Ömer bin AbdülazizReyyâh bin Ubeyde anlatır: "Ömer bin Abdülazîz Hazretleri Medîne'de vâli iken bir gün koluna girdiği zayıf bir ihtiyarla birlikte gördüm. Bu ihtiyarın onun yanında böyle durmasına hayret ettim. Sonra Ömer bin Abdülazîz'in yanına gidip ona; "Allah-û Teâlâ sana iyilikler versin. Yanınızdaki elinizden tutan ihtiyar kimdi?" dedim. Bunun üzerine bana; "Ey Reyyâh! Bu kardeşim Hızır aleyhisselâmdır. Bana ileride âdil bir idâreci olacağımı haber vermeye gelmiş" diye cevap verdi.
Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra hilâfet konağına götürülmek üzere alay atları getirdiklerinde; "Bunlar ne?" dedi. "Hilâfete mahsus bineklerdir" cevâbını işitince; "Kendi atım, benim hâlime daha muvâfıktır" diyerek saltanat bineklerini geri çevirip, kendi hayvanına bindi. Hilâfet otağına gitmeyip; "Hilafet otağında Süleyman'ın âilesi var. Ben onların rahatsız olmalarını uygun görmem. Onlar yerleşinceye kadar, benim kıl çadırım bana yeter!" buyurdu. Bu sözleri, insafı ve ahlâkî büyüklüğünü ne güzel ifâde etmektedir. Evine gitti. Âzâdlı kölesi, onun pek kederli ve düşünceli olduğunu görüce: Bu hâlinizin sebebi nedir? diye sordu. Cevâbında buyurdu ki: "Doğudan batıya kadar olan Ümmet-i Muhammed'in hukukunu yerine getirme vazifesi bana verildi. Bundan büyük endişe edecek şey olur mu?" Daha sonra hanımı ve amcasının kızı olan Fâtıma binti Abdülmelik'i yanına çağırıp, buyurdu ki: "Eğer benimle birlikte yaşamak istersen ziynet ve mücevherlerini beytülmâle bırak. Zirâ onlar senin yanında iken ben seninle berâber olamam". Fâtıma, bütün ziynet ve mücevherlerini beytülmale verdi. Fâtıma'nın bu davranışı, Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fâtıma gibi mânevi süsler ve rûhî meziyetler ile yaşamaya karar verdiğini göstermekteydi. Ömer bin Abdülazîz'in ellî bin altını vardı, hepsinİ dağıttı. Bir elbisesi kaldı. Câriyelerine de; "Serbestsiniz. İsteyeniniz olursa, âzâd ederim. Benden bir talepte bulunmamak şartı ile kalmak isteyen varsa kalabilir. Çünkü verilen vazife beni sizinle meşgûl olmaktan alıkoyuyor" buyurdu. Hepsi ağladılar, üzüldüler. Hanımı Fâtıma'yı dahi serbest bıraktı. O da üzülüp ağladı. Efendisinden ayrılmadı.
Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra hilâfet konağına götürülmek üzere alay atları getirdiklerinde; "Bunlar ne?" dedi. "Hilâfete mahsus bineklerdir" cevâbını işitince; "Kendi atım, benim hâlime daha muvâfıktır" diyerek saltanat bineklerini geri çevirip, kendi hayvanına bindi. Hilâfet otağına gitmeyip; "Hilafet otağında Süleyman'ın âilesi var. Ben onların rahatsız olmalarını uygun görmem. Onlar yerleşinceye kadar, benim kıl çadırım bana yeter!" buyurdu. Bu sözleri, insafı ve ahlâkî büyüklüğünü ne güzel ifâde etmektedir. Evine gitti. Âzâdlı kölesi, onun pek kederli ve düşünceli olduğunu görüce: Bu hâlinizin sebebi nedir? diye sordu. Cevâbında buyurdu ki: "Doğudan batıya kadar olan Ümmet-i Muhammed'in hukukunu yerine getirme vazifesi bana verildi. Bundan büyük endişe edecek şey olur mu?" Daha sonra hanımı ve amcasının kızı olan Fâtıma binti Abdülmelik'i yanına çağırıp, buyurdu ki: "Eğer benimle birlikte yaşamak istersen ziynet ve mücevherlerini beytülmâle bırak. Zirâ onlar senin yanında iken ben seninle berâber olamam". Fâtıma, bütün ziynet ve mücevherlerini beytülmale verdi. Fâtıma'nın bu davranışı, Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fâtıma gibi mânevi süsler ve rûhî meziyetler ile yaşamaya karar verdiğini göstermekteydi. Ömer bin Abdülazîz'in ellî bin altını vardı, hepsinİ dağıttı. Bir elbisesi kaldı. Câriyelerine de; "Serbestsiniz. İsteyeniniz olursa, âzâd ederim. Benden bir talepte bulunmamak şartı ile kalmak isteyen varsa kalabilir. Çünkü verilen vazife beni sizinle meşgûl olmaktan alıkoyuyor" buyurdu. Hepsi ağladılar, üzüldüler. Hanımı Fâtıma'yı dahi serbest bıraktı. O da üzülüp ağladı. Efendisinden ayrılmadı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.