Ehl-i Beyt'in tamamı, başta Fahr-i Alem Efendimiz (as) olmak üzere, Hz Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz, (Allah hepsinden razı olsun)... Onların arkasından gelen imamlar -ki bunların tamamına on iki imam denir- bu yolda fevkalade nitelikte bir kulluk örneği oluşturmuşlar, zevk-i manevi ile, o kalp kulvarından Allah'a yürümüşlerdir. Kendi dönem ve devirlerinde insanlar onları; "Allah'ın sevip seçtiği insanlar" olarak tanımışlardır.Türklerin Müslüman oluşuna baktığımız zaman, tamamen bu kadronun onları etkilediğini, bu metotla, bu tarzla İslam'ı yaşadıklarını, etraflarına, komşularına, dostlarına da bu şekilde tebliğ ve tebşir ettiklerini görüyoruz.Bazıları şöyle bir iddiada bulunuyorlar; "Kişinin İslam'ı tam bilmesi lazım ki tasavvufu yaşayabilsin." Yanlış... Mesela, Kuyumcu Selahaddin. Kuyumcu Selahaddin elifi görse mertek zannederdi, alim değildi. Kuyumcu Selahaddin, Mevlana Hazretlerinin en sadık talebelerinden bir tanesi idi. Bu sadakati onu maneviyat aleminde en ilerde söz sahibi insan yaptı. İşte Türk milleti İslam'ı zevk boyutuyla, kalp boyutuyla hayatına geçiren, fevkalade örnek olan bir millettir. Onun için bizim İslam'ı yaşama tarzımız, şeklimiz, Sevgili Peygamberimizin ve O'nun Ehl-i Beyt'inin yaşama tarzıdır. Dikkat ederseniz Anadolu'nun her köşesinde evliya ruhaniyeti buram buram kokar. Neden? Çünkü onlar O Peygamber'in (as) varisidirler de ondan. "Alimler peygamberlerin varisleridir." (Aclunî, Keşfü'l hafâ, I, s. 64, h. no: 1745) Resulullah'ın mübarek hadisi bu. Türk milletinin bu manada İslam'ı yaşaması bir başkadır. Cenab-ı Hak, bunu anlamayı ve hayatına geçirmeyi bize de nasip etsin! Bunu biz hayatımıza geçirmezsek ne olur? Bugün anlatılan, kaçılan kavganın içerisine ister istemez, millet olarak düşeriz. Kurtulmamız da mümkün olmaz.