras, kibir sahibi, gönlünü başkalarının emrine vermiş kişi ve anlayışların peşine takılıp hem dünyamızı, hem de ahretimizi kendi elimizle ateşe atıyoruz.
Şu iki hadisi iki akletmemiz lazım?
"İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, camilerde toplanıp namaz kılarlar ama aralarında mümin bulunmaz!" (Gümüşhanevî, Râmuzulehâdis, s. 360)
"Kıyamet öncesinde karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabaha erer de akşama kâfir olur. Mümin olarak akşama erer de sabaha kâfir çıkar." (Ebu Davut, Fiten, 2, H. 4259, 4262; Tirmizi, Fiten, 33, H. 2205)
Manevi anlamda da akıl çok büyük bir nimet ve araçtır. Hepimiz biliyoruz ki, Allah (c.c) akıl sahibi olmayanları sorumlu tutmamış, onlardan kalemi kaldırmıştır. Ama akıl verdiği herkesi ise zerreden bile sorumlu tutmuştur.
Kuran'da, onlarca ayetin sonunda Yüce Allah (c.c) inananlara hitaben; 'hala akletmeyecek misiniz, hala düşünmeyecek misiniz' şeklinde sorularla her iman ehlini düşünmeye dini tabirle tefekküre davet (emir) ediyor.
Tabi iman ehli hem maddi alemi, hem de manevi alemi düşünür. İşte bunu başardığı zaman güçlü olur, üstün olur, imanın tadını alır, mahluka kölelikten kurtulur, asıl özgürlük olan kulluğa erişir.
Kulluk sırrına eren insan bilimde de, ilimde de, teknolojide de, sanayide de, ticarette de hülasa hayatın her alanında bireysel ve toplumsal olarak söz sahibi olur, öne geçer, insanların ve insanlığın huzuru, barışı, maddi ve manevi kurtuluşu için rehber olur, reçete olur.
İşte bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın; 'Akıl insana verilmiş bir araçtır. İnsan gönüldür, gönül' sözü hem insanın mahiyetinin, hem de aklın önemini ortaya koyar.
Gönül sahibi olan herkes için akıl bir araçtır. Aklını, gönlünün emrine veren herkes de mümindir, müslümandır. Çünkü gönül veya kalp Allah'ın (c.c) tecelligahıdır, imanın merkezidir.
İman sahibi olan kişi ise Kuran tabiriyle Furkan sahibidir, basireti açıktır, feraset ehlidir. Yani hakkı, batıldan ayırır. Gelecek olan veya gelmesi muhtemel iyi veya kötü sonuçları görür, ona göre bir duruş, davranış biçimi geliştirir. Yani akıl ve gönül ilişkisi kurmuş bir insan hem kendi emindir, hem de insanların emniyeti için bir sigortadır.
Günümüz Türkiye'sinin ve İslam coğrafyasının sorunu budur. Aklını, gönlünün emrine vermiş, Furkan sahibi, basiret ve feraset ehli liderlerin yok denecek kadar az olması. Bu vasfı taşıyan insanları ise insanımızın görmemesi, anlamaması.
İnsanımız bu gerçeği neden göremiyor? Çünkü akıl, gönlün emrinde değil ihtirasların, tahriklerin ve menfaatlerin emrinde. Bu bir gerçek ve bu gerçek hem fert olarak, hem de millet olarak her tarafımızı kuşatmış durumda.
Madden bu gerçeği ele alırsak! Ülkemizin sosyal ve ahlaki olarak geldiği durum ortada. Geçmişiyle, inancıyla, kültürüyle kavgalı bir toplum var. Ahlaki değerler yerlerde sürünüyor.
Teknoloji, sanayi, üretim, tüketim vs. hemen her alanda başkalarının imal ettiği, geliştirdiği ürünleri kullanıyoruz. Kendi paramızı bile başkalarının parasının karşılığı olarak basabiliyoruz.
İşte bunun temelinde gönül ve akıl ilişkisi var. Gönlümüzdeki o büyük hazinenin (imanın) üstünü örtük, aklımızı ise hiç kullanmıyoruz. En önemlisi ise gönül hazinesini tekrar ortaya çıkaracak, aklımızı kullandıracak önderlerin çağrılarına da cevap vermiyoruz.
Ne yapıyoruz? Azıcık menfaat ve çıkarlar için ihtiras, kibir sahibi, gönlünü başkalarının emrine vermiş kişi ve anlayışların peşine takılıp hem dünyamızı, hem de ahretimizi kendi elimizle ateşe atıyoruz.
Şu iki hadisi iki akletmemiz lazım?
"İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, camilerde toplanıp namaz kılarlar ama aralarında mümin bulunmaz!" (Gümüşhanevî, Râmuzulehâdis, s. 360)
"Kıyamet öncesinde karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabaha erer de akşama kâfir olur. Mümin olarak akşama erer de sabaha kâfir çıkar." (Ebu Davut, Fiten, 2, H. 4259, 4262; Tirmizi, Fiten, 33, H. 2205)
Akın Aydın / diğer yazıları
- Siyasetçiler Yasak Elma ve Kızılcık Şerbeti dizilerini mi izliyor! / 28.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Dünya lideri demek kolay, olmak zor / 27.03.2024
- Siyasette de hep masa kazanıyor / 25.03.2024
- Erdoğan neden sözlerinin esiri olmuyor? / 24.03.2024
- Erdoğan ‘seçimden sonrası tufan diyenleri’ not alıyormuş / 23.03.2024
- Müslümanların kan ile iftarı ve son fetva / 22.03.2024
- Erdoğan’a biat ve bozkurtların aklaşması / 21.03.2024
- Hüseyin Baş: 'Bunlarda hiçbir değer ve kutsal yok' / 20.03.2024
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024