Görmek istemeyenden daha kör kimse yokmuş.
Duymak istemeyenden daha sağır kimse yokmuş.
Anlamak istemeyenden, olaylara ön yargı ile yaklaşandan daha inatçı kimse yokmuş.
Beş duyu organımızdan en önemlisi elbette ki gözlerimizdir ama içerdeki gözler özelliğini kaybedince kafadaki gözler çoğu zaman iş göremez hale geliyor.
Göz oldur ki hakkı göre, yol oldur ki doğru vara diyen şair de herhalde bu inceliğe dikkat çekmek istemiş.
"Ya o yerde neye bir seyr etmediler ki kendileri için akıllanmalarına sebeb olacak kalbler ve işitmelerine sebeb olacak kulaklar olsun, zira hakikat budur ki gözler körelmez ve lâkin sînelerdeki kalbler körelir." (Hac: 46, Elmalılı meali).
Bu durumda göz doktorunun yapacağı fazla bir şey kalmıyor çünkü arza içerde, derinlerde.
"Sinelerdeki kalplerin" körlüğünü giderecek, görmelerini sağlayacak bir tıp branşı en modern hastanelerde bile henüz yok. Bu tür bir görme arızası için ne bir iğne ne de bir ilaç geliştirilmiş değil.
Yüce Yaratıcı, insana şah damarından daha yakın olan, nefsinin ona neler fısıldadığından haberdar olan, dolayısıyla insanı kendisinden daha iyi tanıyan Allah böyle bir hastalıktan, bu tür bir körlükten söz ettiğine göre bu derdin devasını da mutlaka yaratmış olmalıdır.
Her derdin devasını olduğu gibi böylesi bir derdin devasını da bulabilmek için hayat kitabımızı yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya bir kuyumcu titizliği ile karıştırmamız lazım.
Arayanlar mutlaka bulacaklardır.
"Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, sinelerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." (Yunus: 57).
Demek ki neymiş, sinelerdeki tüm hastalıklara şifa, Rabbimizin öğütlerini ihtiva eden Kerim Kitabımız imiş.
Sinelerde oluşabilecek cümle gönüller derdine şifa olduğuna göre körelen kalp gözlerine şifa elbette bu kitaptadır.
"Biz de Kur'an'dan peyderpey öylesini indiririz ki mü'minler için o bir şifâ ve bir rahmettir, zalimlerin ise ancak hasarını artırır." (İsra: 82).
"Biz Kur'ân'ı Arapça değil de, başka yabancı bir dilde Kur'an olarak indirseydik, elbette o inkâr edenler derlerdi ki: 'Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da, anlasaydık olmaz mıydı? Bu ne? Dil yabancı, muhatabı da Arap!' De ki ey Muhammed! Bu Kur'ân, iman edenler için doğru yolu gösteren bir rehber ve şifa kaynağıdır. İnanmayanların ise, kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara kapalı ve karanlıktır. Onlar uzak bir yerden çağrılıp da duymayan, anlamayan kimseler gibidir." (Fussilet: 44).
Kovasını çeşmenin altına değil de yanı başına koyup dolmasını bekleyen ve kovası asla dolmayacak olanlar gibi, Kur'an'ı başucuna asıp onu açmayan, gönlünü ona açmayanlar da onun sağanak sağanak yağan şifa iksirinden elbette istifade edemeyeceklerdir.
Kur'an'ın öğüt ve nasihatlerine ve dahi uyarılarına dikkat kesilmeyen, kulak vermeyenler ise böylesi bir şifa kaynağı ile aralarına duvarlar örmüşler demektir:
"Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine (Kur'ân'ı) anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler." (Kehf: 57).
Duymak istemeyenden daha sağır kimse yokmuş.
Anlamak istemeyenden, olaylara ön yargı ile yaklaşandan daha inatçı kimse yokmuş.
Beş duyu organımızdan en önemlisi elbette ki gözlerimizdir ama içerdeki gözler özelliğini kaybedince kafadaki gözler çoğu zaman iş göremez hale geliyor.
Göz oldur ki hakkı göre, yol oldur ki doğru vara diyen şair de herhalde bu inceliğe dikkat çekmek istemiş.
"Ya o yerde neye bir seyr etmediler ki kendileri için akıllanmalarına sebeb olacak kalbler ve işitmelerine sebeb olacak kulaklar olsun, zira hakikat budur ki gözler körelmez ve lâkin sînelerdeki kalbler körelir." (Hac: 46, Elmalılı meali).
Bu durumda göz doktorunun yapacağı fazla bir şey kalmıyor çünkü arza içerde, derinlerde.
"Sinelerdeki kalplerin" körlüğünü giderecek, görmelerini sağlayacak bir tıp branşı en modern hastanelerde bile henüz yok. Bu tür bir görme arızası için ne bir iğne ne de bir ilaç geliştirilmiş değil.
Yüce Yaratıcı, insana şah damarından daha yakın olan, nefsinin ona neler fısıldadığından haberdar olan, dolayısıyla insanı kendisinden daha iyi tanıyan Allah böyle bir hastalıktan, bu tür bir körlükten söz ettiğine göre bu derdin devasını da mutlaka yaratmış olmalıdır.
Her derdin devasını olduğu gibi böylesi bir derdin devasını da bulabilmek için hayat kitabımızı yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya bir kuyumcu titizliği ile karıştırmamız lazım.
Arayanlar mutlaka bulacaklardır.
"Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, sinelerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." (Yunus: 57).
Demek ki neymiş, sinelerdeki tüm hastalıklara şifa, Rabbimizin öğütlerini ihtiva eden Kerim Kitabımız imiş.
Sinelerde oluşabilecek cümle gönüller derdine şifa olduğuna göre körelen kalp gözlerine şifa elbette bu kitaptadır.
"Biz de Kur'an'dan peyderpey öylesini indiririz ki mü'minler için o bir şifâ ve bir rahmettir, zalimlerin ise ancak hasarını artırır." (İsra: 82).
"Biz Kur'ân'ı Arapça değil de, başka yabancı bir dilde Kur'an olarak indirseydik, elbette o inkâr edenler derlerdi ki: 'Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da, anlasaydık olmaz mıydı? Bu ne? Dil yabancı, muhatabı da Arap!' De ki ey Muhammed! Bu Kur'ân, iman edenler için doğru yolu gösteren bir rehber ve şifa kaynağıdır. İnanmayanların ise, kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara kapalı ve karanlıktır. Onlar uzak bir yerden çağrılıp da duymayan, anlamayan kimseler gibidir." (Fussilet: 44).
Kovasını çeşmenin altına değil de yanı başına koyup dolmasını bekleyen ve kovası asla dolmayacak olanlar gibi, Kur'an'ı başucuna asıp onu açmayan, gönlünü ona açmayanlar da onun sağanak sağanak yağan şifa iksirinden elbette istifade edemeyeceklerdir.
Kur'an'ın öğüt ve nasihatlerine ve dahi uyarılarına dikkat kesilmeyen, kulak vermeyenler ise böylesi bir şifa kaynağı ile aralarına duvarlar örmüşler demektir:
"Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine (Kur'ân'ı) anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler." (Kehf: 57).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025