Şemseddin Ahmed Sivâsî hz.
Savaşta askerlerin çokluğuna güvenmeyip, kuvvet ve kudret sahibi Allah-ü Teala'ya tevekkül etmek gerekir. Ayet-i kerimelerde mealen; "Siz de, düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar, her türlü kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın" (Enfâl sûresi: 60) ve "Ey îman edenler! Düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silahlarınızı takınarak cihada hazır olun da, birlikler halinde savaşa çıkın, yahut toptan seferber olun" (Nisâ sûresi: 71) emredildiği üzere, savaş için gerekli hazırlıklar yapılmalı. Ancak, buna güvenmeyip Allah-ü Teala'ya tevekkül ve itimad etmelidir. Eğer Allah-ü Teala'ya güvenmeyip askere ve cephaneye güvenilir ise, hezimet, yenilgi zuhur eder. Kalbden Cenab-ı Hakk'a tam tevekkül edip, halis kalb ile yönelebilirsen, zafer müyesser ve mukadder olur. Bizden hüznü gideren Allah'a hamd olsun.
Ey padişahım! Bilesin ki, deden Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'un fethine niyetlenince, Akşemseddin'in refakatı ve duası bereketiyle fetih müyesser oldu. Akşemseddin hazretleri; "Ey padişahım! Büyük fethin şükran ifadesi olarak nice cami, mescid, medrese ve hamamlar inşa etmek gerekir" buyurmuştu. Bunun üzernie Fatih Sultan Mehmed Hanın da, nice hayır ve hasenatı yapmış olduğu malumunuzdur. Aynı şekilde, sizin de isminiz Sultan Mehmed, duacınız hakirin dahi ismi Şemseddin'dir. Bu güzel fethin şükranesi olarak zatınız dahi, reaya (halk) ve fukara üzerinden sıkıntıyı kaldırıp, İslam askerine ihsanlarda bulunup, her makama dindar, adaletli ve doğru kimseler tayin etmeniz gerekir" buyurdu. Bu nasihatları can kulağıyla dinleyen padişah Üçüncü Mehmed Han şu cevabı verdi: "Bir can ile kabul ettim ve nasihatinize fazlasıyla riayet edeceğim."
Padişah, ordusuyla birlikte İstanbul'a döndüğünde, Şemseddin-i Sivâsî'nin İstanbul'da kalmasını ısrarla rica ettiyse de kabul ettiremedi. Şemseddin-i Sivâsî ihtiyarlığının yanında, seferin şiddetinden ve kışın aşırı soğuğundan hayli yorgun ve zayıf düşmüştü. Hayatının son anlarını yaşadığını anladığından, ruhunu ailesinin ve sevenlerinin yanında teslim etmek istediğini belirterek izin istedi. Sivas'a döndü. Gelişinden kısa bir müddet sonra, amcazadesi ve damadı olan Receb Efendi'yi vazifesine tayin etti. Şemseddin Sivâsî vefatlarına yakın, talebelerine odasına çağırdı. Onlarla birlikte zikir ile meşgûl olduktan sonra, dua edip, ruhunu teslim etti.
Velîler, âlimler, salih kimseler, devlet adamları cenazesinde hazır bulundu. Cenazesi gözyaşları arasında; "Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir" denilerek musallaya konuldu. Cenaze namazında, altmış binden fazla kişi olduğu rivayet edilir. Namazını amcazadesi ve damadı Receb Efendi kıldırdı. Sağlığındayken vasiyet ettiği gibi, Meydan Camiinin bahçesine defnedildi. Daha sonra kabrinin üzerine beyaz bir kubbe yaptırıldı. Halen ziyaretgâhtır. Şehir ahâlisine şiddetli bir sıkıntı olduğu zaman kabrini ziyaret edip dua ederler. Allah-ü Teala'nın izniyle o sıkıntıdan kurtulur.
Şeyh Şemseddin Ahmed Sivâsî hazretleri, zahiri ve batınî ilimlerde yüksek, ilim ve irfan sahibi, bütün güzel huylarla ahlaklanmış, faziletli bir zattı. Tasavvufta Halvetiyye yoluna mensuptu. Şemsiyye kolunun kurucusudur.
Şemseddin-i Sivâsî, yumuşak huylu, cömert, güler yüzlüydü. Fakirlerin yardımcısı, zayıfların, duaların, yetimlerin sığınağıydı. Eli açık, vermesi boldu. Mütevazi, alçak gönüllü olup, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ve merhametle davranırdı. Özür dileyenlerin özrünü kabul ederdi. Kerâmetleri vefatından sonra da devam etti.
Müderris Mevlana Ahmed Efendi'yi suçsuz olduğu halde birisi töhmet altında tutuyordu. Birgün bu yüzden gayet üzgün olarak uyudu. Rüyasında Şemseddin Sivâsî'yi bir hayvana binmiş gelirken gördü. Elini öpüp; "Efendim! Suçum olmadığı halde bir zalim beni yakaladı. Yardımınızı istiyorum" dedi. O da; "Yardım Allah-ü Teala'dandır. Üzülme, Allah-ü Teala sıkıntını giderir. Şu kelimelerle meşgul ol: "Ya Azize'lmeni' el galib ala emrihi fela şey'e yuadilühü" buyurdu. Uyandığında bu kelimeler hatırındaydı. Bunları bin kere söyledi. Allah-ü Teala onu, o şahsın elinden kurtardı.
Cemelzade diye meşhur Ahmed Çelebi, küçüklüğünden beri Şemseddini Sivâsî'in sevdiklerindendi. Şemseddini Sivâsî'nin vefatından iki sene sonra bir gece rüyasında onu gördü. Şemseddini Sivâsî paçalarını sıvamış halde süratle geldi. Yaklaşınca selam verdi. Ahmed Çelebi; "Efendim, niçin böyle acele gidiyorsunuz?" diye sorunca; "İşitmedin mi, hocan Pîr Muhammed vefat etti" dedi ve gözlerinde yaşlar akarak; "Beni takib et de techiz, tekfin işleri nasıl oluyor, bir öğrenelim?" dedi. Hasan Paşa'nın yaptırdığı caminin yanına vardıklarında Ahmed Çelebi uyandı. Vücudu titriyordu. Sabah olunca, Pîr Muhammed'in yanına gitti. Onu hayatta ve sıhhate görünce, Allahü Teala'ya hamdetti. Fakat o gün kuşluk vakti Pîr Muhammed rahatsızlandı. Yedi gün sonra da vefat etti.
Savaşta askerlerin çokluğuna güvenmeyip, kuvvet ve kudret sahibi Allah-ü Teala'ya tevekkül etmek gerekir. Ayet-i kerimelerde mealen; "Siz de, düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar, her türlü kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın" (Enfâl sûresi: 60) ve "Ey îman edenler! Düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silahlarınızı takınarak cihada hazır olun da, birlikler halinde savaşa çıkın, yahut toptan seferber olun" (Nisâ sûresi: 71) emredildiği üzere, savaş için gerekli hazırlıklar yapılmalı. Ancak, buna güvenmeyip Allah-ü Teala'ya tevekkül ve itimad etmelidir. Eğer Allah-ü Teala'ya güvenmeyip askere ve cephaneye güvenilir ise, hezimet, yenilgi zuhur eder. Kalbden Cenab-ı Hakk'a tam tevekkül edip, halis kalb ile yönelebilirsen, zafer müyesser ve mukadder olur. Bizden hüznü gideren Allah'a hamd olsun.
Ey padişahım! Bilesin ki, deden Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'un fethine niyetlenince, Akşemseddin'in refakatı ve duası bereketiyle fetih müyesser oldu. Akşemseddin hazretleri; "Ey padişahım! Büyük fethin şükran ifadesi olarak nice cami, mescid, medrese ve hamamlar inşa etmek gerekir" buyurmuştu. Bunun üzernie Fatih Sultan Mehmed Hanın da, nice hayır ve hasenatı yapmış olduğu malumunuzdur. Aynı şekilde, sizin de isminiz Sultan Mehmed, duacınız hakirin dahi ismi Şemseddin'dir. Bu güzel fethin şükranesi olarak zatınız dahi, reaya (halk) ve fukara üzerinden sıkıntıyı kaldırıp, İslam askerine ihsanlarda bulunup, her makama dindar, adaletli ve doğru kimseler tayin etmeniz gerekir" buyurdu. Bu nasihatları can kulağıyla dinleyen padişah Üçüncü Mehmed Han şu cevabı verdi: "Bir can ile kabul ettim ve nasihatinize fazlasıyla riayet edeceğim."
Padişah, ordusuyla birlikte İstanbul'a döndüğünde, Şemseddin-i Sivâsî'nin İstanbul'da kalmasını ısrarla rica ettiyse de kabul ettiremedi. Şemseddin-i Sivâsî ihtiyarlığının yanında, seferin şiddetinden ve kışın aşırı soğuğundan hayli yorgun ve zayıf düşmüştü. Hayatının son anlarını yaşadığını anladığından, ruhunu ailesinin ve sevenlerinin yanında teslim etmek istediğini belirterek izin istedi. Sivas'a döndü. Gelişinden kısa bir müddet sonra, amcazadesi ve damadı olan Receb Efendi'yi vazifesine tayin etti. Şemseddin Sivâsî vefatlarına yakın, talebelerine odasına çağırdı. Onlarla birlikte zikir ile meşgûl olduktan sonra, dua edip, ruhunu teslim etti.
Velîler, âlimler, salih kimseler, devlet adamları cenazesinde hazır bulundu. Cenazesi gözyaşları arasında; "Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir" denilerek musallaya konuldu. Cenaze namazında, altmış binden fazla kişi olduğu rivayet edilir. Namazını amcazadesi ve damadı Receb Efendi kıldırdı. Sağlığındayken vasiyet ettiği gibi, Meydan Camiinin bahçesine defnedildi. Daha sonra kabrinin üzerine beyaz bir kubbe yaptırıldı. Halen ziyaretgâhtır. Şehir ahâlisine şiddetli bir sıkıntı olduğu zaman kabrini ziyaret edip dua ederler. Allah-ü Teala'nın izniyle o sıkıntıdan kurtulur.
Şeyh Şemseddin Ahmed Sivâsî hazretleri, zahiri ve batınî ilimlerde yüksek, ilim ve irfan sahibi, bütün güzel huylarla ahlaklanmış, faziletli bir zattı. Tasavvufta Halvetiyye yoluna mensuptu. Şemsiyye kolunun kurucusudur.
Şemseddin-i Sivâsî, yumuşak huylu, cömert, güler yüzlüydü. Fakirlerin yardımcısı, zayıfların, duaların, yetimlerin sığınağıydı. Eli açık, vermesi boldu. Mütevazi, alçak gönüllü olup, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ve merhametle davranırdı. Özür dileyenlerin özrünü kabul ederdi. Kerâmetleri vefatından sonra da devam etti.
Müderris Mevlana Ahmed Efendi'yi suçsuz olduğu halde birisi töhmet altında tutuyordu. Birgün bu yüzden gayet üzgün olarak uyudu. Rüyasında Şemseddin Sivâsî'yi bir hayvana binmiş gelirken gördü. Elini öpüp; "Efendim! Suçum olmadığı halde bir zalim beni yakaladı. Yardımınızı istiyorum" dedi. O da; "Yardım Allah-ü Teala'dandır. Üzülme, Allah-ü Teala sıkıntını giderir. Şu kelimelerle meşgul ol: "Ya Azize'lmeni' el galib ala emrihi fela şey'e yuadilühü" buyurdu. Uyandığında bu kelimeler hatırındaydı. Bunları bin kere söyledi. Allah-ü Teala onu, o şahsın elinden kurtardı.
Cemelzade diye meşhur Ahmed Çelebi, küçüklüğünden beri Şemseddini Sivâsî'in sevdiklerindendi. Şemseddini Sivâsî'nin vefatından iki sene sonra bir gece rüyasında onu gördü. Şemseddini Sivâsî paçalarını sıvamış halde süratle geldi. Yaklaşınca selam verdi. Ahmed Çelebi; "Efendim, niçin böyle acele gidiyorsunuz?" diye sorunca; "İşitmedin mi, hocan Pîr Muhammed vefat etti" dedi ve gözlerinde yaşlar akarak; "Beni takib et de techiz, tekfin işleri nasıl oluyor, bir öğrenelim?" dedi. Hasan Paşa'nın yaptırdığı caminin yanına vardıklarında Ahmed Çelebi uyandı. Vücudu titriyordu. Sabah olunca, Pîr Muhammed'in yanına gitti. Onu hayatta ve sıhhate görünce, Allahü Teala'ya hamdetti. Fakat o gün kuşluk vakti Pîr Muhammed rahatsızlandı. Yedi gün sonra da vefat etti.