Seyh Muhammed'in Isfeahan'dan gelirken yolculukta atindan heybesi düsmüstü. Farkina varinca, atini kafiledekilere birakip heybeyi aramak için kafileden ayrildi. Suraya da, buraya da bakayim diyerek ararken aradan çok zaman geçti. Kafile gözden kayboldu. Kafileden uzak kaldi. Çöl ve dagdan baska hiçbir sey göremiyordu. Yolu kaybedip saskin, perisan bir halde, çaresizlik içinde aglayarak etrafta kosuyordu. Fakat kafileden bir eser göremiyordu. "Buralarda ölüp gidecegim, yolumu sasirdim" diye düsünüyordu. Sonra bir suyun basina oturup abdest aldi. Tam bir yalvarisla dua edip, hocasi Imâm-i Rabbâni hazretlerinin, imdadina yetismesini istedi. O anda Imâm-i Rabbâni hazretleri bir at üzerinde karsisina çikiverdi. Yanina yaklasip durdu ve; "Elini ver!" buyurarak elinde tutup onu atin terkisine bindirdi. Sonra ati süratle sürüp, aradigi kafileye yaklasti. O, kafileyi uzaktan görünce attan indirip; "Hadi git!" buyurdu. Kafileye ulasti. Imâm-i Rabbâni hazretleri gözden kayboldu, bir daha göremedi.
Serhend kadilarindan birinin oglu, Imâm-i Rabbâni hazretlerinin sohbetinde bulunanlardan ve sevenlerindendi. Bu genç bir defasinda çok agir bir hastaliga yakalandi. Tabibler hastaligina deva bulamadilar. Bunun üzerine Imâm-i Rabbâni hazretlerine bir mektup yazip, yalvararak, içinde bulundugu siddetli hastaliktan kurtulmasi için dua istedi. Imâm-i Rabbâni hazretleri mektubuna cevap yazip; "Biz seni himayemize aldik, bu hastaliktan kurtulacaksin. Hatirini hos tut" buyurdu. O genç Imâm-i Rabbâni hazretlerinin teveccühü ve duasi bereketiyle, hastaliktan kurtulup sihhate kavustu. Sonra tekrar sohbetine devam etmeye basladi. Bu hastaliktan kurtulduktan sonra halini zevk ve sevkle anlatip, bagliligini dile getirdi.
Imâm-i Rabbâni hazretlerinin eski talebelerinden biri söyle anlatmistir: "Küçüklügümde Kur'an-i Kerim'i ezberleyip hafiz olmustum. Sonra Serhend'den Ilahabad'a gittim. Zamanla ise dalip ezberimi unuttum. Bende hafizlik kalmadi ve bu hal üzere aradan birkaç yil geçti. Sonra memleketim Serhend'e döndüm. Bu sirada Ramazan-i serif ayi idi. Serhend'e geldigimizde Imâm-i Rabbâni hazretleriyle görüsünce bana; "Hafiz! Teravih namazini, hatim ile kildir!" buyurdu. Kur'an-i Kerim'in ezberimde kalmadigini, hafizligimi kaybettigimi söyledim. Fakat; "Okuyucaksin!" buyurdu. Üç defa halimi arzedip; "Bende hafizlik kalmadi" dedimse de kabul etmediler. Çaresiz emre uydum. Teravih namazini kildirmak üzere imâm oldum. Imâm-i Rabbâni hazretlerinin himmeti ve emirlerinin bereketi ile, unuttugum halde ilk gün yirmi bir cüz'ü ezberden okumak sûretiyle teravih kildirdim. Ikinci gün teravihde hatmi tamamladim. Bende hafizlik kalmadigi halde böyle okuyabilmem, Imâm-i Rabbâni hazretlerinin bereketi ile idi."
Imâm-i Rabbâni hazretlerinin yakin talebelerinden, Sehzade Veliahd'in hocasi Mirek Seyh söyle anlatmistir: "Ben önceleri Imâm-i Rabbâni hazretlerini sevenlerden degildim. Çünkü, "kendini hazret-i Ebû Bekr'den üstün görüyor" diye bir iftira yayilmisti. Bu siralarda Hindistan'a gitmistim. Serhend sehrine varinca eski dostalarimdan biriyle karsilastim. Bu arkadasim önceden çok kötü bir insandi. Fakat bu defa onu çok iyi ve üstün bir halde, takva sahibi gördüm. Yüzünde bir nur vardi. "Sen böyle degildin bu hal nedir?" dedim. Cevap olarak; "Ben Imâm-i Rabbâni hazretlerinin hizmetine ve sohbetine girdim, devamli huzurundayim. Onun sohbetinin bereketi ile bu nimete kavustum" dedi. Bunun üzerine ben ona; "Senin bahsettigin zat kendinin hazreti Ebû Bekr'den üstün oldugunu yazmis. Onu sohbetinin tesir ve faydasi olur mu?" dedim. Arkadasim ben böye deyince; "Asla! Binlerce asla! Bilmeden, anlamadan inkar etme! O yeryüzünün kutbudur. Eger sen onu görüp sohbetine kavussaydin, hakkinda söylenilen bu iftiranin asilsiz oldugun anlardin" dedi. Fakat bendeki süphenin çoklugu sebebiyle; "Görmek istemiyorum" dedim.