Mîr Muhammed Nûmân buyurdu ki: Bir gün kızımı hocamın huzuruna gönderdim. Hocam Muhammed Bâki-billah, daha meme emmekte olan bu çocuğa mübarek kucaklarına alıp, şefkât ve merhamet gösterdi. Çocuk, elini mübarek sakalına götürüp çekerken, bir kıl elinde kaldı. Buyurdular ki: "Mir, senin çocuğun, bizden bir yâdigâr aldı." O günlerde vefât etti ve o mübârek sakalından bir kıl, teberrüken ve yâdigâr olarak bizde kaldı.
Beyt:
Saçlarından bir tel beni mest eder,
Hattâ çok söyledim, kokusu yeter.
Muhammed Bâki-billah'ın kalplere teveccüh ederek, kalpleri, Allah, Allah diye zikrettirmesi inâyeti umûmî idi. Bir gün İmâm-ı Rabbânî buyurdu ki: "Bu nimetin şumüllü ve umûmî olması, yâni kalbin zikretmesi ve bu yolun daha başlangıcında cezbe hâsıl olması, hocamız Muhammed Bâki-billah'ın bu yolda lâzım olan bereketli bir ilavesidir." Muhammed Hâşim-i Keşmî, İmâm-ı Rabbânî Hazretlerine; "Daha evvel bu yoldaki büyüklerde bu yok mu idi?" diye sorunca, buyurdu ki: "Vardı, ama başlangıçta bu kadar umumi değildi." Ve yine buyurdu ki: "Bu şumûlün ve bu umûmiliğin sırrını, Muhammed Bâki-billah'tan sorduğum zaman, buyurdu ki: "O zamandan bu zamâna kadar isteyenlerin, talebelerin arzu ve himmetleri azaldı ve karıştı, talebelerin anlama ve gayretleri de azaldı. Şefkatin çokluğu sebebiyle onlar mücâhede etmeksizin, uğraşmaksızın, büyük gayret sarf etmeksizin bu yola alınıyorlar. Böylece arzu ve istek sahrasında yaya yürüyenler, bineğe kavuşuyorlar ve soğuklukları sıcağa dönüyor." Muhammed Haşim-i Keşmî demiştir ki: İmâm-ı Rabbânî bu sözleri anlatıp bitirince, bir âh çekti ve şöyle dua etti: "Allah-ü Teala ona, talebeleri tarafından, büyük ve hayırlı karşılıklar versin!"
Muhammed Bâki-billah Hazretlerininr şefkati ve merhameti o kadar çoktu ki, bir defasında Lâhor şehrinde kıtlık vâki olup, yaşamak güçleşmişti. O günlerde o da, Lâhor'da bulunuyordu. Hattâ birkaç gün yemek bile yemedi. Her ne zaman huzurlarına yemek getirseler; "İnsanlar, sokaklarda açklıktan can verirken, bizim yememiz insafa sığmaz" derdi. Getirilen yemeklerin hepsini açlara dağıtırdı. Lâhor'dan Delhi'ye giderken çok defâ, yaya yürüyen bir zavallıyı görür, hayvandan inip, onu bindirir, kendisi yaya yürürdü. Hattâ tanıdıklarından biri bu yaptığını görerek: "Kendisi yaya gidiyor" denmesin diye, tevâzuundan sarığını başına iyice geçirirek kendisini belli etmezdi. Şehre yaklaşınca hâlerini gizlemek niyetiyle, tekrar hayvana binerdi.
Şefkati ve acıması da çoktu. Bir gece teheccüde kalkmıştı. Bir kedi gelip yorganın üzerinde uyumuştu. Sabaha kadar sıkıntı ve mihnetlere katlanıp kediyi uyandırmadı. Eğer kendisinden bir hârika, bir kerâmet zuhûr etseydi, Allah-ü Teala'nın mahlûkatına olan aşırı şefkatinden, acımasından dolayı olurdu.
Delhi şehrindeki faziletli zâtlardan biri, evliyâlık hallerinin hâsıl olması için ne yapmak lazımsa hepsini göze almıştı. Bunun için her tarafa başvurdu. Senelerce dolaştı, fakat kalb gözü açılmadı. Maksadına ulaşması için edilen dualardan bir tesir görmedi. Arayış içinde bu faziletli zât, Muhammed Bâki-billah'ın halini ve kemalini, tasavvuftaki üstün derecesini duymuştu. Bir gün hâlini ona arz etmeye karar verip, Muhammed Bâki-billah at üzerinde giderken yanına yaklaştı. Atının dizginlerini tutup, büyük ve içli bir yalvarma ile vaziyetini arz etti ve meşakkatinin son bulmasını istedi. Muhammed Bâki-billah ona merhamet ederek atından indi ve onu şefkatle kucakladı. Kuvvetlice boynuna sarılıp sıktı. "Allah-ü Teala senin kalb gözünü açsın" dedi. O anda teveccüh için yalvaran kimse kalb gözünün açıldığını müşâhede etti. Muhammed Bâki-billah'ın teveccühü ile kalb gözü açıldı.
Üç dört yaşlarında küçük bir çocuk, Kale'nin on beş yirmi metre yüksekliğindeki duvarından, zemini taş olan yere düşmüş ve kulaklarından kan gelip nefesi kesilmişti. Çocuğun annesi bu hâdise arşısında çocuğunu kucaklayıp, çaresizlikler içerisinde ağlayıp inleyerek, doğruca büyük velî bildiği Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin huzûruna gitti. Derin bir üzüntü ve içli bir yavarışla çocuğunun kurtulması için himmet ve duâ istedi. Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin âdeti şöyleydi ki; teveccüh ve tasarruflarını, manevi yardımlarını, sebebler altında gizlerdi. Bu durum karşısında da himmetini gizleyip bir tıb kitabı istedi. Kitabı alıp; "Öyle anlıyorum ki bu çocuk ölmeyecek!" buyurdu. Orada bulunanlar hayretler içerisinde kaldılar. Muhammed Bâki-billah Hazretleri bundan sonra bir müddet sessizce durup çocuğa himmet ve duâda bulundu. Sonra çocuk eski hâline gelip sapasağlam oldu. Bu hadiseye şahid olanların şaşkınlığı bir kat daha arttı.